Derin meselelerin babası Müslüm Gürses!

Ve gerçekten Müslüm Gürses’in şahsında yansıyan mesele derin mesele. Çünkü o hüzün dolu şarkıların hüzzam sesinin sahibi bu mutsuz yüzlü adamın yaşamı hazin ve derin acılarla dolu.
Müslüm Gürses, Kürdistanlı bir Ermeni ve ailesi Ermenilik‘ten dönmek zorunda bırakılmış. Kimliğini yitirerek, yani Ermeniliği'ni inkar ederek yaşama tutunmak zorunda kalan bir ailenin çocuğu… Ailesi ile birlikte geçim derdi nedeni ile küçük yaşta Urfa Halfeti’den Adana’ya göç etmek zorunda kalıyor. Küçücük bir çocukken toprağından göçmesi, kimliksiz ve aidiyetsiz büyümesi onu çocuk yaşta ötekileştiren faktörler arasında ilk yarası oluyor…
Gittikleri yerde annesi, babasının "namus" cinnetinin kurbanı oluyor. Annesi mezara, babası mahpusa gidiyor. O günden sonra babası ile görüşmüyor.
Kardeşi, 12 Eylül döneminde sokakta askerlerce katlediliyor…
Yirmili yaşların sonlarında trafik kazası geçiriyor. "Öldü" diye morga kaldırılıyor, kendi çabası ile morgdan çıkıyor. O kazada ona miras kalan, bir kulağının duymaması ve bir gözünün çok az görmesi oluyor…
Kimliğini ve vatanını yitirmesi ardından annesini, kardeşini ve sağlığını da yitirmesi onun yüzüne ve sesine iflah olmaz bir hüzün buğusu ve haritası işliyor. Onun kişisel öyküsü kişisel yaşamında benzerleri ile buluşmasına neden oluyor. Müslüm artık acıların, acı çekenlerin babasıdır!
Gürses’in kişisel hikayesi buzdağının bilinmeyen tarafı ama bilinen tarafı olan sanatı ile ilgili bir takım şeyler yazılmaya değer.
Kısa bir süre öncesine dek, Kemalist elit, bu ülkede kimin neyi seveceğine, neyi sevmeyeceğine, hangi müzikten zevk alacağına, hangisinden zevk almayacağına karar verirdi. Ataları ile birlikte kimliğini yok ettiği, yoksulluk sarmalına sarıp vatanından, doğduğu topraktan göçerttiği, geri ve cahil bıraktırdığı babasına annesini katlettirdiği, kimlik taşımadığı için kardeşini sokakta katlettiği Müslüm Gürses’in müziğini de cuntalı yıllarda TRT’de yasaklayarak vatandaşa Batı popundan zevk almayı emretmişti!
Müslüm Baba‘nın sanatının "Türk değerlerine aykırı yoz arabesk" olduğunu söyleyerek aşağılamak Kemalist bir bakış açısı olmasının ötesinde ırkçı öğelerle dolu aşağılayıcı bir yaklaşım.
Oysa Müslüm‘ün müziğinin sağlam bir dokusu var, dinleyici kitlesinin müzikal zevklerini dile getiriyor. Müziğine ruhunu katarak, kendinden yaratıcılıklar katarak, kendi alanında bir ekol yaratıyor. Müslüm Gürses kim ne derse desin, müziği ve yaşamı ile Türkiye’de ve Kürdistan’da bir fenomen olmuştur. Onun kadar kendi alanında Kürtleri, Türkleri ve Anadolu’da, Kürdistan‘da yaşayan diğer insanları müzikal bir daire etrafında bir araya getirebilen başka bir sanatçı var mıdır tartışılır!
Ayrıca sosyal bir fenomen olarak bu kadar ilgili görmesi incelenmesi gereken sosyal bir vakadır Müslüm Baba. Üniversitelerde tez konusunu olması da bundandır… Kürdistan ve Türkiye’de, sosyal, siyasal, etnik olarak ötekileştirilmiş insanlar tarafından ilgi görmesi, bu ülkedeki sosyal adaletsizliği dile getiren bir durum. "Baba" olarak tabir edilmesi, Demirel’in "babalığına" bir itiraz olmanın dışında Türkiye’deki sorunların bu alandaki tezahürüdür, bunu böyle kabul etmek gerek…
Evet, Müslüm Gürses bir fenomendir. Kırk senedir kendi alanında birinci, tahtı işgal edilememiş, taklit edilememiş biri… Bütün şarkıları hangi türden söylerse söylesin, kendi özgünlüğü içinde söylemiştir. Kendileştirerek, Müslümleştirerek…
Öte yandan ondan en çok onu eleştiren rejim faydalanmıştır. Müslüm Baba’nın müziği çaresizler, ezilenler üzerinde uyuşturucu etkisi de yapmıştır. Bu nedenle onu dinleyen insanlar zalim rejime değil, zavallı kendilerine jilet atmıştır. Tam bir ikiyüzlülük örneği olarak Müslüm ve dinleyicileri bir yandan aşağılanırken, diğer yandan teşvik edilmişlerdir.
Müslüm ve dinleyicileri "jiletçi" diye Kemalist elitler tarafından "ikinci sınıf" diye hep küçümsendi. Bu da Türkiye’nin "batılaşma" hevesindeki aşağılık kompleksinin bir tezahürü idi. Bu sakat ideolojik algı, beyaz Türklerin Müslüm Gürses’i tanımlama biçimi. Maalesef Kemalist modernizmin etkisindeki sol da Müslüm’ü aşağılayarak uzak durdu!
Müslüm Gürses’i dinlemedim, onun müziği hiçbir zaman benim tarzım olmadı. Ancak bu onun müzikal yeteneğini, arabeske kattığı özgünlüğünü, sesinin, tarzının farklılığını görmezden gelebileceğim anlamına gelmez.
Müslüm Gürses’i ezilen, yoksul, proleter yığınlar dinledi. Çünkü o kendilerinden biri, kendi sokaklarından, kendi evlerinden çıkmış bir adam… Yaşam tarzıyla onlardan kopmadı, onları aşağılamadı, onlardan birisi olarak davranmaya, yaşamaya devam etti. Sanatçı ve hayran ilişkisinde halkı gibi kalmaya devam etti… Piyasa adamı gibi davranmadı. Kendisinden yirmi kusur yaş büyük bir kadınla evlendi ve hep onu sevdi… Diğer birçok meslektaşı gibi şöhreti, parayı bulunca genç kadınların peşine takılmadı. Ve bunun sonucunda ölünceye dek "Baba" olarak kaldı… "Dün dündür bugün bugündür" diyen patron yalakası bir siyasi dansöze Babalığın reva görüldüğü bu memlekete Müslüm’ün "babalığı" fazla mıdır!
Müslüm Gürses müziği ve kişisel yaşamındaki mütevaziliği ile özel bir insan ve sanatçı idi. Sanırım hakkını teslim etmek de bizim borcumuz. Ruhu şad olsun…
