Emanet

Şehirlerarası ilk yolculuğumuz. Ablamla ben belki. Anne- baba olmaksızın gidilen bir yol. Uzun ya da kısa. Hafızada duran o değil, babanın ön kapıdan şoföre temkinli güven kokan "kızlarım sana emanet haaaa" deyişi. Ön sırada oturan bizlerden "ama babaaa" serzenişi.
Sonra baba bunu hep yapacak. Kendi sorumluluğunda olan bir durumu bir yabancıyla paylaşacaksa ona da ahlaki doğruluk içinde pay çıkararak "emanetçi" sorumluluğu yükleyecekti.
Masum işler tabi.
Ama hayatımızın bir bölümünde "emanet" bırakılma, Anadolu kalbinin temizliğinin şanından sayılacaktı.
Buradaki "emanet" korunması gereken biri/bir şey olduğuna göre, zarar görme olasılığına karşı bir ön almayı imliyor bize. Öyle ya, emanet edilen kişi, ahlaki sorumluluk gereği birileri kendine durumu anımsatmadan ne yapacağını, nasıl davranacağı bilen olmalıydı. Anadolu’nun bu emanet işlerden kalbinin çok ağrıdığını tarih söylüyor bize zaten.
Yaşar Kemal’e adreslenen bir hikaye var: Bir Ermeni sanatçı sergi açacak ama salon bulamıyor. Ya da bir Ermeni ressam sergi açmış ama hiç satamamış. "Dert etme" diyor Yaşar Kemal, Ermeni arkadaşına. "Sakıp Sabancı’yı ararım, o halleder." Arıyor ve arkadaşının sorunu çözülüyor.
Çukurova’nın ve Doğu’nun ve Güneydoğu’nun ve Ege’nin ve Marmara’nın ve Karadeniz’in ve Akdeniz’in "emanet" piramidinin tepesinde oturan aileleri bilinir herkesçe. Katledilmek için tehcire gönderilen Ermeniler, Süryaniler ile ya da mübadil olan varlıklı Rumlar ve Yahudiler varlıklarını Türk ‘dost’larına "emanet" ettiler, bir gün döneriz mutlaka, diyerek. Çoğu dönmedi, dönemedi. O "emanet"ler ise emanet edilenin ekmeğine sürülen "’emeksiz’ yağdan başka bir şey değildi. Aile adıyla andığımız birçok ailenin "varlık"ı yokluk üzerine yazılan "emanet"lerden gelmektedir neticede.
Türk atalar "emanet ata binen tez iner" gibi, dönemle ilişkilendirilecek sözler etmişlerse de, tüccar olanların attan inmediği gibi, aynı anda birden fazla at sürme kabiliyeti de bu sözün etrafında çifte döner. Ama yukarıdaki durumu anlatacak söz "emanet eşeğin yuları gevşek olur" sözüdür ki, emanete iyi bakılmaz, korunmazsa sahibi onu çabucak alıverir mealidir Anadolu’daki net karşılığı. Bu sözün bir benzeri de çabucak denivermiş "ata"lar tarafından, iyice bellensin diye: "Emanet hayvanın kuskunu yokuşta kopar!"
Ama kopmayan kuskunlar var. Bana kalırsa "emanet"e dair en sıkı kitap, hafiye titizliği ile taşınan bir sandıktır. İlk okuduğum kitaplardan biriydi, Kemal Yalçın’ın Emanet Çeyiz, kitabı. Bu vesile ile bir kez daha söz etmiş olayım.
Kemal Yalçın, ninesinden annesine bırakılan bir emanet çeyizin hikayesini çözmek, emaneti sahiplerine ulaştırmak ister. Emanetin sahibi Denizli’nin Honaz ilçesinde yaşayan ve 1920’de mübadele ile Yunanistan’a gönderilen Minoğlu ailesidir. Minoğlu’nun karısı ve kızları Eleni ile Sofiya’nın çeyizleridir Yalçın’ın 2 kuşak ailesinde bekleyen. Babası ve annesi Kemal Yalçın’dan Yunanistan’a giderek bu aileyi bulup, çeyizi sahiplerine vermesini ister ve kitaba giden yolculuk da böyle başlar. 3 yıllık bir aramadan sonra Minoğlu’nun torunlarına ulaşan Kemal Yalçın, tam 76 yıl sonra çeyizi Eleni ve Sofiya’nın çocuklarına sağ salim teslim eder. Üç beş nakışlı örtü, oyalı yemeniler, dantel örgüler vs...
Ya hemen öncesinde ya da sonrasında okumuş olmalıyım Dido Sotiriyu’nun "Benden Selam Söyle Anadoluya" adlı kitabını. Kitabın özgün adı Manometa Homata, yani Kanlı Topraklar. Aynı yılların hikayesi Rum köylü Manoli Aksiyotis üzerinden anlatılır bu kez. Hüngür hüngür ağladığımı bilirim bu kitabı okurken.
Bu kitaplarda birkaç istisna hariç Anadolu kalbinin temizliğinden söz edemiyoruz maalesef. Emanet hayvanın kuskunu hiç kopmamış aksine kopma ihtimaline karşı Adanalı bir tüccarın (bilinen ailelerdendir) yaptığını yapmıştır. Emanet edilen altın, arazi, evlerin sahibi tehcirden sağ döner, yıllar sonra "ee Hacı, ben geldim, alayım emanetleri" der, askere şikayet edilir bir hile ile oracıkta öldürülür! Kuskun kopmaz artık; sapasağlam "milli değerler"e ve ahlaka ve doğruluğa ve dine ve imanın gerekliliklerine bağlanıvermiştir!
İradenin emaneti ise olmaz. Yormayın kendinizi boşuna...
