En çok emek veren ‘turistler’di

Haberleri —

Hamburg’da hala çalışmalarını sürdüren Demokratik Kürt Toplum Merkezi’nin kökleri, 1978 yılına dek ulaşıyor. O günlerde bir avuç Kürt’ün PKK’nin ilk dönem kadroları öncülüğünde yürüttüğü çalışma, bugün kentte birçok koluyla binlerce insana ulaşan, önemli çalışmalara imza atan derneğin mayası oldu.

1978 yılında Hamburg’da, çoğunluğunu ‘işçi ailelerinin’ oluşturduğu birkaç yüz Kürt vardı. Onların yanı sıra turist vizesiyle gelip kaçak kalmaya ve çalışmaya başladıkları için ‘turist’ olarak nitelenenler... Tabii hemen hepsi örgütsüzdü. Mücadele etmek isteyenler ise, ‘örgütlenemeyen örgütlerde’ ülkesi için umut arıyordu. PKK öncülüğündeki dernek ortaya çıkınca, bu örgütsüzlük bir anda kırıldı. Destek, çığ gibi büyüyordu. 1979’da PKK’lilerin düzenlediği Newroz’a 250-300 kişi katıldı.

O günleri, derneğin kuruluşuna emek vermiş iki Kürt’le, Bekir Kalkan ve Hayrullah Bilin’le konuştuk.

Bekir Kalkan, 1955’te Elazığ’ın Palu ilçesinde doğar. Henüz 22 yaşındayken, 1977 yılında Almanya’ya gelir, geri döner, 1979’da yeniden gelir. O gün, bugündür Hamburg’da. PKK’yle tanışması ise, 1978 yılında Siverek’te olur. O zamana kadar ‘Kawacılar’la hareket eden Bekir heval, ‘Kürdistan Devrimcileri’ adını duyduğundan beri Özgürlük Hareketi’yle birlikte.

Hayrullah Bilin ise, 1956’da Bingöl’ün Genç ilçesinde doğar. 1978’in 5. ayında Almanya’ya ‘turist’ olarak gelen Hayrullah heval, 1981’de geri dönüp 6 yıl ülkede kalır. Bu sırada köyleri boşaltılır, türlü eziyetlere uğrarlar. Öğretmen Sıddık Bilgin’in katledildiği askerlerin köy baskınında, o da gözaltına alınanlar arasındadır. Sıddık Bilgin’le birlikte ona da köy meydanında işkence yapılır, ardından askıya çekilir. Cezaevinde 45 gün kalan Hayrullah heval, 1987’de yeniden Almanya’ya gelir.


İlk emektarlar ‘turistler’

70’lerin sonunda Hamburg’da derneğin kuruluş çalışmalarına en fazla emek verenler, ‘turist’ namlı kaçaklardır. Bunların ekseriyeti ise, kent çevresindeki köylerde, bahçelerde çalışmaktadır. Hayrullah heval de onlardan biridir. Ülkede mücadeleye kulak dolgunluğu vardır, geldiği gibi sorar: Hani burada devrimciler vardı, dernekler vardı? Anlatıyor:


KOMKAR kongresi

“Bahçelerde bizimle çalışan bir arkadaş vardı, dedi, ‘Bir gece sana gelir misafir oluruz’. Geldiler, sabaha kadar konuştuk. Kürdistan sömürge midir, klasik sömürge midir, nasıl bir sömürgedir? Sonra biraz vakit geçti, bana dediler, ‘Biz KOMKAR’cıyız’. İyi, peki. İlişkilerimiz iki ay filan sürdü. Bir gün geldiler, dediler, ‘Kongremiz var, hepinizin kongreye gelmesi lazım’. Vallahi birkaç gün bahçelerden arkadaşları da toparladık, dedik, hadi kongreye gidiyoruz. Neyse, kongre günü trenden indik, biri bizi durdurdu, dedi, ‘Bakın kongrede iki aday var, siz oylarınızı bizim adaya verin’. Ben karşı çıktım. Dedim, ‘Bak arkadaşım. Eğer devrimci bir işse böyle olmaz. Sizin bu seçiminiz Türk seçimine benziyor’. Neyse, derneğe gittik, köylerden 17-18 kişi gelmişiz, hepimiz kaçağız. Diğer odada bizim için tartışıyorlar. Bir grup diyor, ‘Onlar üye değil, oy kullanamazlar’. Sinirlendim, dedim, ‘Bizim için kavga etmeyin, siz devrimci filan değilsiniz, biz gidiyoruz’. Vallahi bilet paralarımızı da onlardan aldık, gittik.”


