Diyarbakır Zindanı’nda Ali Temel tahta ve çorap ipliğinden yaptığı saz ile ‘Waye PKK rabû’ şarkısını besteliyordu. 35 yıldır Kürtlerin tarihine damgasını vuran bu şarkının hikayesi aslında bir halkın, bir direnişin ve onurun hikayesidir.
İSMET KAYHAN
Bazı şarkılar hayata benzer, mühür gibidir. O kadar kalpte, zihinde, ruhta hatıraları vardır ki, silip atamazsınız.
Bazı şarkılar vardır, hiç bitmesin istersiniz. Bazı şarkıcılar vardır, hiç bıkmadan dinlersiniz…
‘Waye PKK rabû’ işte böyle bir şarkıdır. Aslında bir şarkıdan çok manifestodur, isyandır, Kürdistan’ın üzerine düşen müzikal bir fırtınadır. 35 yıldır Kürtlerin dilinden düşmeyen bu şarkı ile bir halkın kaderi yazıldı.
Hüzün, nefret, direniş ve yitip gidenler anlatıldı. Bir halk bu şarkıya inandı.
“Bırakın şarkılar fırtına olsun…” der Feyruz.
Ali Temel bu şarkıyı yazıp, besteledikten sonra Kürdistan dağlarında esen fırtına bir daha hiç dinmedi.
https://www.youtube.com/watch?time_continue=24&v=3pq_Htlia10120 gün süren işkence
Ali Temel, 1960 yılında Mardin’in Dêrik ilçesine bağlı Girêsor köyünde dünyaya gelir. Daha çocuk yaşta Kürt halkının gerçekliğini tanımaya başlar. PKK öncü kadrolarından Hayri Durmuş ve Ferhat Kurtay ile tanışır, onlardan etkilenerek Apocu olur.
Temel, 27 Ocak 1980 tarihinde gözaltına alınır ve 120 gün gözaltında kalır. İtirafçılık dayatılır, kabul etmez, işkence seansları günlerce sürer.
Annesi Gülten Temel de gözaltına alınır, annesine işkence yapılır, Ali Temel itirafçılığı kabul etmez. 4 ay Mardin Kapalı Cezaevi’nde kaldıktan sonra Diyarbakır Zindanı’na gönderilir.
O gecenin ardından
“Waye PKK rabû” şarkısının hikayesi ise Diyarbakır zindanına uzanıyor.
1984, Ağustos ayı. Diyarbakır Cezaevi…
Daha 17 yaşındayken Apocular ile tanışan Ali artık 20’sinde ya vardır ya yoktur. Kemal Pir, Hayri Durmuş, Ali Çiçeklerle direnişin içinde yer alır.
Zindanın karanlık günlerinde Ferhat Kurtay ile birlikte 33 nolu koğuşta kalıyordu. Kürtçe Ali için bir tutkuydu. ‘Ancak Kürtçe ile nefes alıyorum’ derdi. O vahşet döneminde Ferhat ile koğuştaki arkadaşlarına Kürtçe öğretirler.
18 Mayıs 1982 gecesi Ferhat ve üç yoldaşı bedenlerini ateşe verdiklerinde Ali de oradaydı.
O gecenin ardından şunu yazar:
“Tu nabê kanî… Ferhat ê devliken… Eşref ê dilbirîn… Mahmûd ê çavreş… û Necmiyê dilgeş… û Eliyê dilmertal… Amed!”
