Büyük başlangıç ve büyük fedakarlık
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- PKK barış ve demokrasi için canlarını veren “fedailer” örgütüdür. Eğer barış ve demokrasiye geçiş için PKK’nin feshi zorunlu bir şart haline gelmişse, bu fedailer örgütünün kendi varlığını feda etmekte tereddüt etmeyeceğini düşünmekteyim.
PKK’nin ateşkes kararıyla ve Öcalan’ın yaptığı çağrının tüm içeriğine katıldığını açıklamasıyla birlikte Öcalan’ın inisiyatifiyle gelişen barış ve demokratikleşme yönündeki süreçte Kürt tarafı üstüne düşen sorumluluğu yerine getirmiş, geriye son adım olarak da PKK Kongresi kalmış bulunuyor. Eğer iktidar da ateşkes kararına uyar ve gerekli teminatları verirse, Türkiye’nin ve Avrupa’nın dört tarafından delegelerin güvenli bir şekilde Kongre’ye katılması mümkün olacak. PKK’nin Kongre’de silahları bırakması ve partiyi fesh etmesi ise, Başkan Öcalan’ın dediği gibi, demokratikleşme alanında iktidarın Kongre sürecine kadar atacağı adımlara, Öcalan'ın özgür çalışma şartlarının sağlanmasına bağlı kalacak.
PKK’nin kurucusu Öcalan, PKK yöneticileri, üyeleri ve savaşçıları kendi partileri hakkında partinin varlığına son vermek de dahil her türlü kararı alma hakkına sahiptirler. PKK üyesi olmayan, ancak PKK’nin yürüttüğü mücadeleye şu ya da bu şekilde destek olmaya çalışanlara gelince, onlara ancak, sayılanların alacağı kararlara saygı duymak düşer.
PKK’nin fesh edilmesi basit bir “taktik” mesele değildir. Fis Köyü’nden bugüne kadar ortada bir tarih var. Ama daha önemlisi bu parti, PKK terminolojisi ile söylersem, sadece “kadrolardan” ibaret bir parti değil. Onun aldığı kararları ağır bedeller ödeme pahasına hayata geçiren milyonlar var. Ve bu milyonlar PKK örgütlerinde değilse de, PKK’li kadroların öncülüğünde kurulan örgütlerde mücadele etmiş. “PKK halktır, halk burada” sloganı o nedenle alanlarda dile getirilmiştir.
Konuyu bu bağlamda ele almadan PKK’nin fesh edilmesini, devletle yapılan bir pazarlığın sonucu gibi görmek, PKK’yi de, onun kurucusu Öcalan’ı da “değersizleştirmek” olurdu. Büyük bir fedakarlık olduğunu düşündüğüm bu karar, içinde bulunduğumuz tüm Ortadoğu halklarının kaderiyle ilgili gelişmelerin Öcalan tarafından yapılan somut durum analizinin zorunlu sonucu alınmıştır diye düşünüyorum. Kararın büyük ve her lider ve örgütün göze alamayacağı ağır bir fedakarlık olduğu açıktır. Çağrıda belirtildiği gibi, o nedenle Öcalan, bu fedakarlığın yaratacağı, risklerle dolu sonuçlarının tüm sorumluluğunu üstlenmiştir.
Her liderin göze alamayacağı bu cesaret ve özgüven karşısında, ilk iş, saygı duymak ve PKK bu kararı hayata geçirdiği zaman, halkların kaderi için yaptıkları fedakarlığı selamlamaktır.
PKK barış ve demokrasi için canlarını veren “fedailer” örgütüdür. Eğer barış ve demokrasiye geçiş için PKK’nin feshi zorunlu bir şart haline gelmişse, bu fedailer örgütünün kendi varlığını feda etmekte tereddüt etmeyeceğini düşünmekteyim. Öcalan çağrıda PKK’nin “zorla kapatılmayan” bir parti olduğunu, barış ve demokrasi için kendi varlığına “gönüllü” olarak son vereceğini boşuna vurgulamadı.
Şurası çok açık. Eğer, dikkat buyurun şart kelimesi olarak “eğer” diyorum, barış olacaksa, barışın önünde hem savaş aleti haline gelen bugünkü devlet yapısı, hem de savaş şartlarına göre her bakımdan biçimlenmiş PKK yapısı, eğer her ikisi ya da birisi savaşta ısrar ettiğinde barışın önünde aşılmaz bir engel olur. (Kişisel görüşüme göre, PKK eğer barış olacaksa, barışa hazır olduğunu hem Öcalan’ın ağzından, hem de PKK yöneticilerinin ağzından defalarca açıklamıştır. Ancak yalnız Türk devleti değil, uluslar arası komployu gerçekleştiren bütün devletler, PKK’yi bugün de barışın önündeki en büyük engel olarak “terör listelerine” almışlardır. Bu haksız ve hukuksuz kararı değiştirmek bir çok mesafe alınmakla birlikte bugüne kadar mümkün olmamıştır.) Öcalan şu anda kendi payına barışın önünde engel olarak görülen PKK’yi engel olmaktan çıkaran tarihi bir adım atmıştır. Ancak iktidarın savaş makinası haline gelen devleti barışın önünde engel olmaktan çıkartmak üzere hiçbir adım atmadığı da açıktır.
PKK barışın önünden engel olmamak için “kenara çekileceğine” ve savaş makinası haline gelen devletle savaşa son vereceğine göre, devlet denilen muazzam makinayı barışın önünde bir engel olmaktan kim çıkaracaktır? Bu soruya aceleyle cevap verenler, “hiç kimse çıkaramaz” diyecek olsalar da, daha Öcalan’ın çağrısının üzerinden birkaç saat bile geçmeden gerek Türkiye’deki muhalefetin saflarından ve Amerika’dan, İngiltere’ye, Avrupa Birliği’nden Birleşmiş Milletler’e kadar uzanan neredeyse bütün uluslar arası güçlerden yükselen sesler şunu gösteriyor: Ya Türk devleti elindeki savaş makinasını barışın önünde engel olmaktan kendisi çıkaracak ya da içeride muhalefet ilk erken seçimde barışın önündeki engelleri ortadan kaldıracak.
AKP iktidarı Öcalan’ın çağrısıyla birlikte artık “düşmansız” kalmıştır. Kongre kararıyla PKK kendini feshettiğini açıkladığı gün, artık “olmayan PKK’nin uzantılarından” şikayet edemeyecektir. “Uzantıdır” diyerek ne DEM Parti ne de CHP Belediyeleri’ne kayyım atayamayacaktır. “Uzantıdır” diyerek onüne geleni tutuklayamayacaktır. “Uzantıdır” diyerek Rojava’yı bombalayamayacaktır. Direnecek pek çok güç olmakla birlikte, Türk devleti artık barışa ve demokrasiye mahkumdur.
Özetle, İmralı’da Öcalan devletle uzlaşmadı. Hem devlete, hem de PKK’ye birbirinizle demokratik uzlaşma temelinde anlaşın çağrısı yaptı.
Kısaca, PKK’nin yürüttüğü mücadele tarihi Kürdistan dağlarının granit kayalarına şehitlerin kanlarıyla yazılmıştır, sonsuza kadar silinmeyecektir ve Öcalan’ın teorik pratiği, kendini sürekli değiştirerek gelişmeye ve yalnız Kürt halkına değil, tüm insanlığa yol göstermeye devam edecektir.