Bir ‘ada’ kent: EFRÎN


Üç günün sonunda gece yarısı Efrîn’e gitmek için Kobanî’den çıktık. Üç araba olarak yol alıyorduk. Önde yine bizi güçlerinin denetimindeki alandan geçirecek olan Hür Suriye Ordusu’nun (HSO) silahlı militanlarının olduğu arabaydı. Arkadaki diğer iki arabada da biz vardık. Bizim olduğumuz arabada da HSO’dan birer kişi vardı. Gece zifiri karanlıktı. Ama bir boşluktan doğru aşağıya iniyor gibi bir his vardı içimde. Çok geçmeden bir köprünün başına geldik. Köprünün girişinde yol kontrolünü olduğunu gösteren yola çekilmiş bariyerler vardı. Hemen arkasında uzun sakallı, cüppeli ve silahlı iki kişiyi gördük. Öndeki arabadan inip onlarla bir şeyler söyledikten sonra yolunuza devam edebilirsiniz gibisinden el işareti yaptılar ve biz de hareket ettik. Köprü uzayıp gidiyordu.
Kobanî’de giderken Fırat’ın üzerindeki köprüden geçeceksiniz demişlerdi. Köprüyü görünce duyulur duyulmaz yanımdakine “Bu Deli Fırat’tır değil mi” diye sorduğumda, “evet şu an Fırat suyu üzerinden geçiyoruz” dedi. Buğulanan camı silip Fırat suyunu görmek için bakmak istedim. Ama gecenin zifiri karanlığında fazla bir şey görünmüyordu. Şoföre suyu görmek için hafif camı indirebilir miyim diye sorduktan sonra daha cevap almadan camı indirdim. Yüzüme suyun serin havası çarptı. Kafamı camdan hafifçe çıkarıp aşağıya doğru baktım. Suyun yüzeyine düşen yıldızlardan Fırat’ı gördüm. Sessiz, sakindi. Kan akmıyordu ama bulanıktı….
Çöl bitti, sıra dağlarda
Günün ışımaya başladığı saat dört gibi Efrîn’e ulaştık. Çöl bitmişti. Tam dağ olmasa da ormanlık, bol yeşillikli tepeler, küçük vadiler başlamıştı. Çöl bitmişti. Şimdi dağlara yakın yerlerdeydim. Çünkü çölün olduğu yerde hayat az olur. Efrîn’in gördüğüm günün ilk ışıklarında bu sözcükleri düşünmeden edemedim. Çünkü yaklaşık iki aydır tarımsal üretim yapılan araziler olsa da düz olması ve suyun az olması bana bir çöldeymişim gibi duygular yaşatmıştı.
Efrîn’e gelmekle şimdi artık çölden uzaklaşmış dağa, dağlara, ormanlara, dağ yollarına, dağ insanlara daha yakın olmuştum. Yol yorgunluğu olmasına rağmen bu güzellikleri gördükten sonra uyumak, dinlenmek gibi bir şey aklıma gelmedi. Çıkıp ambargodan en fazla etkilen bir yer olmasından ötürü sokakları çöplerle dolu Efrîn’i gezmek istedim. Daha önce Efrîn’i görmemiştim. Ama fotoğraflarını görmüş ve çok sayıda arkadaşım bana anlatmıştı. O yüzden bu güzelliğe yabancılık hiç çekmedim. Kendimi bu güzelliğin bir parçası olarak içine bırakmak istedim.
Zeytin ve çam ormanı içinde
Efrîn geniş bir platonun ortasına kurulmuş bir ilçedir. Ama bir il büyüklüğünde. Zira Efrîn’in yedi beldesi var. Biraz çarşı içinde dolaştıktan sonra kenti iyi görecek bir tepeye çıkmak istedim. En iyi görüneceğini tahmin ettiğim yer olduğunu düşündüğüm tepeyi gezmede bana eşlik etmek için yanıma verilen gence işaret edince, “Orası Eşrefiye Mahallesi’dir. O tepeye çıkarsak Efrîn’i iyi görebiliriz” dedi. Tepeye çıkıp Efrîn’i doyasıya izlemeye başladığımda kendimi Zeytin ağaçlarının okyanusunda buldum. Zira yer gök zeytin ağacıymış gibi geldi bana. Tepelerde ise kızıl çam ormanları var. Efrîn’e de hakim olan Akdeniz iklimidir. Çünkü daha ilk andan itibaren kentteki nem oranını his etmeye başladım.