Ali Temel’in 90’lı yılların başında İstanbul’un Kadıköy ilçesinde Halkın Emek Partisi’nin düzenlediği ‘Demokrasi ve Barış Şöleni’nde ‘Ey Amed’ diye başladığı ve o günleri hissederek okuduğu o dizeler dinleyenlerin halen kulaklarındadır…
Waye PKK rabû
Ali, zindanın en üretken isimlerindendi. Hep yazar. ‘Waye PKK rabû’ şarkısının hazırlanmasına tanıklık eden Mehmet İsa Kızıl o günleri anlatırken, Ali’nin bu özelliğinin altını özellikle çiziyor:
“Ali, bana ‘Helbest yazacağım. Sen de bana eşlik et, bu şiirin ahengini yakalayalım’ dedi. Ayaklarımızdaki çorapların naylon iplerini çözdük. Sonra bu naylon ipleri kendi imkanlarımızla tahtadan yaptığımız teşî ile döndürerek, bu ipleri tambur teli haline getirdik. Ali, cezaevinde bulduğu bir tahtayı, şeker kutusuna monte ederek, çoraplarımızdaki naylon iplerden hazırladığımız telleri buna bağladı. Sonra yaptığı tamburun notasını ve perdelerini de yaptı.
Ali hazırladığı bu aleti çaldığında aynen sazın sesini çıkarıyordu. Hazırladığı tamburu çalarak ‘Wayê PKK rabû’ parçasının sözlerine yazıp söylüyordu. Ben de bu sözleri tekrar ediyordum. Ali, bu şekilde şarkının sözlerine tamamladı. Bu şarkıyı hazırladığımızda sanki bütün dünya bizim olmuşçasına mutlu olduk.”
Ali Temel ‘Waye PKK rabû’ şarkısını, kendi yaptıkları tambur eşliğinde koğuştaki arkadaşlarına söyler, ilk dinleyicileri direnişteki yoldaşlarıdır. Şarkıyı çok beğenirler.
Bu şarkıyı dışarıya göndereceğim
Ali, “Bu şarkıyı dışarıya göndereceğim. Cezaevinden dışarı çıktığında büyük ses getirecek göreceksiniz” der.
Ali, yanılmaz. Amed’den Botan’a, Zagroslara kadar 35 yıldır bu şarkı ile Kürt nesilleri büyür.
Tahta ve çorap ipliğinden yaptığı müzik aletiyle direniş ezgilerini seslendiren Ali bu şarkının sözlerini 15 Ağustos Eruh-Şemdinli baskınlarından aldığı ilhamla yazmıştı aslında.
Fırtına yıllar
Ali Temel 1990 yılında cezaevinden tahliye edilir. Çıkar çıkmaz Kürdistan direnişini besteler, yüreğini ortaya koyarak, ‘Xûşka Zozan’, ‘Deşta Bismilê’, ‘Rozerin’, ‘Buka Kurda’, ‘Keçika Dersimê’ ve Kürt müziğinin baş yapıtlarından ‘Şitla Azadî’yi yaratır.
90’lı yıllar…
Dağlarda gerilla savaşı zirvesine ulaşmış, Kürdistan’ın köy ve ilçelerinde halk serhildanları ile Türk devleti tarihinin en zor günlerini yaşıyordu. İstanbul, İzmir, Adana, Amed’de Kürt kültür-sanat alanındaki çalışmalar örgütlü yapıya bürünüyordu. MKM’nin ve Koma Çiya’nın kuruluş yıllarıydı. Ali’nin Ferhat’a, Kemal’e, Hayri’ye sözü vardı… O sözünü Kürt kültür kurumlarının kuruluşunda yer alarak yerine getirir.
Şitla Azadî
Kuşkusuz Ali Temel, müziği ve besteleriyle Kürt devrimci sanatında yeni bir süreci başlatan önemli sanatçılardan biri oldu.
Ali Temel’in bestelerinden oluşan ve 1991 yılında çıkan Koma Çiya’nın ilk albümü “Rozerin”deki Ferhat Kurtay’ların anısına yazılan ‘Şitla Azadî’ serhildanın müziği olur.
Ali dağların yolunu tutar
https://www.youtube.com/watch?time_continue=7&v=zMoyTzSvUwY“Bir köyü, bir şehri, varılan her yeri terketmek istiyorum. Belki kavuşmanın yolu böyledir” diyerek, dağlara gitti. Ali, soyu kırılan bir kavmin çocukları ile birlikte dağlarda savaştı.
