Dotmam’ın Adası’na    -   Enes YILDIZ

Haberleri —

Avesta Fırat Harun (Filiz Şaybak) anısına…*

Dotmam / Daha bitmedi / Filizlensin yapraklar… Sen toprak ve bedenimiz filizlensin, diye gittin. Turnalar göç ettiği vakitlerde dotmam gitmişti. Dotmam bir Ada’ya göç etmişti. Dotmam’ın hikayesi bir Ada’da, Wan’da, Gevaş’ta ve “Ah Tamara”da yazılacaktı. Ben de şair Hovhannes’in gözlerinden, kaleminden, bu hikayeyi yazıyorum.

Dotmam daha bitmedi… Mengene dağından, İskele Caddesi’ne Metran İsa’nın öyküsüne, Wan Gölü’ne ve Feqiyê Teyra’nın Werezuz köyüne ve türbesini ziyaret etmek adına siyah atlara binip halaya duracaktık. Sündüz Yaylası’ndan şêxlerin, alimlerin, yüzyıllık medreselerine ve dengbêjlerin bin bir dergahına bir selam verecektik. “Av û Av”, “Kemberzêr”, kıtani ve kırmızı fistanlı kadınların, Muradiye Şelalesi’nden, Bazîd’in ve Ehmedê Xanî’nin divanından Mem ve Zinê’nın imkansız aşkından, Bahçesaray’ın bir yudum suyuna varacaktık. Daha bitmedi, Ay Dilberê kilamına hasret olan Kürdistanlılara yüz bin makamla kilamlarımızı söyleyerek, onları “Ada’ya” çağıracaktık. Aşkın adı Ada’dır. Aşkın adı Ah Tamara’dır. Dotmam’ın Adası da sevdası da güneş, dağ, ülke gerilla ve sonsuz bir patikadır. Dotmam’ın ülkesi Mezra Şêxan’dır.

Dotmam, / Bir bilsen, / Ah bir bilsen/ Alfabelerimi ertelemediğimi… Eninde sonunda geç kalmadım bir son bahar gitmelerine ve gitmeleri bekleyerek yazmadım.

Patikan, saçların, yüreğin, kefiyen, yırtık fotoğrafların, gerilla günlüklerin ve radyonu da bu gün yazmaya karar verdim.

Varsın yeniden sünnet edilsin dilim, kimliğim, coğrafyam ve halkım.

Hovhannes’in yüreğinden, kaleminden bekledim, hep ama hep bu günü bekledim.

Dotmam inan ki, herşeye rağmen; oturup bir Eylül mevsiminde ve gittiğin o günleri bekledim. Hiç durmadan yazdım, yazdım ve yazdım.

Henüz hiç bir şey geç değil…

Düşler, payizoklar, heyranokları getirmeye gitmişim. Bir mültecinin evine uğrayacaktım daha, adresini ismini soracaktım. Xakurkê’den, Kani Cengê’den ve Kürdistan’ın her hangi bir rüzgarının sabahını toplayıp öylece, sesine halayına, Govendî’ne gelecektim.

Dotmam, daha bir şeye hiç bir şeye geç kaldığımı söyleme, sakın söyleme… Wan’dan, Gevaş’tan, Ahlat’tan, Tatvan’dan, Ağrı’dan, Bitlis’ten ve Muş Ovasına kadar, bir mermer taşına ve kilisenin kapısına adını verecektim. Ada’ya aşık olan çobana, Muradiye Şelalesi’ne değil isyanım.

Gözyaşlarım teferruat ve yitik bir aşkın sızıları sana değil; çobana, Ada’ya, keşişin yalancı fenerine…

Ey Şair; Hovhannes Umanyan sen miydin? Ah Tamara’nın yitik ve boğulmuş aşkına yazdığın hikaye, Ada’nın bedeli, çobanın aşkı; Ada’nın dalgalarına sularına, rüzgarına ve Wan Gölü’ne boğulmak mıydı? Bir aşk destanını aşk yapan, yoksa Keşişin zalim ve yalancı feneri miydi? Çobanın aşkına aşık olan yine kiliseydi, Tamara’ydı, Ada’ydı Dotmam…

Dotmam, biz senden sonra Ada’ya ağladık, güneşe ağladık

Eksik ve tamamlanmamış olan, yarım kalmış mavi bir gökyüzünün altında karış karış Mengene dağı, 33 kurşun, kilisenin mermerleridir.

Ve bin yıldır usanmadan Hovhannes’in adının ve Dotmam’ın amansız gerilla yolculuğunun izini sürüp, harfleri bir araya getirecektim.

Bir de Dotmam’ın hasretinden, dağların dilinden;

düşlere, umutlara, özgürlüğe neyi yitirdiysek yazdık ve bir daha Tumanyan’ın mürekkebine ve birlikte bir eylül’e ağladık. Feqiyê Teyran’ın Ay Dilberê kilamı ve Hespê Reş hikayesine, bu çağda, bu asırda,

Bir dağın gerillasına, Dotmam’ın Ada’ya olan aşkını yazıyorum; Ada’nın ve Dotmam’ın Wan’dan, Gevaş’tan Kandil’e, ve çöl patikalarına uzanan eylül düşlerine ağladım. Ey şair, Hovhannes; Bir daha Filiz’e ağladım eylüle ağladım marta, nisana ve ekime ağladım. Sonra dağa, güneşe, suya, kelebeğe, ateşe, şaire, bir çobanın kavalına, keşişin yalancı fenerine ve boğulmaya ağladım. Bu şehir benimdi. Bu kent, bu yakılmış eski evler benimdi. Bu talan edilmiş mezar taşları benimdi ve yine bir eylül akşamında sana ağladım. Şair ağlasın, kilisenin keşişi ve vicdanı da ağlasın. Bir devrimcinin umuduna, bir gerillaya, bir çölde savaşarak dağın yüreğine bedenini emanet eden bir kadına, adanın meleğine, Filiz’e, Avesta’ya ağladım.

