Berlinale’de 11 film
Kültür/Sanat Haberleri —

Berlinale
- Berlinale 2025, bilim-kurgudan dramaya kadar geniş bir yelpazede, izleyicilerin merakla beklediği pek çok yapımı programına ekledi. 19 film, Altın Ayı ödülü için yarışacak, bu filmlerden 17'si dünya prömiyerini yapacak.
Berlinale 2025, bilimkurgudan dramaya kadar geniş bir yelpazede, izleyicilerin merakla beklediği pek çok yapımı programına ekledi. Ancak sinema yazarların genel olarak iyi filmler bulmakta zorlandıkları görülüyor. Bu yüzden tek tük filmden bahsedebiliyorlar.
Berlinale, her yıl sinema dünyasının en prestijli etkinliklerinden biri olarak uluslararası yönetmenleri, oyuncuları ve sektör profesyonellerini bir araya getiriyor. 75. kez düzenlenecek olan Berlinale’de bu yıl da birbirinden iddialı yapımlarla dikkat çekiyor. 23 Şubat gününe kadar sürecek festival programında öne çıkan ve şimdiden merak uyandıran 10 film şöyle:
Mickey 17 – Bong Joon-ho
Parazit filmiyle Oscar ödüllü almış Bong Joon-ho’nun, Edward Ashton’ın Mickey 17 romanından uyarladığı bu bilimkurgu yapımı, Robert Pattinson’ın başrolünde olduğu sürükleyici bir hikaye sunuyor. İnsanlığın buzlarla kaplı Niflheim gezegeninde koloni kurma girişimini konu alan film, bilinç aktarımı, kimlik ve varoluşsal sorgulamalar üzerine kurulu.
The Ice Tower – Lucile Hadžihalilović
Marion Cotillard’ın başrolde olduğu bu Fransız-Alman ortak yapımı, 1970’lerde bir film stüdyosunda geçen gizemli bir hikayeye odaklanıyor. Bir yetimhane kaçağı olan Jeanne’in, çekimleri devam eden The Snow Queen filmi ile gerçeklik arasındaki sınırları zorlayan büyüleyici dünyasına misafir oluyoruz. Filmin atmosferi, Hadžihalilović’in kendine özgü sinema dilini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Lurker – Alex Russell
Şöhretin cazibesi ve tehlikeleri üzerine kurulu bu gerilim filminde, perakende sektöründen sıkılan Matthew, yükselen bir pop yıldızının çevresine dahil olur. Ancak şöhret dünyasında yerini korumak için her yolu denemeye hazırdır. Film, modern medya kültürü ve sosyal hiyerarşiler üzerine düşündüren bir anlatı sunuyor.
Blue Moon – Richard Linklater
Ethan Hawke ve Andrew Scott’ın başrollerini paylaştığı Blue Moon, 1943 yılında Oklahoma! müzikalinin açılış gecesinde yaşanan olayları gerçek zamanlı bir anlatımla sunuyor. Büyük Buhran sonrası Amerikan tiyatrosunun iç yüzünü ve kaybedilen dostlukları ele alan film, Linklater’ın ustalıkla işlediği diyaloglar ve karakter analizleriyle öne çıkıyor.
The Good Sister (Schwesterherz)
Sarah Miro Fischer Kardeşlik, sadakat ve ahlaki çıkmazlar üzerine yoğunlaşan bu dram, abisi cinsel saldırı ile suçlanan genç bir kadının mahkemede tanıklık yapma sürecini ve vicdani hesaplaşmasını işliyor. Film, karakterlerin içsel çatışmalarını derinlemesine ele alarak güçlü bir psikolojik analiz sunuyor.
Hot Milk – Rebecca Lenkiewicz
Deborah Levy’nin çok satan romanından uyarlanan film, Fiona Shaw ve Emma Mackey’yi bir anne-kız hikayesinde buluşturuyor. İspanya’nın sıcak sahillerinde geçen yapım, bağımsızlık, arzu ve geçmişin gölgeleri üzerine kurulu. Film, karakterler arasındaki gerilimi ve içsel dönüşümleri ustalıkla işliyor.