Yaklaşık bir saat kadar Eşrefiye’nin arkasındaki tepede dolaşıp Efrîn’i izledikten sonra aşağıya indim. Kentin gündelik yaşamının hay huyu içine bıraktım kendimi. Efrîn bir tarafında Kilis, bir tarafında Antakya, bir tarafında Halep, bir tarafında Idlıp olan bir kenttir. Kürtlerin içinde yaşadığı bir ada demek daha yerinde olur diye düşünüyorum. Zira dört bir yanı kuşatılmış bir yerdir. Dört yanını kuşatan kentlerin hepsiyle ilişkileri olan bir yerdir. Ancak şimdi savaştan ötürü çok fazla bu illere gidip gelme yok.
Efrîn meydanında Demirci Kawa...
Efrîn Kürt halk mücadelesinde çok önemli yere sahip Rojava kentlerinin başında gelir. Zira lokal ve çok yerelde kalsa isyan ve ayaklanmalar döneminde bazı ayaklanmalara öncülük etmiş kişilikler çıkmış bir yerdir. Kürt Özgürlük Hareketinin alanda örgütlenmesinden sonra en fazla katılımların olduğu yer olması da bu özelliğinden ileri geliyor. Rojava’da Devrim dalgası başlayınca Efrîn hiç geri durmamış ve devrimin gerçekleşerek halkın kendi yönetimini oluşturma yönünde başta gelen yerlerden biri olmuş.
Devrimden sonra Efrînde önemli değişiklikler olmuş. Uzun yıllar Baas rejiminin baskısı, sömürüsü altında yaşayan Efrîn’de tıpkı diğer kentlerde olduğu gibi gözle görülebilen en önemli değişiklerden biri yıllarca özlemi çekilen Kürt renkleri ve bayraklarıyla kentin süslenmiş olmasıdır. Diğer önemli bir nokta Efrîn merkezindeki Halep’e giden dört yol merkezine Demirci ve Devrimci Kawa’nın heykelinin dikilmiş olmasıdır. Demirci Kawa elindeki gürzüyle Efrîn merkezindeki dört yolda şimdi öylece bekliyor. Efrînliler bu konuda da ilk adımları kendilerinin attıklarını gururla belirterek şimdi ise Kürt ulusal mücadelesinde önemli yere sahip insanların heykellerini de sırasıyla dikeceklerini söylüyorlar.
Kendini kaybedenler de var
Efrîn’de gördüğüm ve tanıklık yaptığım diğer önemli bir olay ise durmadan gerçekleşen devrimin nasıl korunması gerektiği tartışmalarıydı. Kimisi devrim olmuş bitmiş, topraklarımızı kurtardık gibisinden bir yaklaşım varken önemli bir çoğunluk tarafından ise devrim için asıl önemli olan bundan sonrası olduğu yönündeki görüşlerdir. Devrimimizi yaptık diyenlerde bir anlamda kendini kaybetme havası gelişmiş denilebilir. Ancak devrimin asıl bundan sonra yapılacak işleri olduğu yönünde düşünenler ise bir yandan kurumlar içersinde yer alarak çalışmalarını sürdürürken öte yandan da yapılması gerekenler konusunda düşünce üretmeye çalışıyorlar. En önmelisi yaşanan kimi basit de olsa olaylar karşısında kaygılanarak devrim oldu bitti gibisinde düşünenlerin sayısının çoğalması, kendini kaybedenlerin sayısının çoğalması devrimimizi tehlikeye sokar kaygısını en derinden yaşıyorlar...
