Dersîm’in Klasikleri’yle Ozan Serdar

Haberleri —

36 yıla yakın süredir Avrupa’da sürgünde yaşayan ve bugüne kadar çıkardığı yirmiye yakın albümüyle Kürt müziğinin üretken müzisyenlerinin başında gelen sanatçısı Ozan Serdar’ın yeni albümü Dersîm Klasikleri-1 Mir Müzik tarafından müzikseverlere sunuldu.
Sanatçı yeni albümünde müzikle tarihsel kazı yapıyor. Kimi zaman 1937-38 katliamlarını anlatan kilamlara, kimi zaman gurbetlik, kimi zaman aşk ve sevda stranlarına hayat veriyor. Stranlarla anlatılan 7 arkadaşıyla birlikte Elezîz’da idam edilen Findiq Axa’dır, kafası bedeninden koparılan Yimam Hesene‘dır… direnen Sahan Axa’dır… Daxbeg ile Kırmanckî’nin edebiyat yanı açığa çıkarılır, 7 yıl süren aşiret kavgasının yıkımları ve kötülüğü dengbêjlik klasiği olarak aktarılır. Gulîzare, Melé melé ve Ezo Ezo ile  sevda ve aşk stranlarına duygu yüklü yolculuk yaptırılır.
Geçtiğimiz aylarda 36 yıl sonra ülkeye bir soluklanma olabilecek kadar kısa süreliğine (5 gün) giden Ozan Serdar’la sürgünlüğünün sanatına etkisini, sanatı ile özgürlük mücadelesi arasındaki bağı, sanatçı olarak Rojava Devrimi, Kobanê Direnişi ve Şengal’in anlamını, Dersîm Soykırımı’nın müziğindeki etkilerini, yeni albümü Dersîm klasikleri-1’i ve Kırmanckî’nin kaybolmaması için yapılması gerekenleri konuştuk.
      
36 yıl sürgün yaşamış ve 20’ye yakın albüm çıkarmış bir sanatçı olarak sürgünün sanat yaşamınızdaki etkisini anlatabilir misiniz?

Ülkesinden uzakta kalmanın, insana getirdiği küçük pozitif yanlar olabilir belki,  hasretlik duygusunu arttırır ve o duyguyla bazı şeyler yapabilirsiniz belki ama, aslında ençok da negatif olarak yansır, yansıyor. Çünkü o topraklardan koptuğunuzda, köklerinizden koptuğunuzda; dalından koparılmış bir çiçek kavanozda ne kadar gelişiyorsa, biz de ülkeden kopup, köklerimizden kopartıldığımızda, diasporada o doğrultuda gelişebildik. Bu bize negatif olarak yansıyan yönü. Biliyorsunuz etrafınızda Kırmanckî konuşan insanlarla karşılaşmadığınızda daha başka konuşuyorsunuz. Dolayısıyla bu bir dezavantaj, bir çok kelimeyi unutabiliyorsunuz. Coğrafyanın içerisinde bulunanları unutabiliyorsunuz. O topraklarda yüzlerce, binlerce eser yaratılmış, ancak onlara ulaşmak kolay olmuyor onları söyleyenlere ulaşılamıyor, ölüyorlar yok olup gidiyorlar, bildiklerini de beraber götürüyorlar. Biz böyle negatif durumu yaşadık. Bir çok eserleri kurtarma imkanımız olabilecekken ne yazık ki, bunları kurtaramadık. Kaybettiğimiz insanlarımızla birlikte bu eserleri de kaybettik. Toprak altına kaybolup gitti. Ama buna rağmen sürgünlük koşullarında dilin kaybolmaması, dilin güzelliklerini özelliklerini topluma yansıtmak, toplumun geliştirdiği yaşayabilecekleri, hayal edebilecekleri şeyleri düşünerek bir takım şeyler yapmaya çalıştım. Bunları yansıtmaya çalıştım. Tabi bunda ne derece başarılı olduğumu toplumun takdirine bırakıyorum.
 
