Edebiyatın rolü ve önemi için kısa bir değerlendirme
- “Bize polemik lazım. Yıkıcı ama yerine yapmasını da iş bilen hevesli ama soğukkanlı bir tartışma giderek bir yurtsever edebiyat çevresi olarak şekillenmeyi getirecektir.”
YILMAZ SARI
Son yüz yılda ve özellikle yüzyılın ikinci yarısında Kürt halk direnişi toplumsal siyasal, kültürel, ekonomik, demografik ve giderek ideolojik birçok sonuca yol açtı. Bu sonuçların bölgesel ve evrensel yansımalarını belgelemek, yazmak, etkilerini yorumlamak kapsamlı ekip çalışmalarının işidir. Biz fovu kısarak, olabildiğince kısarak edebiyatla ilgili sonuçlara, olan bitenlere odaklanmak niyetindeyiz. Çünkü bunu konuşmamız gerekiyor, tartışmamız gerekiyor. Bunu yapmak bir ihtiyaç ya da görev değil. Zorunluluktur.
En sonda söylemek için lafı dolandırmaya gerek duymadan baştan ifade edelim, özellikle son elli yılın edebiyatının yaratılamadığını söylemekte zarar yok. Mevzu bahis bir zaman dilimine atfen bir edebiyat yaratmak değil elbette. Tarihimizin alt üst oluşlarıyla müstesna bir döneminden bahsediyoruz.
Hatalı olmayacaksa Musa Anter’le son bulan yüz yılın ilk elli yılına içkin edebiyat ve yazın dünyamız ikinci elli yılda bunun üzerine çok mesafe alamamıştır. Önceki dönemin olanaksızlıkları ve yalnızlığı içinde Musa Anter ve çağdaşları varlık yokluk çelişkisi üzerinde neredeyse bireylerle ifade edilebilecek yurtseverlik ve halka bağlılık fikriyle dönemlerinin bayrağı devreden eserlerini teslim etmişlerdir. Ancak Kürt halkı için yeniden diriliş, halk olarak tekrar sahne alışın gerçekleştiği yılların daha devasa sonuçlara yol açması beklenirdi edebiyat dünyası bakımından. Nihayet yeni bir siyaset anlayışı dahil toplumsal düzenlenişte irili ufaklı bir dizi devrimle taçlanmış yıllardan; hadi diyelim 90’lı yıllardan bahsediyoruz. Aynı etkiyi Kürt edebiyatı, devrim ve direniş edebiyatı üzerinde gösterememiştir. Bugün yaşadığımız bir takım sorunların temelinde bu sıkıntı yatmaktadır. Bu durumun ortaya çıkmasının sebepleri mutlaka tartışılmalıdır. 80 kuşağı diriliş tohumlarını canlarıyla ekmişler ancak geriye bir edebi miras bırakamamışlar. Bunu yapmaya şansları olmamış denebilir.
Geride büyük bir boşluk var
Birkaçı cezaevlerinden, birkaçı da esasen edebiyatçı olmayan yazarların elinden çıkmış birkaç ajit-prop eseri saymazsak geride pek bir şey kalmıyor. Ancak ihtiyacın büyüklüğünden ve boşluğun derinliğinden olsa gerek bu birkaç eser bile bir dönem gençliğini etkilemeye yetmiştir. “Dörtlerin Gecesi”, “Küçük Peşmerge” “İmbikten Geçmiş Sevdadır Diyarbekir” gibi çok kez baskı yapmış, toplatılmalara rağmen saklanmış, elden ele dolaştırılmış neredeyse bir dönemin kimliği haline gelmiş eserlerden bahsediyoruz. Ancak bunlar duygusal eserlerdir, anı anlatı düzeyinde yazılardır. Geride büyük bir boşluk var. Yeni insan şekillenmiş ama edebi olarak var olamamıştır. Yeni bir kadın gerçekliği ortaya çıkmıştır. Mücadelesi, ilişkileri ve toplumsal alana yön verişiyle yeni bir kadın gerçeği ortaya çıkmış ama edebiyata sirayet etmemiştir. Doğaya, doğayla insan arasındaki çelişkilere ve ilişkiye yeni bir yaklaşım yeni bir bakış açısı ortaya çıkmış şekillenmiştir ama edebiyata yansımamıştır. Eski aileyi aşacak ilişki biçimleri rolleri ortaya çıkmıştır yine dine yaklaşım, kültürel oluş süreci göçlerin yarattığı değişimler ve daha sayılabilecek onlarca yeni edebiyatla hayat bulmamıştır.
