Güncel

Colani’nin elinde Êzîdî kanı var

Dosya Haberleri —

Şengal göç

Şengal göç

  • Êzîdî toplumu olarak, HTŞ’nin ve Suriye’deki yeni rejimin lideri Colani ve diğer HTŞ liderleri hakkında uluslararası bir mahkemede dava açmayı hedeflediklerini de belirten Êzîdî sosyolog ve Spectrum House’un Genel Direktörü Azad Barış, Êzîdî halkına karşı işlenen suçların unutulmasına ya da normalleştirilmesine asla izin vermeyeceklerini söyledi.
  • Colani’nin Êzîdî Soykırımı’ndaki rolüne dikkat çeken Barış, "Colani’nin rolü özellikle El Nusra Cephesi’nin Musul komutanı olduğu dönemde ortadadır. 2007 yılında iki Êzîdî köyüne düzenlenen ve yaklaşık 500 Êzîdî’nin hayatını kaybettiği saldırıların sorumlusu olarak Colani’nin adı kayıtlara geçmiştir. Colani’nin ellerinde Êzîdî halkının kanı vardır" dedi.

BARIŞ BALSEÇER

Şengal’de 2014 yılında Êzîdîlere karşı işlenen suçlar birçok ülkede soykırım olarak tanındı. Hala çok sayıda Êzîdî’nin akibeti bilinmezken, Êzîdîlere karşı işlenen suçların faillerinin içinde olduğu Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) Suriye’de yeni rejimin sahibi oldu. Êzîdî sosyolog ve Spectrum House’un Genel Direktörü Azad Barış, HTŞ’nin fail olmasının yanı sıra mevcut varlığının sadece Êzîdîler için değil, Suriye’nin geleceği ve adaletin yerleşmesi için de büyük bir tehdit olduğuna dikkat çekti. Suriye’de değişen dengeler sonrası Êzîdîlerin durumu hakkında Êzîdî bir Kürt olan sosyolog Azad Barış’la konuştuk.

HTŞ  hapishanelerinde 800 Êzîdî kadın ve çocuğun tutulduğu bilgisi basına yansıdı. Sizin elinizdeki veriler neler?

2014’te Şengal’de DAİŞ’in gerçekleştirdiği Êzîdî Soykırımı sırasında binlerce kadın ve çocuk kaçırıldı. Bu mağdurların büyük bir kısmı Suriye’ye götürülüp farklı silahlı grupların eline geçti. Êzîdîler bu süreçte kölelik ve cinsel şiddete maruz kalmanın ötesinde, inanç ve kimlikleri yüzünden özellikle hedef alındı. DAİŞ’in çöküşünden sonra bazı Êzîdîler HTŞ veya diğer grupların kontrol ettiği bölgelerde tutulmaya devam etti. Suriye’de özellikle HTŞ'nin kontrol ettiği bölgelerde, Êzîdî kadınlar ve kız çocuklarının sistematik bir şekilde alıkonulduğuna dair ciddi raporlar var. Uluslararası İnsan Hakları ve Kalkınma Örgütü’nün (UİHK) Suriye temsilcisi Aras Celal’in açıklamalarına göre HTŞ’nin hapishanelerinde hala 800 Êzîdî kadın ve kız çocuğu tutuluyor. Bu durum Êzîdîlere yönelik insan hakları ihlallerinin boyutunu bir kez daha gözler önüne seriyor ve uluslararası toplumun artık hızla harekete geçmesi gerektiğini gösteriyor.

 

 

 

Esad rejiminin yıkılması ardından serbest kalan mahkumlar arasında Êzîdî Soykırımı mağdurları var mı?

Beşar Esad rejiminin yıkılmasının ardından cezaevlerinin kapılarının açılmasıyla binlerce mahkum serbest kaldı. Ancak bu gelişme, Êzîdî Soykırımı mağduru kadın ve çocukların akıbetine dair belirsizliği daha da derinleştirdi. Bugün, Êzîdî Soykırımı’nı gerçekleştiren çevrelerden oluşan HTŞ gibi grupların bölgede kontrolü ele alması bu belirsizliği çok daha tehlikeli bir boyuta taşıyor. HTŞ’nin ideolojik duruşu ve politik yapısı, Êzîdî mağdurların kurtarılmasına yönelik herhangi bir irade göstermediği gibi onların haklarını ve varlıklarını tanımaktan da oldukça uzak görünüyor. Êzîdî kadın ve çocukların bir kısmı hala HTŞ’nin kontrolündeki bölgelerde alıkonuluyor ya da izleri tamamen kaybolmuş durumda.