‘İsmi neydi, hele bir daha söyle!’

Aynı yılın Kasım ayında Hayrullah heval ve diğer ‘turistler’, elma toplama mevsimi ardından dinlenmeye çekilmiştir. Bu sırada ‘bir arkadaş’ gelir: “Yeni bir parti kuruldu, burada da dernek kuracağız.”

“Hele, dedim, söyle, nedir bu partinin ismi? Dedi ‘PKK’. PKK nedir? ‘Partiya Karkerên Kurdistan’. Dedim, hele bir daha söyle: ‘Partiya Karkerên Kurdistan’. Bu isim çok hoşuma gitti. Sonra dedi, ‘Biz Apocuyuz’. Apocuları biliyordum, dedim o zaman tamamdır, zaten ben de sizi arıyordum. Ee peki ne yapacağız? Dedi, ‘Aidat vereceksiniz’. Ee aidat ne kadar? ‘İki buçuk, en fazla beş lira’. Yav dedim, bak gözünü seveyim. Bu partinin ismi bile yeter. Ben aidat on lira veriyorum. Öyle başladık.”


İlk Newroz

O yıllarda çalışmaları sürdürenlerden biri de Bekir hevaldir. 1979 yılının Newroz günü kentte, PKK’nin ilk büyük etkinliği düzenlenir. O gün, orada, 250-300 insan vardır. Öyle ki, herkes şaşkınlık içindedir. O Newroz’u örgütleyenler arasında, daha sonra şehit düşen Halil Durmuş, Ömer Akkaya ve Zaza Hasan da vardır. Bekir heval anlatıyor:

“Çok çalıştık. O zamanlar militanca çalışıyorduk, pısırık değildik. O PKK ruhu var ya, militan ruhu, gerçekten öyleydi. Milletin yanına gidiyorduk, o zaman daha Newroz’u bayram diye kabul ettirmek için sırf, saatlerce uğraşıyorduk. Öyle gelmiş, tarihte şöyleymiş... Anlata anlata dilimizde tüy bitiyordu. Bazıları diyordu, siz ateşe tapıyorsunuz. Mecburen uzun uzun konuşuyorduk. 1980’de cunta geldi. En büyük silahımız, Amed’deki zindan direnişiydi.”

1 Mayıs’ta da durum farksızdır. O günü ise, Hayrullah heval şöyle hatırlıyor:

“1979’un 1 Mayıs Bayramı. İlk kez 1 Mayıs’a gidiyorum. Almanlar o zaman daha çok katılıyordu. 250-300 kişiydik biz. Bir anda büyüdük öyle. Daha önce bizimle görüşen KOMKAR’cı şaşırmış, koşuyor geliyor, bizim kitlemize bakıyor. Onlardan fazlayız.”


PKK 1. Konferansı ardından...

Bu yıllarda artık dernek kurma fikri de giderek gelişmeye, şekillenmeye başlar. Heval Bekir, işe koyulmak için ihtiyaç duydukları motivasyonu, PKK 1. Konferansı’yla aldıklarını belirtiyor ve ekliyor: “PKK, Avrupa’daki Kürtlere o zamana kadar da hep ‘O kadar insan biraradasınız, bir dernek kurmanız gerekir’ diyordu. Fakat kendi başımıza kuramıyorduk, inisiyatifimiz yoktu. PKK, konferansta karar aldı: Yayın çıkarılacak, dernekler kurulacak.”