1992’de gerilla olmak için yola çıktığında kalemi ve sazını da yanına alır. Aynı yılın 15 Ağustos kutlamalarında Mahsum Korkmaz Akademisi’nde yapılan kutlamalarda sazıyla genç gerilla adaylarının karşısına çıktığında, ondan mutlusu yoktur.
Sazı hep yanındaydı
Askeri eğitimden sonra doğduğu topraklara, Mardin’e gerilla olarak giden Ali Temel, orada da kalemini ve sazını yanından ayırmadı. Gerillaya o akıcı Kürtçesiyle şiirlere döker, onları skeçleriyle güldürürdü. 13 Temmuz 1994 günü ise Mazıdağı’nda çıkan çatışmada yaralandı. Dönemin Jandarma Komutanı Hasan Atilla Uğur tarafından bizzat infaz edildi.
’Şitla Azadî’ ile son yolculuk
Ailesi Temel’in cenazesine ulaşmak için yıllarca mücadele verdi. En son 2014 yılında Ali’nin kemiklerine ulaşırlar. Sonra Ali için görkemli bir tören yapılır. Kızıltepe Girê Bîrê Mezarlığı’nda binlerce kişi ‘Şitla Azadî’ şarkısıyla Ali’yi son yolculuğuna uğurlar. Ve Ali üzerine katledildiği yerden alınan toprak serpilir.
Ali Temel ölümsüz şarkılar bırakıp, çok sevdiği yoldaşı Ferhat Kurtay’ın yanına gitti.
Ölümünün üzerinden 24 yıl geçti. Hala şarkıları kulağımızda. Besteleriyle, devrimci mücadelesiyle, Diyarbakır zindanındaki direnişiyle anıyoruz onu.
Şitla Azadî
FUAT KAV
Ali Temel’i; Diyarbakır 5 No’lu zindan çatlaklarından filizlenip daha sonraki yıllarda Kürdistan halkının hem sanat dili hem de onun iradesinin keskin kılıcı olarak gördüm hep… İlk kez zindandan çıkıp mücadeleye yeniden giriş yapanlardandı. Tereddüt etmeden yeniden kavgaya girişmek o zaman için oldukça önemliydi.
Çünkü 12 Eylül faşist darbeyi yapan generallerin hedefi Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde kalan PKK’li tutsakların iradelerini kırmaktı. Projelerine göre öldürdüklerini öldürecek, sakat bıraktıklarını sakat bırakacak, geride kalanlarının da iradelerini kıracaklardı. Dışarıya çıktıklarında asla mücadeleye katılmayacak ve bireysel yaşamlarını örgütleyeceklerdi. Ancak Ali Temel tersini yapmış, çıkar çıkmaz yeniden ve hemen çalışmalara başlamıştı.
Sadece bu da değil. Ali Temel kültür ve sanat çalışması ile yetinmemiş, bu çalışmanın esas kaynağı olan dağa çıkmıştı. Dağa çıkmak ve dağ kültürü ile sanat çalışması yapmak, ötesi bunu gerilla sanatıyla pekiştirmek gerçekten de muazzam bir cesaret ve derin bir bilinci gerektiriyordu.
“Medeniyet” bulvarında Kürt kültürü ve sanatının geliştirmesinin imkanı olmadığını bizzat yaşayarak gördü. Şehirde kalarak fazla gelişme sağlamayacağını, daha doğrusu yetersiz kalacağını gördü, bunun için dağa çıktı.
Sanat bir halkın hafızasıdır
Kimse inanmıyor değil mi? Diyarbakır 5 No’lu zindanında şiir, şarkı sözleri yazmak, beste yapmak… Bir yönüyle doğru, yani imkansız gibi bir şey. Ama işte söz konusu devrimci ve PKK’li olunca orada biraz durup düşünmek gerekiyor. “İmkansızı imkanlı hale getirme” diye bir söz var. İşte bu söz Ali Temel’in pratiğinde yaşam bulduğunu çok rahat söyleyebilirim. Yaratıcıydı, ama daha da önemlisi komple bir kişiliği vardı. İnandığını yapan bir PKK’liydi.