2014 Êzîdî Soykırımı üzerinden 10 yılı aşkın süre geçmesine rağmen ulaşılamayan kaç kişi var?  Kaçırılan, köleleştirilen Êzîdîlere en fazla hangi ülkelerde ulaşıldı?

3 Ağustos 2014’te gerçekleşen Êzîdî Soykırımı sırasında yaklaşık 10 bin insan hayatını kaybetti, 250 bin kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı ve 7 binden fazla Êzîdî kadın, erkek ve çocuk kayboldu. Bugüne kadar yalnızca 4 bin kişiye ulaşılabildi. Ancak hala binlerce Êzîdî’nin akıbeti belirsizliğini koruyor. Bu insanların büyük bir kısmının Türkiye, Suriye ve diğer Arap ülkelerinde zorla alıkonulduğuna veya izlerinin kaybettirildiğine dair güçlü bulgular var. Ancak bölgedeki siyasi istikrarsızlıklar, güvenlik sorunları ve yetersiz uluslararası iş birliği bu kayıpların bulunmasını ve özgürleştirilmesini büyük ölçüde zorlaştırıyor. Kadınlar ve çocuklar insan ticareti, kölelik ve cinsel şiddet gibi korkunç suçlara maruz kalıyor. Unutulmamalıdır ki ulaşılamayan her bir Êzîdî sadece bir sayı değil; bir insan hikayesidir. Bu kayıpların kurtarılması sadece Êzîdî toplumu için değil aynı zamanda insanlık adına adaletin tesis edilmesi anlamına gelir.

 

 

Türk devletinin saldırıları sonucu Êzîdîler yeniden göç yollarına düştü. Êzîdîler açısından mevcut durum şu an nasıl? Temel sorunları neler?

Türk devletinin Şengal ve Rojava’ya yönelik saldırıları, Êzîdî halkının varlığını ve geleceğini doğrudan tehdit ediyor. Êzîdîler bu saldırıları tarih boyunca maruz kaldıkları 73. Ferman’ın bir devamı olarak görüyor ve Türkiye’nin kesintisiz askeri operasyonlarını varoluşsal bir tehdit olarak algılıyor. Bu saldırılar, Êzîdîlerin hem fiziksel güvenliğini hem de kültürel ve toplumsal varoluşlarını ciddi şekilde tehlikeye atıyor. Şengal’de DAİŞ’in yarattığı yıkımın etkileri henüz atlatılamamışken, Türk saldırıları nedeniyle Êzîdîler yeniden göç etmek zorunda kaldı. Göç dalgaları Êzîdîlerin sınırlı kaynaklarını tüketirken toplumsal dayanışmayı da zayıflattı. Rojava’da ise Kürt hareketinin sağladığı koruma bir miktar güvenlik sağlıyor olsa da Türkiye’nin saldırıları bu güvenliği sürekli tehdit ediyor.

Êzîdîlerin temel sorunları arasında güvenlik eksikliği, kültürel kimliklerini koruma mücadelesi ve göç sonrası ekonomik ve sosyal zorluklar yer alıyor. Ayrıca yerinden edilen Êzîdîlerin geri dönüşü, altyapı eksikliği ve devam eden tehditler nedeniyle neredeyse imkansız hale geldi. Êzîdîlerin geleceği bölgedeki çatışmaların sona ermesi, uluslararası koruma mekanizmalarının güçlendirilmesi ve Êzîdîlere kendi kaderlerini tayin etme hakkının tanınmasıyla doğrudan bağlantılı. Ancak şu anki şartlar, bu hedeflerin oldukça uzağında bir tablo çiziyor.

Uluslararası toplum, Êzîdî Soykırımı’nı kısmen tanıdı ancak şu anda suskun. Bu sessizliği nasıl değerlendiriyorsunuz?

