Besê Anuş’un mücadele yaşamı romanlaştı
Kadın Haberleri —

Besê Anuş
- Kürt Kadın Hareketi’nin özgürleşme yolundaki ilk şehidi olan Besê Anuş’un kitabı yayınlandı. Anuş’un yol arkadaşı Elif Ronahi, kitabı Kürt kadınlarının kendi tarihlerinin önemli bir dönemiyle buluşması olarak tanımladı.
Kürt Özgürlük Hareketi’nin ilk kadın gerilla şehit olan Besê Anuş’un yaşam öyküsünü anlatan biyografik Roman “Besê” adıyla çıktı.
2000’li yıllarda kaleme alınan, Newaya Jin Gazetesi tarafından basıma hazırlanan kitap, Türkçe ve Kürtçe çevirisi ile Meyman yayınevi tarafından basıldı.
Biyografik Roman kitabında Besê Anuş’un yaşam ve mücadele öyküsü tanıklıklara dayanarak işleniyor.
Kürt özgürlük mücadelesinde tarihi bir halka olan Besê Anûş, gerilla mücadelesine katılmadan önce köy köy gezerek yöre halkını öz kimliğine, toprağına, diline ve inancına sahip çıkmak için örgütledi.
PKK’nin ilanı sonrası sömürgeci Türk devleti, 1978’in Aralık ayında Maraş’ta katliam yaptı. Bu katliama şahitlik eden Besê’nin mücadele gerekçeleri çoğaldı. 12 Eylül 1980 darbesi sürecinde de en çok hedef alınan bölgeler arasında yine Maraş vardı. O dönem gözaltına alınıp ağır işkencelerden geçirilenler arasında Besê Anuş da bulunuyordu.
Katilam ve işkenceler inancını biledi
İşkence tezgahından geçirilen ve ucunda sağlam bir yer bırakılmayan Besê’nin biat etmeyen duruşunu bizzat işkencecilerinden biri şu sözlerle itiraf edecekti: “Ona işkenceyi kendi ellerimle yapmıştım… Ağzından bir kelime bilgi alamadık. Hiç olmazsa bağırtmak istedik ama ne yaptıysak bağırtamadık…”
Gördüğü işkenceler ve devletin yörede uyguladığı vahşetten dolayı öfkesi daha da bilenen Besê, kırsalda bulunan küçük bir gerilla grubuna katılır.
‘Silahımı kaldıracak kadınlar olacak’
Ateş başındaki bir sohbette arkadaşlarına vasiyet niteliğinde şu sözleri fısıldar: Eğer şehit düşersem inanıyorum ki silahımı kaldıracak yüzlerce kadın olacak ve binlerce kadın Kürdistan dağlarında savaşacak.
Namlulara 14’lü tabancasıyla karşı durdu
17 Mart 1981 sabahı, Nurhaklarda şafağın ilk ışıkları ufuka vurduğunda uyanık olan tek kişi Besê’ydi. Etraflarının kuşatıldığını fark eden Besê hemen arkadaşlarını uyandırır.
Kitap sonrasını şöyle anlatır; “Besê … üzerine yağan kurşunların arasında ayağındaki yaraya rağmen nefes nefese koşuyordu. Daha fazla ilerleyemeyerek kendisini Aksu’ya vurmuştu… Arkadan ve önden yağmur gibi vızıldayarak geçen kurşunların arasında kalmıştı… Her taraf kuşatıldığından çatışarak sağ salim kurtulma olanağının artık kalmadığı anlaşılıyordu. Besê, dizlerine kadar girdiği suyun içinde dimdik durdu. Hâlâ ateşlenen yüzlerce otomatik tüfeğe karşı, 14’lü Umman tabancasını doğrulttu ve en yakınında parıldayan namluların üzerine yürüyerek tabancasını ateşledi… Ve Besê’nin parçalanan bedeni, ağzı ve burnundan akan kanla Aksu’nun rengi kızıla boyanmaya başladığında, bütün silahlar sustu…”
Halk Besê’yi omuzladı
Sömürge komutanının talimatı ile battaniye içindeki Besê’nin kanlı bedeni Musolar köyünün alt yamacındaki düzlükte indirilip saatlerce bekletildi.
Sömürgeci komutanın sindirme stratejisi hedefine ulaşmamış, Besê’yi büyük bir kalabalık omuzlarında uğurlamıştı.
Besê Anûş’un rolü
Kitabın Önsöz’ünü yazan ve aynı zamanda Besê Anuş’un ilk yol arkadaşlarından olan KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Elif Ronahi, devletin yörede oluşturduğu korku iklimini dağıtmak, soykırımla yüz yüze olan halkın kendisini savunması için Besê Anûş’un rolünün büyük olduğunu hatırlatıyor.
Elif Ronahi, Besê Anûş’un yaşam ve mücadelesini oluşturan biyografik romanı yayınlamanın kadınları kendi tarihlerinin önemli bir dönemiyle buluşturmak olduğunu belirtiyor.
İnsanca çözüm için feda edilen yaşam
Kitabın hazırlık ve yazım sürecinde yer alan ve kitaba dair görüşlerini “Birkaç söz” başlığıyla kaleme alan Müslüm Güler ise Besê’ye dair şu notları düşmüş:
“…Besê bu son savaşta bir kadın olarak toplumun acılarını bedeninde ve vicdanında yaşayıp insanca bir çözüme katkı sunmak için kendi yaşamını feda edenlerden biriydi. Besê’nin mücadelesinin savaşın tırmanmaya başladığı ilk yıllara denk gelmesi ve O’nun bu savaşta yaşamını yitiren kadınların ilki olması açısından özel bir anlamı da var.”