Tüm bu zorlu, acılı ve bir o kadar ağır bedellere mal olmuş kazanımların kurumsallaşma ve geleceğe aktarılma sorunları yalnızca klasik sosyal siyasal faaliyet alanlarının bu zeminde hareket etmesiyle sağlanamaz. Bu kurumsallaşma için edebi kimliğe kavuşması, estetize olarak yeniden yaratılması ve mevcut sorunları dahil yaratıcılıktan nasiplenmesi gerekmektedir. Dünya halklarının uluslaşma, özgürleşme ve demokratikleşme serüvenleri bu rolün örnekleriyle doludur. Önemli olan sanatsal yaratım için dil, yöntem, teknik ve farklı süreçlerin olgunlaşarak harekete geçmesini sağlamaktır. Materyal, gerekçe, yetenek zaman e yoğunlaşma bunun için daha planlı ve bilinçli harcanmalıdır.
Müzik ve edebiyat üzerinden bir karşılaştırma
MKM bünyesinde çıkan Rewşen Dergisi gerek Kürtçe edebiyatın oluşması, yayılması, tartışılması bakımından gerekse de okur çevresi ve oradan beslenen bir yazar çevresi oluşmasında büyük hizmetler yapmıştır. Ancak edebiyat dergiciliğimiz bununla sınırlıdır. Dönemin gençliği okur, yazar tartışır ve yoğunlaşırken edebiyat dergiciliğine yönelmemiştir, her ilde hatta ilçelerde, üniversitelerde amatör-profesyonel çeşitli düzeylerde edebiyat dergiciliği yapabilme potansiyeli, gürül gürül bir dergicilik gelişmesi için maddi olanaklar da varken böyle bir yönelim olmamıştır. Dönemin yoğun direniş, diriliş koşulları içinde merkezi ideolojik dergilerin varlığı yeterli gelmiştir. Düşünsel fikri gelişim daha önemli görülmüş ancak edebiyat eksikliğinin toplumsal ve bireysel gelişme üzerinde yaratacağı olumsuz etkiler üzerinde pek durulmamıştır. Oysa müzik sanatında durum pek böyle değildir. Bireysel ve kolektif müzik üretiminde zirveye ulaşılmış yer yer yenilikçi çalışmalar ortaya çıkmış bazı ezgiler döneme damgasını vurmuştur. Bu önemli bir birikimin ortaya çıkmasını sağlamıştır. “Komlar dönemi” olarak bilinen bu dönem benzerini edebiyatta yaratılamamıştır. Bunda temel neden sözlü geleneğin Kürt halkında daha güçlü olması gösterilebilir ancak bu tek başına yeterli sayılmamalıdır. Nedenler çok çeşitli ve geçerli olsa da bu günümüzü şekillendirmeye çalışırken muhasebe yapmamak başka yanlışlara sürükleyecektir.
Yazarlar Kürt halkına ses olabilecek mi?
Kürt halk hareketi, o dönem için esasen sorunun farkında olup teşvik edici, eleştirici, geliştirici olmaya çalışsa da yeterli karşılığı bulduğunu söylemek zor. Hâlihazırda belli bir dil teknik ve kurgu gücüne sahip toplumsal değişimlere duyarlı yazarlar Kürt toplumunda giderek Türkiye’de ve Ortadoğu’da ve hatta diasporada ortaya çıkan muazzam alt üst oluşa, değişime, yıkıma, dirilişe sırtlarını dönmüşlerdir. Kendilerinden beklenti içinde olan özellikle yoğunlukla Kürt okurlarını hayal kırıklığına uğratmışlardır. Ünlü yazarların bir gün Kürt halkının yaşadıklarına edebiyatla ses olabileceği beklentisi gerçektir. Türkiyeli ünlü yazarların kitapları çıkar çıkmaz yaşanan heyecan, giderek hangi sayfada Kürt bahsi geçmiş, kaç defa Kürt demiş, Kürtçe’den bahsetmiş gibi tartışmaları, değerlendirme yazılarını ortaya çıkarmıştır. Öte yandan yeni yazarların yetişmesi, üretmesi, doygunluğa ulaşıp eser vermesi hayli zaman ve emek istediğinden deyim yerindeyse “organik” yazar yetişmesi pek mümkün olmamıştır.