Dersîm’li bir sanatçı olarak Dersîm Soykırımının müziğiniz üzerindeki etkilerinden söz edebilir misiniz? Sizi Dersîm klasikleri-1 albümünü yapmaya iten nedenleri anlatabilir misiniz? Benim son yaptığım albüm Dersîm Klasikleri-1- adıyla yayınlandı. Bu projenin ilki. Devamda edecek. Uzun zamandır bu yönlü bir çalışmam vardı. Biliyorsunuz, ülkede bir şarkı söylenirdi Dersîm üzerine, Dersîm dört dağ içinde diye. Ama o dört dağ içinde, ne var ne yok kimse bilmiyor, dolayısıyla Dersîm’li olmayıp da dışarıdan bir insanın aklına önce bir iki tane şarkı geliyor, yada 1938’de katliam olmuştur Dersîm’de, bu hatırlanıyor. Ama derinliğine bilinmez. Dersîm’in kültürünü bilmez, Dersîm’in dilini bilmez, inançlarını bilmez, kültürünü bilmez. Dersîm’deki kilamları, Kırmanckî’de dengbêjlerin dile getirdiği uzun havalar var, biz Kırmanckî’de onlara ‘Şale’ diyoruz, halkın dile getirdiği şaleleri, kilamları, sevda ve aşk stranlarını fazla tanımazlar, isterdim ki, dışardaki herhangi bir insan, bugünün gençliği, Dersîm gençliği de dahil diyorum, isterdim ki Dersîm’i bu  kültürel yanıyla tanısınlar. Kilamlarımızla, aşk ve sevda stranlarımızla tanısınlar. Çünkü Dersîm’i en iyi anlatan, stranlarımızdır, kilamlarımızdır, lauklarımızdır, çünkü Dersîm’in tarihi burada gizlidir. Ne yazık ki, yazılı fazla bir tarihimiz yok, dolayısıyla bizim bu kilamlarımız, bizim bu lauklarımız, Dersîm’in hem coğrafyasını çok iyi anlatırlar, hem de bu topraklar üzerinde yapılan vahşeti, şehit düşenleri, kahramanlıkları anlatırlar. Aynı zamanda bu topraklar üzerindeki inançsal faktörleri, aşk ve sevda stranlarını, güzellikleri de birlikte dillendirirler. Dolayısıyla tarihimizi en içten ve en sade, en orijinal bir biçimde Kırmanckî diliyle anlatırlar. Bugünkü Kırmanckî dili biraz yara almış bir dildir ama, aslına çok iyi, çok sade, çok tertemiz bir dildir. Sade kalan orjinal bir Kürt dilidir dolayısıyla isterdim ki, benim uzun zamandan bu yana önüme koyduğum ve üzerinde titizlikle çalıştığım, Dersîm’in bu yönünü kültürel olarak ortaya çıkarmak ve insanların Dersîm’i o dört dağ içerisindeki Dersîm’i, Dersîm’in içinde neler olup bittiğini, bilmeleri ve öğrenmeleridir. Dilini öğrenmeli, coğrafyasını öğrenmeli, kahramanlıklarını öğrenmelidir, yapılan zulmü görmelidir. Zulme karşı yapılan güçlü başkaldırı ve direnişleri görmelidir. Bütün bunlar hepsi, kilamlarımızın içerisinde stranlarımızın içerisinde, lauklarımız içerisinde vardır. Bu yönlü çok eksik kaldık ve hatta geciktik, diyebiliriz. Biliyorsunuz bunlar daha çok otantik okunması gereken kilamlardır, ama ne yazık ki, ortaya çıkan sanatçılarımız, çok farklı yönden müzik sistemlerine başlamışlar, farklı müzik tarzlarıyla müzik yapıyorlar. Dersîm’in bu yanını fazla öne çıkarmadılar, belki de o yönlü fazla gelişkin değillerdi. Belki de, onlar da tanımıyorlardı. O zenginliği göremediler, ancak ben bunlarla büyümüş bir insan olarak, Dersîm’in bu yönünü ortaya çıkarıp işlemek istedim, tarihe en azından bir miras olarak kalsın istedim. Böyle bir çalışmanın gecikmeli de olsa, bugünlerde ilk adımı ortaya çıkmış oldu. Tabi ki bu yönlü benim sevincim var.
 
Albümdeki parçalardan söz edebilir misiniz?