Êzîdî Soykırımı bazı ülkeler tarafından tanındı ve bu tanıma Êzîdîlerin yaşadığı acılara dair önemli bir adım olarak görüldü. Ancak bu tanımanın pratikte bir karşılığı olmadığını söylemek gerekiyor. DAİŞ’in yeniden canlanması ve Êzîdîlere yönelik tehditler hala devam etmesine rağmen uluslararası toplumun bu konuda sessiz kalması, büyük bir ahlaki çöküşü ve politik tutarsızlığı gözler önüne seriyor. Bu çelişkiyi anlamak için uluslararası politikanın güç dengelerine bakmak gerekiyor. Stratejik çıkarlar insan hakları ve adaletin önüne geçiyor. Örneğin DAİŞ’e karşı mücadele adı altında hareket eden ülkeler bölgedeki müttefiklik ilişkilerini bozmamak adına Êzîdîlere yönelik saldırıları görmezden geliyor. Bu durum insan haklarının evrensel bir değer değil büyük güçlerin çıkarlarına hizmet eden bir araç haline getirildiğini açıkça ortaya koyuyor. Bu sessizlik, DAİŞ’in yeniden toparlanmasına ve radikal ideolojilerin bölgede yeniden güçlenmesine zemin hazırlıyor. Êzîdîlere yönelik tehditlerin devam etmesi yalnızca bu toplumu değil aynı zamanda bölgedeki tüm azınlıkları tehlikeye atıyor. Bu, bölgesel istikrarı ve barışı tehdit eden büyük bir risk anlamına geliyor. Eğer uluslararası toplum bu sessizliğini bozmazsa yalnızca Êzîdîlere değil bölgedeki diğer savunmasız topluluklara karşı işlenecek yeni suçlara da zemin hazırlamış olacak.

Êzîdîler, soykırımın tanınmasının ötesinde, gerçek bir koruma mekanizması talep ediyor. Geri dönüş süreçlerinin güvence altına alınması, uluslararası hukukun işler hale getirilmesi ve DAİŞ gibi yapılara karşı ciddi bir mücadele yürütülmesi gerekiyor. Ancak bu yalnızca güçlü politik iradeyle mümkün olabilir. Eğer uluslararası toplum bu konuda harekete geçmezse, bu, Êzîdîler için tarihsel bir ihanetin ötesine geçer. İnsan hakları adına verilen bütün mücadelelerin altını oyar. Çünkü adalet yalnızca kâğıt üzerinde kalan bir tanıma değil somut eylemlerle hayata geçirilmelidir.

 

 

Türk devletinin saldırılarının devam etmesi durumunda Êzîdîler ne ile karşı karşıya kalacaklar?

Türkiye’nin dış politikası ve özellikle Kürtlerle kurduğu ilişki giderek daha paranoyak bir hal almış durumda. Kürt kimliğine yönelik bu düşmanca tutum, Kürt kimliğinin tarihselliği içinde önemli bir yere sahip olan Êzîdîleri de hedef haline getiriyor. Êzîdîlere yönelik saldırılar sadece askeri operasyonlarla sınırlı değil. Aynı zamanda onların tarihsel, kültürel ve toplumsal varlıklarını tehdit eden daha geniş bir stratejinin parçası gibi görünüyor.

Türk devletinin Şengal ve çevresine yönelik saldırılarının sürmesi, Êzîdîlerin anayurtlarına geri dönüşlerini neredeyse imkansız hale getirecek. Bu saldırılar, Êzîdîlerin tarihsel topraklarından koparılmasını ve kimliklerinin silinmesini amaçlayan sistematik bir politikayı yansıtıyor. Ancak bu tür girişimlerin Êzîdîler üzerinde tamamen başarılı olacağını düşünmek, onların tarihsel direnişini ve kimliklerini koruma konusundaki kararlılıklarını hafife almak olur. Êzîdîler, tarih boyunca sayısız soykırım ve fermanla karşılaştılar ama her seferinde varlıklarını korumayı başardılar. Bu saldırılar, yalnızca onların acılarını derinleştirecek; ancak kimliklerini ve tarihsel bağlarını yok etmeyi asla başaramayacak. Tabii kimlikleri ve tarihsel toprakları tehdit altında olan bir halkın yalnız bırakılması, insanlık adına büyük bir utanç olacak.

Peki yeni Suriye yönetimi Êzîdîler için ne anlam ifade ediyor. Colani ve ekibinin Êzîdî soykırımındaki rolü nedir?