Elbette bir Kürt Edebiyatı vardır. Daha çok geçmiş tarihsel birikimin gücüyle ortaya çıkan önemli eserler yaratan daha çok diasporada şekillenen Mehmet Uzun, Mahmut Baksi gibi simge isimlerin etkilediği, Fırat Cewerî gibi isimlerin önemli emekler verdikleri bir edebiyat alanı mevcuttur. Özellikle Mehmet Uzun oldukça doğru bir yönelimle tarihsel olaylardan yarattığı eserleriyle hem uluslaşma sürecine olumlu katkıda bulunmuş okuru hem Kürtçe hem Türkçe okuma olanağıyla ihya etmiştir. Ancak ilmek ilmek dokuduğu edebiyatı yeni dönemi anlatmaya, görmeye, göstermeye zaman bulamamıştır. Mahmut Baksi gibi o da erkenden aramızdan ayrılarak geride büyük eserler ve dahi büyük bir boşluk bırakmıştır.
Mehmet Uzunların geride bıraktıkları boşluk, hemen her günü korkunç yıkımlarla bir o kadar devasa direnişlerle nefes nefese yaşanan yıllarda yaşanan bir boşluktur. Bu yıllar, Kürt toplumu için yeni bir kadın ve yeni bir erkek tipolojisinin oluştuğu; acının, zorun, yokluğun amansız yaşandığı bütün ilişkilerin savaş, direniş, devrim ve karşı devrim arasında yeniden şekillendiği iç içe geçmiş dönemlerdir. Bu dönem, kahramanlık ve anti-kahramanlık çağının yaşandığı zamanlardır. Milyonlarca insan ve bütün canlılarıyla doğa bu tarihsel dönemden etkilendi ama edebiyatımız yeterince etkilenmedi.
Bir sorun olarak anı-anlatı dili
Kürt yazarlar, toplumunun ateşten çemberden geçtiği dönemlerde “Memeş Uli”ler, “İnce Memed”ler, “Ana”lar yaratabilecek potansiyel olmasına rağmen bunu başaramamışlardır. Daha kötüsü böyle ciddi bir yönelim, uğraş da ortaya çıkmamıştır. Yaşananların günü birlik ya da kısa zaman içerisinde edebiyat nesnesi haline dönüştürülebilmesi elbette gerçekçi değil. Ancak tam da burada bir takım yaklaşım sorunlarının ortaya çıktığını söylemekte fayda var. Yazma dürtüsünü ortaya çıkaran genelde “yaşananlar bilinsin, gelecek kuşaklara aktarılsın” fikri ve giderek sorumluluğu olduğu için anı anlatı eserleri özellikle 2000’li yıllarda çoğalmış, günlük, söyleşi, mektup, birebir aktarım tarzında yüzlerce yapıt ortaya çıkmıştır. Elbette bunlar önemli bir ihtiyacı karşılamıştır. Ancak anı anlatı giderek kendi dilini oluşturmuş, anlatılan farklı zaman ve olaylar da olsa birbirine benzer kitaplar yayınlanmıştır. Kurgu eserlere bile sirayet eden anı anlatı dili günümüz için devrimci edebiyatın gelişmesi önünde engel hale gelmiştir. Toplumsal bellek oluşturma işi tek başına böyle ilerleyemez elbette. Giderek estetiğe, edebi kaygılara da alan açmak gerekliliği çok belirgin haldedir.
Evrensel literatüre girebilecek kadar, bütün bu sosyo-ekonomik siyasal toplumsal dönemi, devrimci çıkışları, oluşları ifade edebilecek bir ya da birkaç roman kahramanımızın henüz olmaması, yaratılamamış olması talihsiz bir durumdur. Bu talihsizliği ancak cesaretle çalışarak aşabiliriz. Mutlaka bütün bu tarihsel birikim, deneyim ve emek büyük sonuçlar verecektir. Bize polemik lazım. Yıkıcı ama yerine yapmasını da iş bilen hevesli ama soğukkanlı bir tartışma giderek bir yurtsever edebiyat çevresi olarak şekillenmeyi getirecektir. Kendi hareket alanlarını yayıncılıktan dergiciliğe geliştirebilecek yaygınlaştırabilecek ve en önemlisi de ifade etmeye çalıştığımız sorunların üstesinden gelerek yeni bir toplumcu, yurtsever ve sınırlarını aşmış edebiyata kapı aralayacak bir polemiğe ihtiyaç var. Roman ve öykünün, şiir ve destanın olgunlaşıp serpilerek eser vermesi üslup sorunlarından tutalım, basın yayının nitelik ihtiyaçlarına, evrensel bilinirlikten gelecek kuşakların yetişmesine kadar bir dizi zaman içinde ortaya çıkacak etkiler gösterecektir. Edebiyatçıların bunu sağlamadıkları bir düzlemde varlıklarının, bireysel geçici başarılarının pek bir karşılığı olmayacaktır. Bunun için yeni insanın yeni edebiyatını yaratmak zorunluluktur.