Antik Mezopotamya deyimleri, atasözleri ve batıl inançları
Doğan Barış ABBASOĞLU Haberleri —
- Antik Mezopotamya’da insanlar, modern insanlarla benzeyen ifadelerle duygularının anatomik izdüşümlerini dile getiriyordu. Bundan 3 bin sene önce onur kalple, mutluluk karaciğerle, şaşkınlık böbrekle anlatılıyordu.
Mezopotamya uygarlıklarından kalma çivi yazılarını inceleyen bilim insanları bundan üç bin sene öncesindeki dönemde Mezopotamya insanlarının duygularının fiziksel izdüşümlerini çok farklı ele aldığını tespit etti.
İnsanlar duygularının bedensel izdüşümlerini vücutlarının farklı bölgeleriyle ifade ederler. Örneğin sevgi günümüzde ağırlıklı olarak kalple anılır. Ya da iğrenme duygusu mideyle ilgilidir. Antik Mezopotamya’da da insanlar benzer bir şekilde duygularını vücutlarının parçalarıyla ilişkilendiriyordu.
Ancak bundan 3 bin sene kadar önce Mezopotamya kültürlerinde insanların duygularını ya da en azından duygularını ifade etmek için seçtikleri organların çok farklı olduğunu artık biliyoruz.
Kabattu neperdu...
Finlandiya’daki Aalto Üniversitesinden Juha Lahnakoski’nin başında bulunduğu bir ekip, internet ortamına aktarılmış Mezopotamya uygarlıklarına ait çivi tabletler üzerinde, o dönem insanlarının duygularını vücutlarının hangi bölgeleriyle ifade ettikleri konusunda bir araştırma yürüttü.
Araştırmanın sonuçlarına göre Mezopotamyalılar, kalbi gururla ilişkilendiriyordu. Mutluluk karaciğer, şaşkınlık böbrek ve öfke ise uyluk ve dizlerle ifade ediliyordu. Araştırmacılar “kabattu” (karaciğer) neperdu (aydınlık) deyiminin mutlu bir insanı tanımlamak için kullanıldığını düşünüyor.
Lahnakoski, bu ifadelerin sadece kültürel olmadığını, Mezopotamya insanlarının, anatomi konusundaki bilgilerinin de öneml bir etkisinin olduğunu ifade ediyor. Örneğin karaciğerin önemli bir yer tutmasının nedeni, insan vücudundaki en büyük organ olmasından geliyor olabilir. Bir insanın vücudu açıldığından ilk göze çarpan şey de karaciğer olduğunu belirten uzmanlar bu açıdan bu organın antik Mezopotamya’da farklı ele alınmış olabileceğini söylüyor.
Modern insanlar ve antik dünyadaki insanlar
Araştırmada ayrıca Mezopotamyalıların iğrenmeyi kaval kemiği bölgesi, acıyı koltuk altları ve arzuyu da dirsekleriyle ifadelendirdikleri görülüyor.
New Scientist dergisine konuşan İspanya’daki Complutense Üniversitesi’nden Jaume Llop Radua, araştırmanın sonuçlarının insanların “dil, kültür ve algının duygularının ifadelendirmesindeki” ortak noktaların altını çizdiğini ifade etti.
ABD’deki Auburn Üniversitesinden Karen Sonik ise çivi yazılarındaki ifadelendirmelerin tüm kültürel farklılıklara rağmen antik dünyadaki insanlarla ne kadar çok ortak nokta olduğunu gösterdiğini belirtti.
Sümer, Asur öğütleri...
Mezopotamya yazıtlarında öğütler ve atasözleri de önemli bir yer tutar. Bu atasözlerinin günümüzdeki geçerlilikleri de dikkat çekicidir.
Örneğin bir Sümer atasözü der ki “Kalp nefret yaratmaz, söz yaratır.” Bir başka atasözü de “Kol açılan bir kola, el açılan bir ele uzanır” der. En anlamlılarından biri ise “Hakikatle yürüyen kişi yaşam üretir” şeklindedir.
Bu atasözleri kaynağını büyük oranda Akadça yazılmış Ashurbanipal’in Kütüphanesinden almaktadır.
Asur’un son büyük kralı olan Ashurbanipal’ın Ninova’da yazdırdığı eserlerde MÖ 2900-2334 yılları arasındaki Sümer atasözleri yer alır. Eserler ilk olarak arkeolog Sir Austen Henry Layard ve Hormuzd Rassam tarafından 1850-1853 yılları arasında Irak'ın Koysancak kentinde, bulundu. Daha sonraki kazılarda 1930'lara kadar daha fazla atasözü keşfedildi.
Atasözlerinin yazımı eğitimin bir parçası
Çeşitli boyutlardaki kil tabletler üzerine çivi yaz ısıyla yazılmış olan atasözleri, antik Mezopotamya'daki kâtiplerin eğitimine ışık tutmanın yanı sıra, genel olarak insanların dünyaya nasıl baktıkları, nelere değer verdikleri ve nelerden korktukları gibi bugün herkesin aşina olduğu konulara da bir giriş niteliğindedir.