El Kaide geleneğine yaslanan HTŞ yönetimi geçmişte işledikleri ağır suçlarla tanınan, kadın düşmanı ve insanlığa karşı suç işlemiş bireylerden oluşuyor. Bu yapı yalnızca ideolojisiyle değil, lider kadrosuyla da bu zihniyetin temsilcisi. Ebu Muhammed el-Colani (Ahmed el-Şara) ve yeni atanan 'kadın katili' Adalet Bakanı bu suç düzeninin sembol isimlerinden. Colani ve ekibi, Êzîdî halkına yönelik soykırımın doğrudan failleri arasında yer alıyor. Colani’nin Êzîdî Soykırımı’ndaki rolü, özellikle El Nusra Cephesi’nin Musul komutanı olduğu dönemde ortadadır. 14 Ağustos 2007 yılında Kahtakiye ve Cezire Êzîdî kasabalarına düzenlenen ve yaklaşık 500 Êzîdî’nin hayatını kaybettiği, binin üzerinde Êzîdî’nin yaralandığı saldırıların sorumlusu olarak Colani’nin adı kayıtlara geçmiştir. Bu saldırılar, Êzîdî ana yurdunda derin yaralar açmıştır ve Colani’nin ellerinde Êzîdî halkının kanı vardır. Bugün HTŞ’nin liderliğinde yer alanlar, bu tür suçlara karışan kişilerden oluşmaktadır. HTŞ’nin Suriye yönetimindeki varlığı Êzîdîler için yalnızca bir tehdit değil aynı zamanda adalet ve insan hakları adına büyük bir geri adım anlamına geliyor. Bu tür bir liderlik, Suriye’de gerçek bir barış ve adalet düzeninin kurulmasını neredeyse imkansız hale getiriyor.

 

 

* * *

Colani ve diğer HTŞ liderlerine dava açacağız

Yeni yönetimde Êzîdî soykırımında rol alan kişilerin teşhir edilmesi ve yargılanması için nasıl bir yol izlenecek?

Êzîdîlere yönelik işlenen suçlar ve soykırım nedeniyle, Suriye’nin geçici rejimine karşı uluslararası bir dava açmayı planlıyoruz. Bu konuda detaylı bir hazırlık süreci yürütüyoruz. Özellikle UNITAD* gibi uluslararası kurumlarla iş birliği yaparak mümkün olan en fazla veriyi toplamaya çalışıyoruz. Êzîdî toplumu olarak, Colani ve diğer HTŞ liderleri hakkında uluslararası bir mahkemede dava açmayı hedefliyoruz. Bu, yalnızca Êzîdî halkının adalet talebi değil aynı zamanda insanlığa karşı işlenen suçların cezasız kalmaması adına bir sorumluluk. Bu suçların unutulmasına ya da normalleştirilmesine asla izin vermeyeceğiz.

Êzîdîlere karşı işlenen suçlar, sadece bireysel eylemlerle sınırlı kalmamış, sistematik ve kolektif bir insanlık suçu niteliği taşımaktadır. Bu nedenle, bireylerin yalnızca kişisel eylemleri değil, aynı zamanda cihatçı yapılar içindeki rolleri, görev süreleri ve gerçekleştirdikleri katliamların tarihleri üzerinden de sorumlu tutulmaları gerekiyor. Amacımız, elimizdeki somut delilleri ve bu şahısların geçmişteki rollerine dair bilgileri kamuoyuyla paylaşarak meseleyi uluslararası bir boyuta taşımak. Bu süreçte acele etmiyoruz, çünkü insanlığa karşı işlenen suçların zaman aşımı yoktur. Êzîdîler olarak, hafızalarımızda hala taze olan 73. Ferman’ı unutturmayacağız. Bu suçların cezasız kalmaması için kararlılıkla mücadelemizi sürdüreceğiz.

Yeni yönetimde, Êzîdî Soykırımı’nda rol alan kişilerin varlığı açık bir tehdit olarak karşımızda duruyor. Bu kişilerin teşhir edilmesi ve yargılanması için uluslararası toplumun desteğine ve baskısına ihtiyacımız var. Uluslararası ceza mahkemeleri ve bağımsız insan hakları kuruluşlarıyla daha güçlü bir iş birliği kurarak, bu suçluların adalet önüne çıkarılmasını hedefliyoruz. Adaletin tecelli etmesi yalnızca Êzîdîlerin yaralarını sarmak için değil, gelecekte bu tür insanlık suçlarının tekrarlanmasını önlemek için de hayati önem taşıyor. Bu dava, sadece Êzîdîlerin mücadelesi değil, tüm insanlık için bir adalet sınavıdır. Bu yüzden bu suçların hesabını sormak için yılmadan çalışmaya devam edeceğiz.

 *DAİŞ tarafından işlenen suçlarda hesap verilebirliliği destekleyen BM soruşturma ekibi.

paylaş

   

Güncel

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.