Demokratik toplum mu? Hiyerarşi mi?
Demir ÇELİK yazdı —
- Siyasal, toplumsal ve ekolojik istikrar hiyerarşik ilişki üzerinden sağlanamaz. Yaşanan bu korku fırtınasında küresel düzeyde anti-kapitalist, anti- militarist ve anti- faşist mücadele demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü siyasal sistemin ete kemiğe büründürülmesiyle başarı kaçınılmaz olur.
Kapitalist modernitenin kâr ve iktidar hırsının sonucu insan toplumsallığında yaşanan histeriyi devletli sistem fırsata dönüştürmek, dijital totalitarizmi topluma dayatmak istiyor. Egemenlikçi sistemin bu isteğine karşın elbette ki devlet ve iktidar dışı kalmış halklar ve inançların da söyleyecek sözü, direnme azmi ve kararlılığı söz konusudur.
Doğal, demokratik, ekolojik ve ekonomik toplumdan sapma olan devletli sistemin ortaya çıkmasıyla birlikte kapitalist modernite ile demokratik modernite arasında yaşanan tarihi çelişki olanca şiddeti ile sürmektedir. Devlet ve iktidar tamamen ortadan kalkıncaya kadar da bu çelişki yaşanmaya devam edecektir.
Kolektif iradeyi harekete geçirmek
Yaşanmakta olan kriz ve kaosta sonucu mücadele içindeki tarafların konumu, örgütlü olma düzeyi ve insan toplumsallığıyla olan ilişkileri belirleyecektir. Egemenlerin algı yönetimi ile toplum iradesini kıran, toplumu kendi yönetimine iknâ eden ve rıza üreten araçlarına karşı, bizim de toplumun çok geniş kesimlerinin yararına olan adil, eşitlikçi ve özgür toplum hülyamız ve amacımız vardır. Kendi sömürü düzenlerine rızalık vermemizi sağlamak üzere bizleri izole eden, sosyal, siyasal ve kültürel aktiviteden alıkoyan, bireyciliği ve bencilliği dayatan devletli sisteme inat, kolektif iradeyi harekete geçirerek, demokratik konfederalizmi inşa ederek bu ceberut sistemi aşabiliriz.
Devlet ve iktidar var olduğundan bu yana, insanlığın verdiği mücadele ve direnişçi çizgi sayesinde devletli sistem insan komünalitesini yok edememiş, bugünlere taşınmışlardır. İnsanlığın kök hücresi olan bu değerler, bugün de coğrafyamızda, Reya Heq inancında yaşanmaya devam ediyor. Tarihi direnişçi çizgi; anacıl toplumun ahlâki (paylaşma, dayanışma, ortaklaşma) değerleri ile politik (adalet, eşitlik, özgürlük) değerlerini sahiplenmesi sonucu bu değerler yaşatılmış ve bugünlere taşınmışlardır.
Toplumun tarihsel değerleri yaşıyor
Mezopotamya ve Kürdistan coğrafyasında anacıl toplumun ahlâki ve politik değerlerine dayalı komünalitesi tarih boyunca devletli sistemin yanı başında insan toplumsallığında hep yaşatılmışlardır. Kürdistan’da Kakai, Yaresan, Ehl-i Haq, Raya(Raa)-Reya Heq inancından Kürtler, devlet ve iktidara bulaşmadıkları için bugün bile anacıl toplumun bu değerlerini sosyal, kültürel ve siyasal yaşamlarında sürdürmektedirler. Hiyerarşiye dayalı devlete ve iktidara bulaşmadıkları için kirlenmeden, kirletilmeden bu değerleri kendi toplumsallıklarında yaşatabilmişlerdir. Devletin ve devletli sistemin hukukuna, askerine, polisine, hâkimine ve savcısına ihtiyaç duymadan aralarındaki bireysel ve grupsal çelişki ve sorunlarını toplumun etik kuralları gereğince çözüme kavuşturmuş, açığa çıkan ihtiyaçlarını cem ve cemaatlerde öz güçlerine dayanarak karşılamışlardır.
Kapitalist modernitenin içini boşaltıp itibarsızlaştırdığının aksine, cemlerde kadın erkek eşitliğine dayalı katılımcı demokrasi yürütülmüş, söz, karar ve yetkide herkesin eşit haklara sahip olduğu doğrudan demokrasi ilişkisi esasıyla işleyen bir toplumsallık yaşatılmıştır. Birinci doğanın çokluğun ve çeşitliğin fonksiyonu olduğu gerçeğinden hareketle, insan toplumsallığının da çoklu kimliğini, çoklu kültürünü hak sahibi gören bu anlayış; doğadaki canlı, cansız tüm varlıkları eşit haklar sahibi, bütünün parçası olarak görmüş, her şeye kendi özgünlüğü ile yaklaşmış ve değer katmıştır.