‘Uğraştık, toplantı yapamadık’

Kurulacak kurulmasına ama nasıl kurulacak? Ha deyince kurulmuyor, organize olmak, çalışmak gerekiyor. Hayrullah heval, ilk toplantıları şöyle anlatıyor:

“Arkadaşlar bir gün geldiler, dediler, bir yer tutacağız; bunun için de önce komiteler, komisyonlar kuracağız. 40-45 kişiye ulaştık. Dernek kuruluşundan önce toplantı yapacağız. Bir kahveye gittik, kahveci tiplerimize baktı, korktu, dedi ‘Valla yok, yapamazsınız’. Oradan kalktık, gittik, köprünün üstünde oturma yerleri vardı, baktık orada da dikkat çekiyoruz. Ben dedim, yarın herkes köye gelsin, ben orada bir yer ayarlayacağım. Velhasıl toplantımızı bir arkadaşın çalıştığı çiftliğin ‘keller’sında (bodrum) yaparız, diye düşünüyordum. Hamburg’da derneği kuranların çoğu, bahçelerde çalışan işçilerdi. En fazla iş yapan da o zaman turistler dediğimiz benim gibi kaçak gelip kalanlardı. Bodruma gittik, şef geldi, bizi gördü, hepimiz kaçak... Yanda da karakol var. Dedi, gelip sizi görseler, ben mahvolurum. Bir türlü toplantı yapamıyoruz. Dedim, ‘Gelin, başka bir yer var. Bir arkadaşın evi’. Bahçelerin içinde bir saat yürüdük, gittik. Zaman geçiyor. Orada da yapamadık sonra. Dedim, ‘Arkadaşlar benim bir önerim var, biz mahalle mahalle örgütlenelim’. Her mahallede birer tane arkadaşı görevlendirdik. Ben kendi evimde başladım, Zaza Hasan benim evime geldi. Her mahalleye arkadaşlar geliyordu, eğitim çalışması yapıyorduk.”


‘Çare yok, çalacağız’

Bu çalışmalar ardından bulunabilen ilk mekan, 1981 yılında, sadece hafta sonları için kiralanır. Ardından 1982’nin Mayıs ayında sürekli açık bir dernek için yer tutulabilir. Tabii birkaç cümleyle anlattığımız bu süreçte, büyük bir çaba ve alınteri vardır. Bekir heval, anlatıyor:

“Mesela bir anımı anlatayım. Hastaneye düşmüştüm. O sırada arkadaşlar telefon ettiler, dediler, ‘Gel, Haki Karer’in ölüm yıldönümünde afiş asacağız’. Para da yoktu, biri aldı getirdi beni. Arkadaşın biri Berlin’den, biri Hannover’den gelmişti, afişleri de getirmişlerdi. Kerim hocayla birlikte de biz yanlarındaydık. Vallahi iki buçuk Mark’ımız da yoktu ki, gidip afiş için yapıştırıcı alalım. Ne yapalım, ne yapalım diye düşünüyoruz. Arkadaş o sırada biraz teori yaptı, dedi, ‘Devrimci yaratmalıdır, yaratıcı olmalıdır’ filan... Ee tamam da, ne yapalım, yapıştırıcı yok. Dedi, ‘Gidip çalacağız, çare yok’. Hiç unutmuyorum, Hauptbahnhof’un (Merkez Tren İstasyonu) arkasında bir dükkan vardı, oraya girdik, cebimize koyduk, dışarı çıktık. Paramız yoktu ama biz ‘Paramız yok, madem öyle çalışma yapmayalım’ diye düşünmüyorduk.”

“Derneği kurduk. Masayı, sandalyeyi sağdan soldan getirdik. Bazıları bize hediye etti. Rıfat Dayı’nın (Çelebi) bayağı emeği oldu. Maraşlı Garip isimli bir arkadaş vardı, Ali Dirlik vardı, Kurtalanlı İzzet vardı... Bir sürü arkadaş, çok fazla yardım etti. O zaman daha çok Maraş, Dersim ve Karakoçan Kürtleri vardı. Mardin’den iki üç aile vardı. Çalışma şartları biraz daha farklıydı: Gidersin, bulursun. Hatta ev adresini, telefon numaralarını da deftere kaydetmeyeceksin, kafana kaydedeceksin. 1982’den sonra Semir geldi buraya, bizi epey dağıttı. 84 gibi kaçtı. Semir, öyle basit değildi, çok zarar verdi. O kaçtıktan sonra çok canlanma oldu.”


