Çamura yatmak!

2011 yılında Suriye’deki savaş patlak verdiğinde, Türkiye’de yaşayan halk hayatlarının mülteci gerçeği ile bu kadar değişeceğinden habersizdi belki. Avrupalılarla telepati yapacakları bile akıllarına gelmemişti kim bilir. Zira Suriye’de vuku bulan savaş sonrası, özellikle sınır şehirleri mülteci akınına uğradı, ki bunlardan biri de Antep’ti. Türkiye her şeyin ince hesabını yaparak gelecek misafirlerine tam teşekküllü kamplar inşa etti. Lakin, pastadan büyük payını alma hevesiyle çıktığı yolda hezimete uğradı. Sayısı her geçen gün artan savaş mağdurlarına yetişemez oldu.
Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre Türkiye’de 1 milyon 350 bin mülteci bulunuyor. Bunların ise sadece 830 bini kayıtlı. Rakamlara göre; bulunan toplam 22 kampta 232 bin sığınmacı barınıyor. Buradan hareketle 1 milyonun üzerinde Suriyeli kamplarda yaşamıyor. Son Antep ziyaretimde tanık olduğum gerçeklerden biri de buydu: Sokaklarda yaşayan yüzlerce Suriyeli. Kimisi otogarlarda, havaalanı bahçesinde, kimisi parklarda yatıp kalkan yığınla Suriyeli mülteci. En temel haklarından biri olan barınma hakkından yoksun bu insanlar, yine devletin kendi politikası ile dışlanıyorlar.
Arapların yanında, sığınmacıların önemli bir kısmını da Kürtler oluşturuyor. Son dönemde, Şengal saldırılarının ardından, Êzîdî Kürtlerin bir kısmı Kürt illerine göç etti. Yine Kobanê’ye saldıran DAİŞ’in korkusundan onbinlerce Kürt, Suruç sınırına akın etti. DAİŞ’in Kobanê’de katliamları da devam ediyor.
BM’nin verilerine göre 100 bini aşkın kişi Kobanê’den Türkiye’ye giriş yaptı, sayının daha da artacağı söyleniyor. Sınır bir kapandı, bir açıldı. Halka zulmeden Türk devletinin İslam inancının kılıfına bürünerek katliam yapan oluşumlara nasıl destek verdiği artık kulaklara fısıldanan sözlerin çok ilerisinde. Nitekim Antep’te onlara özel bir hastane açan devlet, belediyesinden de para aktarımı yapıyor. Birgün gazetesi ayrıntıları ile kaleme aldı. Diğer sınır illerde de devlet hastanelerinde DAİŞ (IŞİD) üyelerinin tedavi edildiği ortaya çıktı. Türkiye her defasında DAİŞ ile olan stratejik bağının göstergelerini alenen ortaya döküyor.
Savaştan nemalanma arayışlarında kuşkusuz en büyük sıkıntıyı yerinden yurdundan edilmiş savaş mağdurları yaşıyor. Ellerine tutuşturulan misafir kartlarıyla bu insanlar her türlü yaşam hakkından yoksun, yaşadıkları travmaları atlatmaya çalışıyor. Rakamlar yanıltıcı. Verilen rakamlardan çok daha fazla mültecinin olduğu düşünülüyor.
Yine Ortadoğu’daki bu savaştan nemalanmaya çalışan ülkelerden biri de Almanya. Bu yılın Ağustos ayı sonuna kadar , son sekiz ayda 115 bin 737 iltica başvurusu yapılırken, 2013 yılı bütünü için ise bu sayı 127 bin 23 kişi olarak açıklandı. Eylül ortalarında polis tarafından yapılan açıklamada yıl genelinde 34 bin izinsiz girişin olduğu belirtildi. Bu gelişler, sadece büyük bir kısmını oluşturan Suriyeli ve Arap ülkeleri sığınmacılarından oluşmuyor. Balkan ülkelerinden de büyük bir akış söz konusu. Almanya bununda çözümünü buldu. Yeni çıkardığı yasa ile bu ülkeler güvenli ülkeler statüsüne alındı. Buna göre artık o ülkelerden gelen insanların iltica başvuruları sadece belli gerekçelerle kabul edilecek.
Yine Türkiye’de olduğu gibi- ki sayı karşılaştırılamaz bile- bu insanların en büyük sorunlarından biri de barınma sorunları.
Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maizière yaptığı açıklama ile artan mülteci sayısındaki rahatsızlığını dile getirdi. Mültecilerin bütün Avrupa’ya eşit bir şekilde dağıtılması ve ülkelerin bu anlamda çaba göstermesi gerektiğini söyledi. Mültecilerin sadece belli ülkelerin sırtına binmesini doğru bulmayan Maizière, tüm Avrupa Birliği ülkelerinin mülteciler için kontenjan belirlemeleri gerektiği fikrini savundu. Spiegel’in verdiği bir ayrıntı da AB İçişleri Komiseri Cecilia Malmström'e gönderdiği‚ ’uluslararası korunma hakkı bulunmayan mültecilerin bir an önce geri gönderilmesi’ fikrini savunduğu bir mektup. Ayrıca 'dünyanın tüm yoksulluk problemini ülkemize çözemeyiz’ sözleri de ona ait.
Ortadoğu’daki savaştan nemalanmak amacıyla bölgeye birlikler ve silah yollayan ülkeler, oradaki savaş mağdurları söz konusu olduğunda amiyane tabirle 'çamura yatıyor’. Tek çözümleri de; Aman ha bizim düzenimiz bozulmasın! Bu mağdurlara bulundukları yerlerde müdahale edelim. Pastadan payımızı alalım, ama bulaşıkları ev sahipleri yıkasın.