Bu albüm, iki Kurmanci, 10 Kırmanckî olmak üzere 12 parçadan oluşuyor. Albümdeki bu parçalarda bir çeşnilik bulmak mümkündür. 1937-38 katliamını anlatan kilamlarımız olduğu gibi, gurbetliği anlatanlarda var, aşk ve sevda üzerine stranlarımızda bulunuyor aynı zamanda.
Örneğin, Axdado ‘da 1937-38 deki katliamı anlatılır. O katliamda Qemer Axa ve oğlu Findiq Axa konu edinir. Findiq Axa 7 arkadaşıyla birlikte Elazığ’da idam edilir, babası Qemer Axa ise hapistedir o sırada. Daha sonra Elazığ hapishanesinden Bolu hapishanesine gönderirler ve Bolu’da ölür. Ama, onun da Seyit Rıza gibi naaşına ulaşılamaz, ölümünden kimsenin haberi olmaz. Naaşının nerede olduğu ve nereye gömüldüğü konusunda kimsenin bilgisi yoktur. Bu sülaleden çok insan katlediliyor. Dolayısıyla Axdado, katliamı ve Findiq Axa ile Qemer Axa‘yı birlikte anlatan bir direniş stranıdır. Setero diye aynı şekilde dönemi anlatan başka bir parça var. 1938 de yine Yimam Hesene diye yörede çok iyi tanınan birinin, Dersîmli bazı insanlarla, hüsumeti varmış.Hüsumet içerisinde olduğu insanlar Türk askerleriyle birlikte Yimam Hesene‘nın önü kesilerek, teslim alırlar ve diri diri kafasını bedeninden kopararak katlederler. Setero, böyle bir vahşeti anlatır. Ki böyle bir olay,1938’de tam da sözümona katliamların durduruluş dönemine denk gelir. Yine 1937-38 dönemini anlatan Sahan Axa diye bir kilam var. Sahan Axa’da, Bahdiyar(besbixaro) aşiretinin ağası ve lideri olarak, o dönemde direnen insanların başında gelir. Bunlar 1937-38 katliamalarını anlatan kilamlardır. Gulîzare aşk ve sevda şarkısıdır. Daxbeg ise, Kırmanckî’nin en iyi edebiyat yanını anlatan bir parçadır. Burada iki aşiret arasındaki kavga anlatılır. Bu iki aşiret 7 yıl birbiriyle savaşır daha sonra, iki aşiretten en genç, en yiğit  iki insan bir gün içerisinde öldürülür ve savaş biter. Daxbeg, aşiret kavgalarını eleştiren, lanetliyen bir şarkı, tam da bizim Kırmanclık ve dengbêjlik dediğimiz dengbêjlik klasiğidir.
Kılmo, ölüm üzerine yakılan ağıt, Ostemolo ise, bir gurbetlik şarkısıdır.
Melé melé ve Ezo Ezo ise sevda, aşk şarkılarıdır.
Böyle bir çalışma şu ana kadar hiç olmamış, bir ilk. Bu çalışmalarımın devamı gelecek, Dersîm tam bir kültür hazinesi, bende de epey bir birikim var, bunları yavaş yavaş piyasaya çıkaracağım. Bu albüm çalışması devam edecek bütün amacım bu. Dilin ve kültürün kaybolmaması. Bu türkülerin kilamların, laukların geri gelmesi, kaybolmaması ve yaşaması yönünde bütün çabam. Bütün içtenliğimle bunun üzerinde duruyorum. Ve başarılı olmasını temenni ediyorum.
 
Albümde size eşlik eden sanatçılardan söz edebilir misiniz?

Aranje tomeister Merdan, studyo Merdan’ın stüdyosu, mastering Alman Michael Schwabe yaptı. Prodüksiyon Mir Multimedya, solo ben okuyorum, vokal olarak parçalara eşlik eden birçok arkadaşım var, bunlar Şengül Pak, Deniz Deman, Merdan, Xelil Xemgin ve Ali İkizler.
Orkestra olarak Thomir(saz)de Kemal Alaçayır ve Mazlum Rewsen eşlik etti. Meyde Sidar Demirkapu ve Kemal Ceylan, kavalda Yasin Boyraz, kemanede Sinan Acar, bas gitarda Merdan, perküsyonda Ömer Aslan yer aldı. Grafik ve fotoğraflar ise, Adem Karaçoban‘a ait.

Dilin ve kültürün kaybolmaması neler yapılmalı?

Bu yalnız benim çabamla olmaz, bu ancak bir toplumsal çabayla mümkün. Hep elele verebilirsek üzerinde ciddi bir şekilde durabilirsek ancak,bunu geri getirebiliriz, yada yok olmaktan kurtarabiliriz. Çünkü biliyorsunuz,Kırmanckî kaybolmakla yüz yüze kalan diller arasında gösteriliyor, dolayısıyla hepimize, başta sanatçılara çok görevler düşüyor, bu yönlü çok ciddi çalışma gerektiriyor. Kişi olarak kendi üzerime düşeni yapmaya çalışıyorum ama, benim ümidim odur ki kişisel çaba içerisinde kalmasın toplumsallaşsın. Umudum, ümidim ve beklentim budur.

SİYASAL MÜCADELE SANATIMDA IŞIK OLDU

 Müziğinizle siyasal mücadele arasındaki bağı nasıl görüyorsunuz?