Kendini kaybedenlerin sayısının çoğalması durumunda devrimimiz tehlikeye girer gibisinden kaygıları yaşayanlardan biri Halep’te çatışmalardan ailesiyle birlikte kaçarak Efrîn’e yerleşen Dişçi Mehmet Süleyman’dır. Mehmet Süleyman, 1983 yılından 92 yılına kadar Bulgaristan’da kaldıktan sonra Rojava’ya dönmüş. Halep’te bir diş atölyesinde işe başlamış. İki çocuk babası olan Mehmet Süleyman Devrim konusunda yaşadığı kaygılar konusunda şunları söyledi, “Gerçekleştirilen bir devrimi nasıl geliştireceğiz gibisinden düşünceler olmasa o devrim korunmaz. Çünkü bu durum devrimi yaptık artık üzerine yatalım gibi düşüncelerin oluşmasına neden olur. Aslında bu düşüncede olan insanlarımız da var yok değil. Aynı zamanda bu düşünce devrim olmuş bitmiş gibi reel sosyalist bir zihniyete götürür insanı. Rojava halkımızda bu zemin var ve çokta güçlüdür. Çünkü Baas rejimi de sosylalistiz diyordu. İşte bu durum insanları devrim oldu bitti şimdi nimetlerinden faydalanalım gibi tarihsel hatalara götürür. Ben böyle bir tehlikeyi görüyorum. Çünkü insanların günlük sohbetlerinde, yaklaşımlarında bunları görüyorum. Bunu aşmanın tek yolu da insanımızı eğitmek olduğu kanısındayım. Çünkü henüz işin başındayız ve daha şimdiden bana göre bazı yerlerde kurumlarda yer alanlardan bazılarının yolsuzluk yapmaya başladığı yönünde bilgiler alıyorum” diyerek taşıdığı kaygıları üstü kapalı bir şekilde dile getiriyor.
En fazla göç alan yer
Cezire alanı petrol ve özellikle de buğday üretiminden dolayı zengin bir alan olurken Efrîn ve yöresi de Zeytin üretimiyle Suriye ekonomisindeki yerini almıştı. Rojava’da yaşanan devrimde Baas rejim güçlerinden kurtarılmasından ötürü Efrîn’de diğer Rojava kentleri gibi savaşın dışında kalan diğer yerlerden biri oldu. Ancak insan Efrîn’e geldiğinde Suriye’de yaşanan savaşa bir adım daha yaklaştığını fark ediyor. Zira her gece devlet güçleri tarafından bazen savaş uçakları ve ardından sabaha dek süren top, havan ve füzelerle vurmasının sesini duyabiliyor. Halep zaten Efrîn’in yanı başında bir yerdir. O yüzden Efrîn diğer kentlere oranla yaşanan savaştan kaçıp gelenleri en fazla barındıran yerlerden biri haline getirmiş. Yirmi hanelik köyler şimdi kırk haneye, yüz elli hane olan köyler şimdi üç yüz hanenin üzerine çıkmış. Nahiyelerinin nüfusu ikiye hatta bazılarına göre üçe katlanmış durumda. Bu rakamları doğrulamak için nahiye ve ilçe fırıncılarından aldığım köylere giden aile başına ekmek torbaları sayısındaki artışla doğruladım.
Efrîn İlçe Halk Meclisi başkanı ayaklanmanın ilk başladığı yer olan Deraa’dan Hama, Humus’a kadar olan yerlerden göç ederek ilçelerine gelip yerleşenlerin olduğunu söylüyor. Yine Azaz’da yaşayan ve Azaz’ın yaşanmaz hale geldiği için oradan göç eden Türkmenlerin büyük bir çoğunluğunun yakın nahiyeler olan Şera ve Şêrava’ya yerleştiklerini söylüyor. Göç alması ile uygulanan ambargonun ağırlığından ötürü kış ayları boyunca en fazla sıkıntı yaşayan yerlerden biri Efrîn olduğunu söylüyor. “Öyle günler geldi ki ekmek yapmak için un bile kalmadı”ğını söyleyen Meclis başkanı bir ay boyunca elektriğin gelmediğini, ısınmak için gözleri gibi baktığı ve geçim kaynağı olan zeytin ağaçlarını bile kestiklerini söylüyor. Bu durumun ilçe halkı ile göç ederek gelenler üzerinde bazı olumsuz etkiler yarattığını söyleyen Meclis başkanı, ancak sorunlarını çözmek için gerçek kültürleri olan ata dede yöntemlerine baş vurduklarını söyledi. Başvurdukları yöntemler ise fırının çalışmadığı günlerde ekmeklerini saçta yapmak, aydınlık için gaz lambalarını bulup bazen gaz yağı ile bazen de zeytin yağı ile yakmak, un için ise küçük el değirmenleri ile birlikte Baas rejimi tarafından yasaklanan su değirmenlerinden bazılarını yeniden kullanılabilir hale getirmeleridir.