Atasözlerinin çoğu tek satırlık ifadeler olduğundan, bir öğrencinin eğitiminin en erken aşamalarında metin olarak kullanılmışlardır. Ancak bir öğrencinin bu cümleleri yazmayı denemeden önce, MÖ 3200'lerden sonra 600 karakterden oluşan çivi yazısının temellerini öğrenmesi gerekiyordu. Bir öğrencinin ayrıca kilden kendi yazı tabletini nasıl oluşturacağını ve keskinleştirilmiş bir kamıştan kendi yazı aleti olan kalemi nasıl yaratacağını öğrenmeliydi. Öğrenci daha sonra, kelime ve cümle yazmaya geçmeden önce, kalemin kama şeklindeki ucunu nemli kile bastırarak işaret ve karakterleri oluşturma pratiği yapardı.
Sümer atasözlerinden örnekler
Birçok atasözünde öküzler, eşekler ve özellikle de köpekler hayatın çeşitli yönlerini kişileştirir ve bir dizenin bağlamıyla açıklığa kavuşturulur. Bazen köpek açıkça 'açlığın', 'tembelliğin' ya da 'kaderin' kişileştirilmesidir - bazen de köpeklerin nasıl davrandığına dair basit bir gözlem atasözlerinde dile getirilmiştir.
Bazı atasözleri paradoksal ve anlamları belirsiz görünürken, “Dostluk bir gün; akrabalık sonsuza dek sürer” gibi mesajı oldukça açık atasözleri de varır.
Sümer atasözlerine bazı örnekler şunlar;
- Hakikatle yürüyen kişi yaşam üretir
- Kendi yuvasını yapamayan tilki, başkasının evine bir fatih olarak gelir
- Denize işeyen tilki, “bütün derya benim çişimdir” der.
- Duyduğun her şeyi söyleme, gördüğün her şeyi ifşa etme.
- Akıllı bir adamla taş kaldırmak, ahmak biriyle şarap içmekten yeğdir.
- Zengin adam yılan yer, “ilaç niyetine yedi” derler. Fakir adam yılan yer “açlıktan yedi” derler.
- Bilge bir adamla ahlaksız, ahlaksız bir adamla bilge olamazsın.
- Gözü kör olan yüreği kör olandan yeğdir. Gözü kör olan yolu hemen öğrenir, o yoldan yürür. Yüreği kör olan doğru yolu bırakıp çöle gider.
Antik Mezopotamya’da batıl inançlar
Antik Mezopotamya’daki batıl inançların önemli bir bölümü günümüzdeki batıl inançlara da kaynaklık etmektedir. Misal nazardan korunmak için Sümerler çan şeklinde muskalar takardı. Bunların üzerindeki farklı şekiller, farklı belalardan korunmak için kullanılırdı.
Arkeolojik bulgulara göre bu tür muskaların tarihi Sümerlerden çok öncesine, MÖ 6 binli yıllara kadar dayanmaktadır. Önceleri bu sembollerin tümünün bölgedeki ticaret işlerinde kullanıldığı düşünülüyordu. Ancak artık bu sembollerin küçük bir kısmının muska olarak da kullanıldığını biliyoruz.
Antik Mezopotamya’da kötü bahttan kurtulmak için kaçınılması tavsiye edilen davranışlar da vardı. Örneğin M.Ö. 850 yılına tarihlenen bir Babil takviminde yılın 7’nci ayının ikinci günü için “bugün sarımsak yemekten kaçının yoksa ailede bir ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalırsınız” deniyor. Babil takviminde yılın değişik günleri için benzeri kehanetlerde bulunuluyor.
Tuz ve kötü baht
Kişiyi belalardan korumak için başın üzerinde tuz gezdirilmesi, ya da kişinin üzerine tuz atma geleneğinin MÖ 3 bin 500 yıllarında uygulandığını biliyoruz. Günümüzde halen Mezopotamya toplumlarında halen yer yer diri olan bu gelenek kötü şansı kovmak için kullanılırdı. Sümerlerde yere tuz dökülmesi ise kötü olayların işaretiydi.
Geçici krallar
Antik Mezopotamya'da güneş tutulması derin bir endişe sebebiydi. Yakın Doğu'nun eski halkları, özellikle güneş ve ayın, ama aynı zamanda gezegenlerin tutulmasının, kralın sağlığı ve hayatı için büyük bir tehlikeye işaret eden “kötü bir alamet” olduğundan korkarlardı. Hükümdarı korkunç bir kaderden kurtarmak için kısa bir süreliğine geçici bir kral atar ve onu öldürürler, böylece kralın ölüm alametini yerine getirir ve tahtın olağan sahibinin zarar görmeden göreve dönmesine izin verirlerdi.
Mezopotamya’daki en ünlü geçici krallardan biri Damqi adında genç bir adamdı. Elit bir aileden geldiği bilinen Damqi, kralı beladan korumak için göreve getirilmiş daha sonra da belanın uzaklaştığına inanılmasıyla öldürülmüştü. MÖ 7’inci yüzyılda gerçekleşen bu olay yazıtlarda ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştı.
Yazılara göre nispeten şanslı geçici krallar da vardı. M.Ö. 1868'den 1861'e kadar güney Irak'taki İsin şehir devletinin kralı olan Erra-imitti, yerine geçen kişi henüz hayattayken “çok sıcak bir et suyunu yudumladıktan sonra” öldü. Böylece yerine geçen kral, Enlil-bani adında bir bahçıvan, M.Ö. 1837 yılına kadar İsin'i yönetmeye devam etti.