Kültürel asimilasyon tehlikesinin farkındaydı. “Sanat bir ulusun ve halkın hafızasıdır“ diyen bir devrimciydi…
Şunu da vurgulamak isterim: 90’lı yıllar tam bir canavar olan Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nin deyim yerindeyse dişleri-tırnakları önemli oranda çekildiği yıllardı. Göreceli de olsa biraz nefes alabilecek noktaya gelmiştik. Büyük eylemler ve bu eylemlerin kahramanları olan Hayri Durmuş, Kemal Pir, Ali Çiçek, Akif Yılmaz, ‘Şitla Azadî’ bestesinde dile getirdiği Dörtler önemli bir miras bırakmış ve bu mirasla siyasi, ideolojik, kültür ve sanatsal çalışmaların temeli oluşturulmuştu. İşte Ali Temel de bu miras ve eylem silsilesinden anlam bulduğu zeminde eğitilip ruhsal şekillenme birliğini oluşturan bir sanatçı ve komutandı.
Tenekeden darbuka, lastikten saz
Henüz müzik aletlerinin yasak olduğu bu dönemin ilk etabında sanatçı adayları yaratıcılıklarını kullanarak müzik çalışmasını yaparlardı. Örneğin helva tenekesinden darbuka, tahtadan bağlama ve üflemeli aletler, naylon ipten ve lastikten de saz teli yapılıp sanat ve kültür çalışmaları icra edilirdi.
90’lı yıllara kadar sistematik işkence ve ölümlerin yaşandığı Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’de çığlık, havar, ağlama ve inleme sesinden başka bir tek bir ses çıkmazdı. Direnmekten başka türlü düşünmek, konuşmak, farklı etkinlik ve arayışlarda bulunmak zaten mümkün değildi. Bu süreçte duygu vardı, ancak yoğunluk, derinlik ve bu derinliğin ruhta patlamaya yol açacağı anlam yoktu.
Ancak 90’lı yıllarda mücadele ile bir ortam oluştu. Anlamsal derinliği ve yoğunluğu olan bu ortamda yavaş yavaş edebiyat, sanat, kültür ve müzik çalışması da oluşmaya başladı. Ben bile özel günlerde koroda yer alıyordum. Düşünün artık.
Zindanın korosu
Özel günler bizim günlerimizdi. 27 Kasım, Newroz, 15 Ağustos gibi günlerde özel programlar ve eğlence etkinliklerini oluşturuyorduk. Böyle günlerde doğal olarak sanatçı, şair, edebiyatçı lazımdı. İlk dönemde bu kategoride kimse olmayınca organizeyi yapan komite benim gibileri bile alıp koroya sokarlardı. Mustafa Karasu, Sabri Ok, Rıza Altun, Muzaffer Ayata, Mustafa Gezgör gibi arkadaşlar bile bir araya getirilip koro oluşturuyorlardı. Bunlara birkaç genç yeni arkadaşlar da eklendiğinde müthiş bir ses değil, ama muhteşem “karizmatik” gruplar çıkardı ortaya. İşte bu yoksulluk ve sefalet içinde Ali Temel gibi arkadaşlar öne çıkarak sanat çalışmalarına ağırlık verdiler. Kürt sanatını icra eden sanatçıların çoğu böyle şekillendiler.
Ali Temel sanatla gerillacılığı birleştiren bir devrimci olarak Kürt halkının tarihindeki yerini aldı. Tıpkı şehit Abdurrahim gbi, Ozan Serhat gibi, büyük sanatçı Mizgîn ve Sefkan gibi… Ya da Victor Jara gibi.