Dreamers (Drømmer) Dag Johan Haugerud
Bir genç kızın öğretmenine duyduğu aşkı ve bu duyguları kağıda döküşünü merkeze alan Dreamers, üç kuşak kadının aşk, arzu ve hayal kırıklıkları üzerinden derin bir iç yolculuğa çıkmasını anlatıyor. Film, kadın bakış açısını ve kuşaklar arası ilişkileri etkileyici bir şekilde ele alıyor.
Girls on Wire (Xiang fei de nv hai) Vivian Qu
Çin’in en büyük film stüdyolarında hayatta kalmaya çalışan iki kuzenin maceralarını anlatan bu yapım, aksiyon dolu sahneleri ve güçlü dramatik yapısıyla festivalin en dikkat çekici filmlerinden biri olmaya aday. Film, sinema sektöründeki cinsiyet eşitsizliği ve sektörde hayatta kalma mücadelesine odaklanıyor.
No Beast. So Fierce – Burhan Qurbani
Shakespeare’in Richard III eserinin modern bir yorumu olan film, Berlin sokaklarında geçen bir güç savaşı ve intikam hikâyesini anlatıyor. Arap aileleri York ve Lancaster’ın mahkeme salonlarına taşınan savaşı, kadınların iktidar mücadelelerindeki rolünü de derinlemesine inceliyor. Film, klasik bir metni çağdaş bir bağlamda yeniden yorumluyor.
The Thing With Feathers – Dylan Southern
Benedict Cumberbatch’in başrolünde olduğu bu psikolojik gerilim, yas tutan bir babanın gerçeklik algısının parçalanışını anlatıyor. Gotik unsurlar taşıyan hikayesi ve sanrılarla dolu atmosferiyle festivalin en ilginç yapımları arasında yer alıyor. Film, bireyin yas sürecini ve psikolojik çöküşünü etkileyici bir şekilde ele alıyor. BERLİN
* * *
Altın Ayı’nın favorisi: The Blue Trail
16 Şubat Pazar günü izleyici ile buluşan Brezilyalı yönetmen Gabriel Mascaro imzalı The Blue Trail (Mavi Yol) festivalin zevahiri kurtarmasına yaradı. Mascaro’nun senaryosunu da yazdığı 4 ülke ortak yapımı film 77 yaşındaki Tereza’nın devletlerin ve insanların dayattığı yaşlılık politikaları reddederek hayatı her yaşta yaşama felsefesi çerçevesinde Amazonlar’da hayallerinin peşine düşmesini anlatırken Amazonlar’ın yerli halkının ve farklı canlı popülasyonu da bu güzel hikayeyi tamamlıyor.
Tereza rölünde Denise Weinberg, Rodrigo Santoro, Miriam Socarrás ve Adanilo dikkat çekerken Denise Weilberg’in en iyi kadın oyuncu kategorisinde şimdiden bir adım öne çıktığı görülüyor.
Filmin senarist yönetmeni Gabriel Mascaro basın toplantısında hep bir işe yaramayan, ölümü bekleyen, devlete yük olan olarak algılanan ve öyle muamele gören yaşlı kesimle ilgili bir meydan okuyucu bakışla filmi çekmeye karar verdiğini söyledi.
Mascaro, yaşlılık üzerinden kurulan negatif senaryoların tersine yaşlı insanların geçirdikleri zamanı ve geleceklerini olduğunu, bu geleceği de nasıl kullanacakları kararının da onlara bırakılması gerektiğini de ifade etti.
Filmin distopik yanı da olduğunu, fantastik elementlerle bir yanda insan bedeni bir yanda da hayvanların bedenlerini göstererek bu konudaki çelişkiyi de göstermeye çalıştıklarını vurgulayan yönetmen Mascaro, “Mavi Yol iyi sürprizlerle dolu farklı bir geleceği sembolize ediyor. Amazonların sesi, görüntüsü ritmi ve yerli halkla birlikte verdikleri mücadeleler de filmde arka planda akıyor” dedi.