Efrîn’de tıpkı diğer Rojava kentlerinde olduğu gibi hatta biraz daha fazla çarşıda tezgahlarda ekmek, mazot, benzin satan insanlara rastlamak. Yine Efrîn’de en çok dikkatimi çeken bir şeyde, kentteki dilenci sayısının fazlalığıydı. Efrînliler eskiden dilenciler yok denecek kadar azdı. Şimdi yapanların çoğunun ise göçle ilçeye gelen insanlar olduğunu söylüyorlar. Bu da aslında savaşın yaratığı yoksulluğun bir göstergesidir.
Suyun ortasında susuz kalmak
Efrîn sulak bir yerdir. Çünkü arkasında dağlar ve ormanlar var. Dağlar ve ormanların olduğu yerler susuz olamaz. Ki bunu en iyi Efrîn suyu gösteriyor. Efrîn suyun ilçenin ortasından geçiyor. Zaten Meydankê köyü yakınlarında kurulan bir bentle ile küçükte olsa Baas rejimi tarafından bir baraj yapılmış. Baraj kıyısı boyunca ise kendisine yakın insanların işletmesi için yazlık yemek ve çay bahçeleri yapılmış. Ancak böyle sulak bir yerde elektriğin olmadığı günlerde Efrînliler günlerce susuz kalmışlar. Buda büyük bir çelişki oluşturmuş Efrînlilerde. Suyun ortasında susuz kaldığımızda Baas rejiminin bizi ne kadar hizmetsiz bıraktığını anladık diyorlar…
Hurilerin izleri ve kalıntıları
Efrîn geçen süreçte uygulanan ekonomik ambargodan ötürü yaşadığı sıkıntıları hala tümüyle aşabilmiş değil. Ve bu sıkıntılardan ötürü yaşadıkları psikolojiyi tümüyle atabilmiş değiller. Zira yaşadıkların sıkıntıların ne kadar derin olduğunu anlayabilmek için aylarca telefon hatlarımız çalışmadığını bilmek yaşadığımız sıkıntıların ne denli ciddi olduğunu insan anlayabiliyor diyorlar.
Ancak köklerin tarihin derinliklerinde olduğu için çok fazla bu sıkıntıları umursamadığını gözleyebildim. Çünkü Efrîn’de attığım her adımda karşıma tarihin binlerce yıllık derinliklerinde yaşanmış izlere rastladım. Efrîn Huriler ve onlardan sonra ortaya çıkan Kürt medeniyetlerinden biri olan Mitanilerin izleriyle doludur. Hurilerin çıkıştan kaç yıl sonra Efrîn’e geçtiklerini tam kestirmek biraz zor. Ancak Şera nahiyesinden Kilis’e doğru giderken Amer Sımo köyü yakınlarındaki Nebi Huri adıyla bilinen kale Hurilerin buradaki medeniyetlerini ve köklerini gösteriyor. Kale küçük bir tepeceği yapılmış. Bu tepecek kalenin bulunduğu alandaki en yüksek yerdir. Kale bir yerleşim yere olarak tasarlanıp yapıldığı halen amfi tiyatrosunun ayakta kalan kapı kemerleri ve oturakları gösteriyor. Ne kadar bu tiyatro daha Romalılar döneminde onarılmış olsa da halen atalarımız Hurilerin damgasını taşıyor. Uzak yerlerden getirilip amfi tiyatronun önünden geçirilen büyük su kanalı yerleşim yeri olarak tasarlandığı görüşünü tamamlıyor.
Nebi Hüri Türbesi…
Kalenin yaklaşık bir kilometre aşağısındaki düzlük yerde yapılan ve içindeki mezardan ötürü Nebi Hüri Türbesi olduğu söylenen yer, buranın Hurilerin bir yerleşim yeri olduğunu kanıtlıyor. Nebi Hüri Türbesi’nin üzerinde ise bir gözetleme kulesi yapılmış. Altı sütün üzerine yapılmış gözetleme kulesi kale ile birlikte tüm çevreyi görebilecek şekilde yapılmış. Türbe olduğu yer çevresi bir avlu olarak duvarla örülmüş. Kulenin tam karşısında ise bir küçük bir tane de büyük ve uzun odanın olması buranın törenler, ayinler, kutlamalar, toplantılar, sorunları görüşüp çözme merkezi olarak kullanıldığını gösteriyor. Nebi Hüri Türbesi günümüze dek halk tarafından sık sık ziyaret edilen bir yer olmuş. Ancak şu an yaşanan savaştan dolayı yöre halkının sorunlarıyla boğuşmaya başlamasından dolayı çok fazla ziyaretçisi kalmamış. Ama avlunun içindeki dilek ağaçları bir zamanlar ziyaretçisinin çok olduğunu gösteriyor. Kim bilir kaç yüz yıl önceden o bezler bağlanmaya başlanmış o ağaçlara. Yine Nebi Hüri Türbesi’nin iç tarafındaki duvarının delikli taşlarına yerleştirilmiş küçük taşlarla tutulan dileklerin kim bilir hangi amaçla tutulan dilekler olduğunu.
