Beyaz Kitap ve kırt-Kürt masalları

Haberleri —

Değişik isimler altında sözde bilimsel faaliyet yürüten Osmanlının ve genç Cumhuriyetin resmi tarih kurumlarının son adı, "Türk Tarih Kurumu" olarak 1935 yılında faaliyet alanını genişletti. Deyim yerindeyse, mesaisinin büyük bir kısmını Kürtler ve Aleviler üzerine yoğunlaştıran Türk Tarih Kurumu’nun kalemşörleri, özelde Dersim tarihi bağlamında taa antik çağlardan başlayarak genel anlamda "Kürtlerin; Türk olduğunu!", bilimsellik adına hep savunageldiler. Konuyla alakalı birçok rapor yazdılar. Belkide dünyanın hiç bir yerinde böylesine bir halk için, bu denli ihtimamlı (!) raporlar hazırlanmamıştır! Sözkonusu bu raporlarda öne çıkan birçok temel görüş vardır. Bunlardan bazıları "Dersimlilerin Oğuz boylarından oldukları! Kürtlerin eski halk (Sümerler, Hurriler, Mitaniler, Gutiler, Kassit, vs..) tabakalarının son bakiyeleri oldukları! Lakin Dersimlilerin Kürt (Kurmanc, Kırmanc) oldukları ve fakat sonuç itibariyle Kürtlerin de aslında "Türk oldukları" savı, hep geliştirilerek ileri sürülmüştü. 

12 Eylül 1980 yılındaki Askeri Darbenin kurmayları (Genelkurmay Başkanlığı), "Beyaz Kitap” adı altında bir kitap yayınladı. Bu kitaptan yüzbinlerce bastırılıp, başta üniversite çevreleri olmak üzere, bürokrat ve umuma bedava dağıtıldı. Elbette bu kitaba, bahis konusu edilen bir çok başlık vardı. Ama bunların içinde öyle bir başlığa yer verilmişti ki; sözde bilimsel metodlarla Kürtler hakkında Antropolojik bulgular üretilmişti. Kürtlerin, Türklüğünü kanıtlamak için Güneş-Dil Teorisinden haraketle, Türk tarih tezleri şekillendirilmişti. Nitekim, Kürt adının etimolojik değerlerini ortaya çıkararak bu alanda iş başı yapılmıştı. Onların vardığı sonuca göre; "Güney-Doğu Anadolu bölgelerininin dağlık alanlarında (Kuzey Kürdistan) yaşayan Türk obalarının, karda yürürken çıkarılan "Kırt-Kürt" ayak seslerinden" esinlenerek "Kürt" adı meydana gelmişti. Genelkurmay’ın yayınladığı "Beyaz Kitap"ında, konuya ilişkin bölümün özeti kısaca şundan ibarettir:

"Dağların yüksek kısımlarında, tepelerde yaz kış erimeyen karlar vardı. Güneş açınca üzerleri buzlaşan camsı parlak bir tabaka ile örtülürdü karın yüzü. Üstü sert, altı yumuşak olurdu. Bu karın üstünde yürününce, ayağın bastığı yer içeriye çöker, "kırt, kürt” diye ses çıkarırdı. Doğulu Türkmenlere, "Kürt" denmesinin nedeni buydu. Bölücülerin Kürt dedikleri, yüksek yaylalarda, karlık bölgelerde yaşayan Türklerin, karda yürürken ayaklarından çıkan sesin adıydı aslında" (Aktaran, Fikret Başkaya, Paradigmanın İflası", Doz Yayınları, İstanbul, 1991: 53). Bu noktadan haraketle bir yanlış algıyı düzeltmemiz gerekiyor! Beyaz Kitap’ta verilen sözcüğün tam yazılım şekli; "Kart-Kurt" değil de doğrusu "Kırt-Kürt" dür. Bu tanıma göre; "Kırt" Kirmancları, "Kürt" de Kurmancları ifade etmektedir. Yani 1980 yılındaki Askeri Milli Güvenlik Konseyi basımlı Beyaz Kitap’ta verilen "Kırt" sesinin Dimilkî konuşan Kirmanclara; "Kürt" sesinin ise Kurmancî konuşan Kurmanc Kürt aşiretlerine izafe edildiği anlaşılmaktadır.

Bu aktarıdaki deli saçması tezlerle, yıllardan beri hem de akademisyenler tarafından tarih bilimi alt-üst edildi. Yıllarca hazırlanan sözde akademik tezler, çalışmalar, bu yöntemlerle bilimsellik adına, Türkolojiye kazandırıldı. Günümüzün sözde araştırmacı yazarları bu türden verileri, sanki doğruymuş/ gerçekmiş gibi biribirlerinden alıntılayarak yazılı-sözlü çalışmalarında hep aktardılar. 

Esas itibariyle, Beyaz Kitap’tan da önce, Kürtlerin, "Dağ Türkleri" olduğuna ilişkin gayri ciddi tezler, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren sözlü ve yazılı neşirlerde sürekli dile getirilmiştir. Bu tezin en çok da Dersim Kürt aşiretleri üzerinden denendiği son yıllarda ortaya çıkan resmi-gayriresmi raporlarla da anlaşılmaktadır. Ne var ki; kendi uyduruk tezlerini, yine en gözde tarihçileri bile yalanlamaktadır. Örneğin, M. Kemal’in tarihçilerinden Yusuf Mahzar Aren; 29 Haziran 1937 tarihli Haber gazetesinde; "Dersimlileri Türk sananlar var… Ben de onları hiçbir zaman Türk saymıyorum. Türk‘te bedevilik, iptidailik, vahşet, merhametsizlik ve kan içicilik seciye halinde mevcut olamaz! Bunlar, benim kanaatimce tarihin pek eski zamanlarından beri sarp dağlarda tanınan ve el değdirilmediği için mümkarız (bitmiş, tükenmiş) olmayan hususi bir ırktandır“ diye tanımlıyor.

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.