Ben çocukken daha yurtsever hareketle tanışmadan da şarkı söylüyordum. Kırmanckî, Dimilkîce şarkılar söylüyordum. Birçok şarkıyı ezberlemiş, çocukluğumda söylüyordum. Bu özellik aileden de gelen bir özellikti ama, asıl olay şu; daha çok itici güç, üretici güç haline getiren yurtsever mücadelenin gelişmesiyle birlikte oldu. Bizi daha çok ileriye iten bir güç ortaya çıktı. Biz o şekilde hem ulusal bilincimize vardık, hem de olup bitenleri gördük. Katliamları, katliamlarla birlikte olup bitenleri acıları hissettik, gerçek hikayeleri kendi anne babalarımızdan, dedelerimizden duyduk, evet bunlar üzerine bestelenmiş kahramanlık, direniş, şehitlik şarkıları, kilamları duyduk. Bunları bilinçli bir biçimde topluma yansıtmaya çalıştım. Topluma kendi kilamlarımızla, lauk dediğimiz edebi yanlarımızla yansıtmaya çalıştım. Ben zaten şu bilince vardım, bir çok sanatçı arkadaşımız  diyor ya, sanatçı sanatıyla uğraşmalı, siyaset sanata girmemeli diyor ya, ben bunu yanılma, yanıltma olarak görüyorum. Bir defa sanat ve siyaset her ikisi birbirinden beslenir. İçiçe geçen, birbirinden beslenen ve güçlenenin arasına çizgi koyarak birbirinden ayırmak, toplumu ve sanatçıları yanılgıya götürür. Onun için devrimci sanatçıların, yurtsever sanatçıların, devrimci hareketten, yurtsever hareketten daha güç aldığına, daha doğru hareket ettiğine inanıyorum. Bu anlamda siyasetle sanat arasına çizgi koymuyorum, tam aksine bütünleştiriyorum. Bunlar birbirinden kopmaz derecede bir bütündür. Ben siyasetle sanat arasında, kültürün ve sanatın yanyana, içiçe geliştiğini birbirinden güç aldığını, güç alarak geliştiğine inanan insanlardan biriyim.        Onun için siyasal mücadele benim sanatımda bir ışık olmuştur, aydınlık bir yol olmuştur. Tanıdığım bir çok arkadaşım bu yolda, anlayışta şehit düşmüş insanlardır. Paylaştığım birlikte yol arkadaşım var, hatıralarım var. Bu ülkenin, bu toprakların, bu halkın çektikleri var. Yaşananları birlikte paylaştık. Onlar bu yolda şehit düşerken, ben bunu yapmıyorum da, bunu yapıyorum diye bir tercihte bulunamam.


BUGÜN KÜRTLER YALNIZ DEÐİLDİR

Bir sanatçı olarak  Rojava devrimi, Kobanê direnişi ve Şengal sizin için ne anlam ifade ediyor?


Bugün Şengal’de, Rojava’da ve Kobanê’de olup bitenleri artık hepimiz biliyoruz. Dünya küçüldü artık,.1938’de Dersîm’de olup bitenlerden ne yazık ki, dünya bi haberdi. Ama bugün dakika dakika an ve an olup biteni görebiliyorsunuz. Ama bugün Kobanê’de Rojava’da ve Şengal’de halkımızın başına gelenler biliniyor. Canlı canlı insanlarımızın kafaları kesiliyor, çocuklarımızın, kızlarımızın. Kadınlarımız kaçırılıyor, başlarına envai türlü belalar getiriliyor. Çocuklarımız öldürülüyor. İşte 1938’de Dersîm ‘de yapılanlar, bunların katbe kat daha ötesinde idi. O dönemde de orada yapılanlar bugün yapılanların aynısı. İnsanların kafası kesiliyor. Direnişe katılan öncü birey diyelim, o dönemde sağ yakalanıyor, getirilip kafaları kesiliyor, kafalar bedenlerinden koparılıyor.  Dersîm’in küçük kızları, alınıp, getirilip dönemin ordu komutanlarının subaylarına veriliyor, Türkleştiriliyor.  Dersîm’de yapılan o uygulamalar, düşünün 80-90 yıl sonra canlı canlı, bugün Şengal’de, Rojava’da ve Kobanê’de karşımıza çıkıyor. Ama tabi bir gerçekliğimiz daha var bugün, Dersîm o gün belki yalnızda ama, bugün artık ne Şengal yalnızdır, ne Rojava yalnızdır, nede Kobanê yalnızdır. Kürt’te eski Kürt değildir,  eski Kürt halkı değildir, Kürdistan halkı bugün Dersîm’den Kobanê’ye, Rojava’ya, Şengal’e kadar gelişmiş, çok güçlü bir halk hareketidir. Ve ben inanıyorum ki, düşman burada hak ettiği cezayı da alacaktır.



ERDOÐAN YENER


paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.