15 Ağustos: O heyecanı anlatamazsın

15 Ağustos 1984 yılında PKK, ilk silahlı eylemini Eruh ve Şemdinli’de gerçekleştirir. Bu eylemde sıkılan kurşunların sesi, binlerce kilometre öteden bile duyulur. Milyonlarca Kürt için hayat, o günden sonra bir daha eskisi gibi olmayacaktır. Heval Bekir de onlardan biridir.

“Ufak bir radyom vardı, dernekte o haberi BBC’den dinledim. Eruh ve Şemdinli’de bir olay olmuş, diyordu. O heyecanla Eruh’la Şemdinli’yi unuttum. Abdullah Çınar’ın evine gittim. Bekliyordum da zaten böyle bir şey olmasını. Abdullah heval dedi, ‘Nerede olmuş?’. Dedim, vallahi Botan’ın oralarda ama nerede unuttum. Akşamdan sabaha kadar gene radyoyla uğraştım. Bir gidiyordu, bir geliyordu. Sonraları tabii haber geldi bize. Herkeste farklı bir his oldu. Herkes, ‘Şimdiden sonra ne olacak’ diyordu. Yeni bir şeydi. Birçok kişi havalara uçuyordu, ‘Bundan sonra artık Kürtler savaşacak’ heyecanı vardı. Anlatamazsın yani onu, sen ne yapsan o heyecanı anlatamazsın.”


‘Yasakla pes etmedik’

İlk kurşun ardından çalışmalar, gün geçtikçe katlanarak büyümeye başlar. Öyle büyür ki, artık festivallerde on binler toplanmaya, PKK Almanya’nın da önemli siyasal hareketlerinden biri olmaya başlar. 27 Kasım 1993 günü Alman devleti, Türk devletiyle çıkar ortaklığının sonucunda bir karar alır: PKK yasaklanır, bağlı addedilen tüm kurumlar basılır, taraftar ya da üye olarak görülenler gözaltına alınır. Bu sırada Bekir heval, Hamburg derneğinin başkanıdır.

“Yasak kötü bir şeydi tabii. Fakat o yasağa rağmen halk ayakta durdu. Derneği basmışlardı. Ben işteydim, bizim evi de basmışlardı. Avukata gittim hemen. Sonra derneğe gittik. Önce polis bizi çıkardı, sonra biz polisi çıkardık. Velhasıl öyle devam ettik işte direnişe. Sonra yine derneğimizi açtık. Yasağın epey zararı oldu, hala da zararını çekiyoruz. Ama senin o kararın olduktan sonra yasak zaten kazanamaz. Kararlı, dinç durduğun zaman onu yıkıp gidersin.”

Hayrullah heval ise o günü şöyle anlatıyor:

“PKK yasağıyla biz pes etmedik. Duyduğumuz gibi hemen derneğe... İşgal ettik derneği. İnat ettik. Devlet de baktı ki durum çok feci, pazarlığa girdi. Biz dedik, ‘Derneğin anahtarını getirene kadar bir yere gitmiyoruz’. SPD milletvekilleri, Harburg’daki kilisenin papazıyla beraber araya girdi. Papaz gece bizi aldı, kiliseye götürdü, dedi, ‘Size söz, anahtarınız gelene kadar kilise sizin olsun’. Bir gece kilisede yattık. Sabahleyin anahtarlarımızı getirdiler. O günden beri de faaliyetlerimizi hep yürütüyoruz.”


‘O arkadaşlar bizi öyle yürüttü’

Kürt Özgürlük Hareketi’nin özellikle o dönemki çalışmalarından bahseden herkes mutlaka ‘arkadaşların’ kişiliğini ve fedakarlığını anıyor. Bekir ve Hayrullah hevaller de farklı mekan ve zamanlarda yaptığımız görüşmelerde, benzer vurguları yapıyor. Bekir heval, ‘arkadaşların’ kendisinde bıraktığı izleri şöyle anlatıyor:

“Hareketin kendine göre bir kişiliği var, terbiyesi var. O kişilik, o terbiye bizi bugüne kadar ayakta tuttu. Yoksa Avrupa bizi ne yapardı, bilmiyorum. PKK kişiliği diye bir kişilik vardır yani. Net olacaksın, yalan söylemeyeceksin... Bunu bize öğrettiler. Birçok arkadaş da bununla yaşadı. Benim hayatım hep hareketle ortaktı. Bazen önde, bazen ortada, bazen arkada ama hep hareketle oldum. Tüm arkadaşlar değerli, hepsi birbirinden değerlidir benim için. Bir tane halamın oğlu şehit düştü: Aydın Bulut. Üzerimde çok etki yaptı. Çok severdim onu. Karasungur gitti, şehit oldu. Harun arkadaş vardı, o gitti, şehit düştü. Çok zordu. Ne bileyim. Bir sürü çalışma arkadaşımız buradan gitti, şehit oldu. Çok zor şartlarda faaliyet yürüttük ama yılmadık, o arkadaşlar bizi öyle yürüttüler. Gün oldu, para yoktu cebimizde ama yine de durmadık.”

“Artık bu hareket geriye düşecek yerde değildir, çok güveniyorum” diyen Hayrullah heval ise, şöyle anlatıyor:

“Bingöllü Fırat arkadaş, şehit düştü. Dersim arkadaş, Vahdettin Kıtay, Zaza Hasan... İsimleri bilinmeyen daha birçok arkadaş buraya emek verdi. Ben en çok Zaza Hasan’la vakit geçirdim. O da elma bahçesinde çalışıyordu. Asıl ismi Ömer’di. Lice tarafında birkaç arkadaşla beraber şehit düştü sonra. Arkadaşlar, çok mütevazıydı. Biz siyaseti bilmiyorduk o zaman. Dağ köylerinden kalktık, ta Avrupa’nın göbeğine... Onlar da bizi bulmasaydı, kimbilir ne olurduk. Bizden ayrılan arkadaşlara bakıyorsun, kimi kumarcı olmuş, kimi bilmem ne olmuş. Zaza Hasan, kızmıyordu. Eğer çok sinirlenseydi, en ağır kelimesi, ‘gavo, gavo’ydu. Beraber o ‘turist’lere gidiyorduk, diyordu, ‘Hayri sen konuş‘. Yahu ben bilmiyorum! ‘Benim anlattıklarımı bunlar anlamıyorlar, sen konuş, onların yaşamını iyi biliyorsun’ diyordu. Yanımda oturuyordu, ben nerede takılsam o araya giriyordu. Gerçekten o arkadaşların emeği olmasaydı, olmazdı. Ben o arkadaşlara söz vermişim. O günden bugüne bu şekilde geldik. Bundan sonra da bakalım hele...”


‘Çok geliştik, değil mi?’

Fis Köyü’nde bir avuç gençle yürümeye başlayan, ardından belki dünya yüzünde birkaç yüz insanın emeğiyle gelişen Kürt Özgürlük Hareketi, milyonlara irade kazandıran, dünyanın bütün halklarından dostları olan ve statü inşa etme merhalesine ulaşmış bir halk hareketi bugün. Bunu hatırlattığımızda, gülümsüyor Bekir heval ve gururunu gizlemiyor:

“Çok geliştik, değil mi? Tüm dünyaya bugün baktığında, Çin’den Avustralya’ya kadar Kürtler örgütlü. Japonya’da bile bizi tanımayan yok. Dünyada artık belki devlet kadar gücümüz var. Biz daha ilk günden inançla bağlıydık. Gelişecekti, biliyorduk. Cemil Bayık arkadaş o zamanlar buraya gelmişti. Sorduk. Bize dedi, ‘Kürdistan’ı kimse size öyle rahat teslim etmez, bunu kafanızdan çıkarın. Yıkım olacak, insanlar ölecek. Düşman bizden zorla aldı. Bir şey senden zorla alınmışsa, zorla alacaksın sen de, başka çare yok’. Çok mutluyum. Sen yapmışsın ve bir de meyvesi var. Ta ilk günden, 77-78’lerden şimdiye baktığımda, insan çok mutlu oluyor işte.”



OSMAN OÐUZ/HAMBURG

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.