Cindirês tepesindeki üç kuşağın izleri…
Efrîn’deki Hurilerin izleri sadece Şera nahiyesindeki Nebi Huri kalesi ve Türbesi değil. Efrîn’in batısına düşen Reyhanlı ile sınır olan Cindirês nahiyesindeki tepeyi görünce aynı izlerin burada da devam ettiğini gördüm. Çindirês tepesinde üç medeniyetin izleri olduğunu söyleniyor. Mitani, İskender ve Roma döneminin kalıntılarıyla bunların arkeologlar tarafından ispatlandığı belirtiliyor. Cindirês tepesinin hemen üzerinde Almanlar tarafından 80’li yıllarda araştırma yapmak için gelenleri kalması için bir yer yapılmış. Araştırma yapmak için Fransa, Almanya, İngiltere’den ç oraya araştırma yapmak için çok sayıda arkeoloğun gelip araştırma yaptıklarını söyleyen Cindirêsliler birçok önemli tarihi eseri çıkarıp götürdüklerini, götürmek istemediği bazı taşların hala o avluda olduğunu söylüyorlar. Avluya girip taşları görünce Cindirêslilerin söylediklerinde haklı olduklarına inandım. Çünkü avlunun içinde Mitani’lerden, İskender döneminden ve Romalılar döneminden kalma kabartmalı, yazılı taşlar vardı.
Cindirês isminin nereden geldiğini merak edip sorduğumda şu cevabı aldım, “Cindirês ismi İskender’in komutanlarından birinin isminden geliyor. İskender gelip İskenderun’a karargahını kurduktan sonra Cindirêsus adındaki komutanını buraya gönderiyor. Komutanı gelip Mitanilerin hem yerleşim, hem güvenlik amacıyla yerleştikleri tepenin üzerine karargahını kuruyor. Bu komutan burada yıllarca yaşıyor ve o günden bu yana (şimdi bir nahiye olan) bu yerin adı Cindirês oluyor.” Bu hikayeyi dinledikten sonra Cindirês tepesinin üzerinde yaşanan tarihi ve bu tarih içindeki medeniyetleri daha iyi düşünmeye başladım. Efrîn yöresindeki bir diğer tarihi yer ise Senean Kalesidir. Senean Kalesi de Efrîn’in Şêrava nahiyesine bağlı bir köydedir.
Efrîn’de atalarımızın izlerine yeniden rastlamak, günümüzde yaşanan Rojava devriminin tarihsel köklerinin ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha anladım. Evet şimdi Rojava’da yeni bir devrim yaşanıyordu. Binlerce yıllık kökleri üzerine bu devrim yeniden inşa ediliyordu. Binlerce yıllık tarihi süreç içinde uğranılan sayısız talan, işgal, sömürü, inkar karşı bu gün bu devrim yeniden kendi kökleri üzerine inşa ediliyordu. Atalarımızın izleri üzerine bu devrimi inşa eden ise Kürt Özgürlük Hareketinin verdiği ve bedeli ağır olan mücadele ile Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın emekleri oldu. Zira en iyi anlatan ise Cindirês’te misafir olduğum evin Haci adındaki üç yaşındaki çocuğu oldu. Üç yaşındaki Haci’ya adın diye sorduğumda “Apocime” demesi bu devrimin inşa gücü, düşüncesi, çizgisi ve mücadelesini gösteriyor. Evet Rojava’da yetişen Apocu kuşaklar bu devrimi yaptı. Kim ne dersi desin Apoculuk Rojava’da bu devrimi yaptı. Ve yeni kuşaklar yine bu düşünceyle büyüyüp yetişiyor. Üç yaşındaki Hacı bunu herkes adına söylüyor. Bu gezi sürecinde Rojava’d gördüğüm gerçek de bu oldu. BİTTİ
SEYİT EVRAN
