Güncel

“Barış ve demokratik toplum” sürecinde muhalefet

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Demokratikleşme bir müzakere sürecinin sonucunda gerçekleşmez. Demokratikleşme, demokrasi mücadelesiyle gerçekleşir. DEM Parti bileşenleri metropollerde sistem içi muhalefetin tabanında, aynı zamanda sistem içi partilerle demokrasi ittifakı temelinde harekete geçmelidirler.

Yakın tarihin en kritik aşamasındayız. Bu aşamada Başkan Öcalan ve PKK karşı karşıya olunan tehlike ve imkanlar temelinde duruma müdahale etti. Bu müdahale basit bir “teklif” ya da “görüş bildirme” değildir. Ortadoğu’da belirleyici bir güç durumuna yükselmiş olan Kürt halkının “harekete geçmesidir.” Türk devleti, ABD, İsrail ve diğer kuvvetler nasıl harekete geçmiş iseler, en az onlar gibi büyük bir kuvvet olan Kürt halkı adına Başkan Öcalan’ın önderliğinde PKK ve tüm KCK bileşenleri de harekete geçmiştir.

O nedenle İmralı’dan yapılan çağrıyı, o çağrıdaki cümleleri, yaklaşımları kendi kafalarındaki şablonlarla tartışma konusu yapanlar, sırtlarını Ortadoğu’ya dönmüşler, hareket halindeki muazzam güçlerin ne yaptıklarından, neyi hedeflediklerinden, nasıl bir kaosa yöneldiklerinden, Kürt Özgürlük Hareketi’nin bu gidişe müdahalesinin öneminden habersiz, reel sosyalizm dünyasının “öğrettikleriyle” sayıklar gibi konuşmaktadır. Trajik olan ise, tarihin bu en kritik aşamasında böyleleri duruma müdahale edecek anlayıştan, örgütlenmeden, kuvvetten yoksundurlar. “PKK şöyle yaparsa böyle olur” derlerken, “biz şöyle yaparsak böyle olur” demeyi akıllarına bile getirmiyorlar.

KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık, çok önemli demecinde “Önder Öcalan’ın sırtındaki ağır yükü” herkesin paylaşması gerektiğini söyledi. Bu aynı zamanda PKK’nin, tüm Kürt halkının sırtındaki ağır yükü paylaşma çağrısıdır.

Reel sosyalizm şartlarında değiliz. Meydan kapitalist moderniteye kalmıştır. Dünyanın dört yanındaki uluslararası komünist ve işçi hareketi ve ulusal kurtuluş hareketi, “bloksuzlar hareketi” dünya durumuna müdahale edecek imkanları kaybetmiştir. Neden kaybetmiş, uzun hikayedir, kaybettiği ise somut gerçekliktir. 

Bu dünya şartlarında mevcut eşitsiz güçler dengesine meydan okuyan biricik güç Başkan Öcalan’ın önderliğinde, elli, altmış milyonluk Kürt halkına dayanan Özgürlük Hareketi’dir. Bu gerçekliği görmek yerine, İmralı çağrısını “hurifiler” gibi yorumlamak ve fakat dünyadaki tehlikeli gerçekliği değiştirmek için harekete geçmemek, Önder Apo’nun sırtındaki yükü paylaşmak için varını yoğunu ortaya koymamak, Marks’ın 11 tezinde eleştirdiği filozofların, üstelik filozof olmadıkları halde durumuna düşmek oluyor.

İmralı çağrısında iki aktüel somut değişim ve dönüşüm yer alıyor: Birincisi, devlete yapılan demokratikleşmedir. İkincisi ise, PKK’ye yönelik silah bırakma ve savaş koşullarında oluşmuş örgütsel yapısına son vermedir. PKK kendisine yapılan çağrıyı tereddütsüz desteklemiş, ancak devlet iktidarın ayak diremesi nedeniyle demokratikleşme yönünde henüz tek adım atmamıştır.

Bu durumda PKK dışındaki sosyalist ve demokratik güçlere düşen nedir? PKK’nin ne yaptığı, ne yapacağı ile ilgili ahkam kesmek mi, yoksa devletin ne yaptığı ve ne yapacağı üzerine kafa yormak ve bu yolda güçlerini birleştirip, iktidarı demokratikleşmeye mecbur edecek eylemlere girişmek mi? Cevap açıktır: PKK kendi üstüne düşeni yapar, mesele PKK dışında yalnız sosyalistlerin değil, tüm demokratların ne yapacağı meselesidir. Hala konuşuyoruz, ama tüm sosyalistlerin ve demokratların, diyelim ki, bir kongre toplayıp, yeni bir hareket ve kuvvetle yakın tarihin bu en kritik aşamasına nasıl müdahale edeceğimize dair tek bir adım atmıyoruz.