Kürtler komün ve meclislere yabancı değil
Özgün ve özerk toplumsallığını dikey olmayan yatay örgütlülüğü sayesinde devletin yanı başında yaşatan Kürdistani halklar, ulus- devletin kuşatıcılığında ve kentleşme ile birlikte tarihi hakikatinden uzaklaşmaya, başkalaşmaya başlasalar da kırda hala inancın otantik değerleri ve kurumsallığı yaşatılıyor. Görüleceği üzere tarih boyunca onlarca devletli yapı ve ulus- devlet, hiyerarşi dışı bu toplumsallığı parçalamak adına coğrafyayı işgal ederek, katliam ve soykırımlar eşliğinde halkımızı hakikatine yabancılaştırmaya çalışmışlardır. Kürdistani halklar devlet dinlerine bulaştıkları oranda anacıl değerlere yabancılaşmış olsalar da aşiretler konfederasyonuna dayalı toplumsallıklarında hem ahlâki değerleri yaşatmaya, hem de dilsel, kimliksel ve kültürel değerlerini bugünlere taşımada hep özne olmuşlardır. Gerek Ocax sisteminin dikey olmayan yatay toplumsallığı sayesinde, gerekse aşiretler konfederasyonu sayesinde demokratik modernitenin değerleri hep yaşatılabilmiştir. Anlaşılacağı üzere komün ve meclisler sistemine Kürtler hem yabancı değiller, hem de binlerce yıl onu devletli sisteme rağmen koruyabilmiş, geliştirebilmiş, açığa çıkan yeni ihtiyaçlara göre yeniden örgütlemişlerdir.
Özgürlük komünalitededir
Bugün yaşanan kaos ve krizin asıl sebebi devletli sistemdir. İnsanlık devletli sistem ile özgürlüğünü, hakikatini kaybetmişse eğer, onu arayacağımız yer devletli sistemin kendisi değil, devletli sistemin yok etmek istediği insan komünalitesi olmalıdır. İnsan toplumsallığından sapma olan devlet ve iktidara alternatif adil, eşitlikçi ve özgür toplumun devletli sistemin yanı başında örülmesi ve örgütlendirilmesi Demokratik Konfederalizm olmaktadır.
Devletsiz halkların, ezilenlerin, yoksulların ve bir bütün insanlığın Demokratik Konfederalizmi örgütlenmeye çalışmaları tarihi hakikatle yeniden buluşması anlamına gelir. Çokluğun ve çeşitliğin kendi özgünlüklerine dayalı komün ve meclisler üzerinden parça- bütün ilişkisi ile örgütlenmesi; hiyerarşi dışı, sivil ve demokratik toplumun öz güç üzerinden örgütlenmesidir. Kongre bileşenleri; politik devrim örgütleri olmamakla birlikte toplumsal devrim çalışmalarını yürüten, dolayısıyla politik devrimi kolaylayan, toplumu kendi öz gücü üzerinden örgütleyen olmayı başardıkları oranında küçülen ve azalan devlete, çoğalan ve büyüyen topluma yol açmış oluruz. Tek tek ülkelerde ve kıtalarda konfederalizm esasıyla örgütlenen kongreler, enternasyonalizm gereği olarak kendilerini dünya kongresinde örgütlülüğe kavuşturduklarında kapitalist moderniteye karşı demokratik modernite ete kemiğe bürünmüş olur.
Genel kongreye bağlı komün ve meclisler inşası
Gerek tek tek ülkelerde, gerekse kıtalar düzeyinde demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü anlayış gereğince genel kongreye bağlı inşa edilen komün ve meclisler, toplumsal devrim inşa çalışmalarında toplum dinamiklerinin ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşıladığında toplumsallaşır ve bu sayede faşizme karşı demokrasi, kapitalizme karşı demokratik sosyalizm mücadelesi de başarılmış olunur.
Kongre ve üzerinden yükseldiği meclisler; iktidarlaşmaya kapalı, hiyerarşiyi ret eden toplumun sivil, demokratik örgütlülüğü olduklarından siyasal ve toplumsal olduğu kadar ekolojik istikrarında sağlanmasında hayati önemdedirler. İnsan toplumsallığının yaşadığı sorunların asıl kaynağı olan devletli sistem, çözüm yerine çözümsüzlüğü, özgürlük yerine köleliği ve krizi üretir. Siyasal, toplumsal ve ekolojik istikrar hiyerarşik ilişki üzerinden sağlanamaz. Yaşanan bu korku fırtınasında küresel düzeyde anti-kapitalist, anti- militarist ve anti- faşist mücadele demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü siyasal sistemin ete kemiğe büründürülmesiyle başarı kaçınılmaz olur. Küresel kapitalizmin ve devletli sistemin yaşadığı bu kaos aralığında, çözümü devlet ve iktidarda gören anlayış geçmişte nasıl ki insanlığa büyük kaybettirdiyse bugün de kaybettirecektir.
Çağrı yeni bir formülasyondur
3.paylaşım savaşında, halklar, inançlar ve ezilenler karşısında yeniden dizayn edilmek istenen devletli sistem büyük bir kriz içindedir. Türkiye bu krizi çok daha derin yaşamaktadır. Yüzyıllık tekçi, katı merkeziyetçi, inkarcı ve soykırımcı Kemalist devletin neden olduğu siyasal, sosyal istikrarsızlığın girdabının çoklu krizi içindedir. Mevcut statükodan nasıl çıkacağının arayışı ve yeni devlet-toplum ilişkisinin nasıl olması gerektiğinin yoğunca tartışıldığı bu süreçte, Sayın Öcalan’ın 27 Şubat’taki “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” mazlum ve mağdurların kurtuluşunun siyasal formülasyonu niteliğindedir. Siber savaşların ve dijital totalitarizmin yaşandığı günümüz dünyasında dünün çözüm paradigmalarında ısrar; mazlumlara özgürlük getirmeyeceği gibi kendi egemeninin baskıcı rejimine rızalık vermek anlamına gelir.
Bu anlamda da toplum yönetilen bir nesne olmaktan çıkar, kendi kendisini demokratik, ekonomik ve ekolojik olarak yönetebilirse gerçek anlamda özgürleşir ve adil topluma giden yolun taşlarını döşemiş olur.