Şair bir daha kalksın; kalemini, mürekkebini sonsuz bir Ada’nın ardından bir dağın hikayesini de, Dotmam’ın hikayesini de yazsın. Varsın desin; “Wan’dan Gevaş’tan, Sipan’dan, Ahlat’tan, Ağrı’dan yitik bir aşk vardı. Siyabend’in, Xecê’nin sözlerinden destanlar yaşanmıştı. Çölde ve dağın yamaçlarında hiçbir şey yitirilmedi yaşanıyor” desin.

De Dotmam, kalk Aşk Ada’dır. Aşk çobanın kavalında, Aşk yalancı fenere kanarak sulara kapılmaktır. De Dotmam Hovhannes şahidimdir, benim geç kalmış kalemime ve Kürtçe alfabelerime de biraz ağla. Bir akşam vaktinde;

Yalancı bir fenere kansın, boğulsun çobanın cansız bedeni

Şair Hovhannes, özlemle yazmaya başla, aşkla yazmaya devam etsin. Bin defa ve bin bir gece de son mısraları yazılsın ve sonra Ada, dağlar güneşin aşkından sonsuz ve ebediyen sana ağlasın.

Geç kalsın alfabeler adanın aşkından, sana kendini kurban etsin. Adanın aşkını dağlara taşıran / Son alfabeler, labirentler eylül ve ekim’e bağlandığında...

Dotmam;

Zerdüşt’ün iyiliğiyle, kutsal kitabıyla, dapirlerin nasihatları ve ninileriyle büyütsün

Bizi büyütsün ki;

Aşk, ülke, yaralı dengbêjler, şairler, çirokbêjler, payizoklar, heyranoklar bitmedi desin.

Wan’dan, Gevaş’tan “Ah Tamara”yı eylül mevsiminde ve çobanın kavalında bir tozlu çölde yitirdim, gözlerini bir dağın arkasından gömdüm ve Gözlerini, o mavi gözlerini bir Ada’ya adadım.

Şair Hovhannes desin ki;

Dotmam;

Ne yapsın, bir daha çağımızın yitik aşkı bitmedi, devam ediyor, yazsın, hep yazsın

Hiçbir şey boşa gitmiyor desin. Biz keşişin yalancı fenerine, çobanın aşkına razıyız, Ada’nın ve dağın aşkı da bize layıktır desin…

Dotmam da yürüsün adanına kenarına, yüksek zirvelere ve ay yıldızlı geceye koşsun. Güneşin doğuşuna, Rojhilat’ın Awaz’ına ağlasın. Ağrı’dan Muş Ovası’na kendisini bıraksın. Ada’nın çobanı sana bana ve herkese ağlasın.

Bir dağın tepesinde ağlasın ve hikayeni yıldızların ülkesinde, güneşin bizi doğurduğu çağda nakış etsin.

Daha çobanın kavalını yazacaktı, yazacaktı Ada’nın gözyaşlarını. Hikayeler de dillerde destan olsun diyecekti. Sipan Dağı’na haykıracaktık.

Dotmam,

Biliyorum kendi ellerimle gömdüm seni, sen artık gelmeyeceksin

Ve Dotmam’ı kalabalık bir şehirde görmedim ve gelmedi.

Dotmam bir savaşın, bir devrimin uğruna Ada’ya yüreğini verdi.

Sonra,

Ve son defa gözlerini yumarken,

Dotmam kendini ve yüreğini de dağlara ve gerilla yoldaşlarına adadı. Dotmam bir dağın zirvesine yüreğini, mavi gözlerini de Kandil dağına

Ve bir oracıkta, eylül ayında

Gömdüm seni.

Dotmam’ın Adası’na da varamadım.

Dotmam’ı kalabalık ve süvarilerin savaşında yitirirken,

İsmini,

Bir kadını

Bir gerillayı Ada’nın kapısına, kilisenin mermerlerine, çoban’ın aşkına

Filizin ve Avesta’nın direnişiyle bugün yazdım.

Öylece ve bir eylül ayında

Dotmam’ı yitirmedim.

Ve orada kaldım.

Sonra

Dotmam’ın Ada’sını

Şair Hovannes’in hikayesinden

Ağladım yazdım, ağladım yazdım, ağladım yazdım.

Ve son bir defa dedim ki;

Hovhannes,

Senin şiirinden,

Senin hikayenden yola düştüm ve Dotmam ölmedi.

Dotmam bir dağda, bir Ada’da yaşıyor ve

Dotmam’ı bir eylül gününde,

Bir sonbahar yaprağı düştüğünde,

Bir Ada’da yitirmedim dedim…

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.