Yaşanan sürecin adı “Barış ve Demokratik Toplum” sürecidir. O toplumun içindeyiz. İmralı çağrısının “barış bölümü” esas olarak PKK’nin ne yapacağına işaret ediyor. Barış olacaksa silahlı örgütün kendisini köklü biçimde değiştirip, dönüştürmesi gerekiyor. PKK bunu yapıyor. Barış PKK’nin bu kararıyla mümkün ve muhtemel hale geliyor. Ama bu imkan ve ihtimal demokratikleşme şartına tartışmasız biçimde bağlıdır. Çünkü savaş demokrasi olmadığı için yaşanmıştır. Demokratikleşme ise PKK dışındaki bütün muhalif güçlerin ne yaptığına ve yapacağına bağlıdır. Başkan Öcalan’ın ve PKK’nin sırtındaki yük ancak demokrasi amacı etrafında birleşmeye, ittifaklar kurmaya bağlıdır.

Barış devletle ve iktidar güçleriyle müzakere ve diyalogu, son derecede dikkatli ve esnek ilişkiyi zorunlu kılar. Barış yapacağın güçle fiili bir masaya oturmuşken muhatabına yumruk atamazsın. DEM Parti fiilen masadadır. Başkan Öcalan’ın çağrısını bütün muhataplarına anlatmakta, onları barış için demokratikleşmeye ikna etmeye çalışmaktadır. Kürt Özgürlük Hareketi’nin bütün güçleri şu anda bu gelişmeye kitlenmiştir. 

Ancak demokratikleşme bir müzakere sürecinin sonucunda gerçekleşmez. Demokratikleşme, demokrasi mücadelesiyle gerçekleşir. DEM Parti’nin omurgasını oluşturan Kürt halkının öncüleri dışındaki DEM Parti bileşenleri bu müzakere sürecinin sonuçlarını beklemek, işin bilincinde olan Kürdistan’da bir şeyler yapmak yerine, metropollerde sistem içi muhalefetin tabanında, aynı zamanda sistem içi partilerle demokrasi ittifakı temelinde harekete geçmelidirler. Onların saflarında başkan Öcalan’ın başlattığı sürece dair yıkıcı propagandaya karşı aydınlatma çabalarını güçlendirmeliler.

Metropollerde ortaya çıkan yeni bir durum var. İktidar CHP’nin erken seçim hazırlıklarına karşı harekete geçmiştir. Tehlikeli gelişme, CHP’nin ve İmamoğlu’nun bu baskılar karşısında İktidarı demokratikleşmeye yöneltmek yerine, en kolay yola başvurması ve çağrıya karşı milliyetçi demagojiye başvurma zorunda kalmasıdır. CHP medyasında bu demagoji yapılmaktadır. DEM Parti’nin sosyalist bileşenleri bu demagojinin önüne geçmelidir. CHP’yi Kürt halkıyla ittifaka teşvik etmelidir.

DEM Parti Eşbaşkanı Bakırhan, “Erdoğan’ı seçimde destekleyecek misiniz” soruna karşı metropollerde demokratik ittifak için çok değerli bir açıklama yapmış, şöyle demiştir: 

“Biz demokrasi getirecek olana, Türkiye'yi demokratikleştirecek olana yakınlık gösteririz. Kimin aday olacağı bizi ilgilendirmez, iç işlerine karışmayız. Biz en güçlü adayla seçimlere gitmek isteriz. İttifakları biz esaslar ve ilkeler üzerine kurarız.”

Ve Cumhurbaşkanlığına adaylığını ilan eden Ekrem İmamoğlu Amed’de “Newroz piroz be” dedi. Yaptığı konuşmada “Kürtler sorunumuz var diyorsa Kürt sorunu vardır” diye konuştu. “Türkiye ittifakından” söz etti. 

“Niyet okumaya” girmeden, böyle bir ittifakın önündeki engelleri görmek gerekir. 

Şu anda CHP ve DEM Parti arasında bir seçim ittifakı için zaman erkendir. Kürt halkı için şu anda temel mesele Başkan Öcalan’ın elini güçlendirmek, onun bu kritik aşamada özgür çalışma koşullarını elde etmektir. Fiili müzakere sürecini başarıya ulaştırmaktır. DEM Parti’nin sosyalist, çevreci, feminist bileşenleri Kürt Özgürlük Hareketi’ni bu hedef temelinde desteklerken, aynı zamanda metropollerde gelişmekte olan ittifak imkanlarını güçlendirebildikleri zaman iktidarın “demokratikleştirmeye” direnci zayıflayacaktır. 

Erdoğan Başkan Öcalan’ın inisiyatifi doğrultusunda ya demokratikleşme yolunda adımlar atacak, atmadığı durumda tüm muhalif güçlerin ittifakıyla ilk seçimde yenilecek, demokratikleşmenin yolu açılacaktır. 

Bölgenin ve Türkiye’nin somut koşullarında barışa ve demokrasiye giden dümdüz bir yol yoktur: Müzakere ve mücadele, birbirini zayıflatmadan, bu yolun virajlarını ve barikatlarını aşacaktır.

paylaş

   

Güncel

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.