Engel tanımayan devrimci: Mahir Çayan


Mart ve Mayıs ayları devrim tarihinde direnişler kadar, kayıplarımızı da taşır. Katliamlarla dolu bu aylar günümüz direnişlerini büyütmemiz açısından önemli bir role sahiptir. Mart ayı görkemli Newroz’u ile birlikte, 11 Mart’ta Berkin Elvan’ın yaşamını yitirdiği, 12 Mart Qamişlo ve Gazi Katliamları, 28 Mart Mahsum Korkmaz’ın yaşamını yitirdiği, 30 Mart 1972 Kızıldere’de devrimcilerin vahşice katledildiği aydır.
Devrimci yaşam ise bu katliamlara karşı koymak, her şeye rağmen direnişi büyütmektir. Mahir Çayan ve 9 yoldaşının, Kızıldere’de gösterdikleri direniş, bizlere bu katliamlar karşısında hangi tutumu sergilememiz gerektiğine bir örnektir. Zulmün bileğini bükmenin yolu, ölüme meydan okuyanlarla mümkün olacaktır. Yine direniş tarihinde “Ser verip, sır vermeyen” devrim mücadelesinin öncülerini kendimize ait kılmalıyız. Mahirler, Denizler ve İbrahimler gibi…
1945 yılında Samsun’da dünyaya gelen Mahir Çayan, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde ön plana çıkmıştı. 1965 yılında Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) çalışmalarına dahil oldu ve kulübün bir dönem başkanlığını yaptı. Aynı dönem TİP’e üye oldu ve 1971’de TİP’ten ayrıldı. 1969 yılında FKF’nin Dev-Genç olarak adını değiştirmesi ile Dev-Genç Hareketi içerisinde yer almaya başladı. İlerleyen zamanlarda da THKP-C’nin kurucu üyesi ve yöneticisi oldu. Mahir Çayan’ın mücadeleye katıldığı süreçlerde, sürekli okudu ve yazdı. O dönemde yazdığı yazılar bugünlere de ulaştı. Gençlik hareketleri üzerine yaptığı değerlendirmelerini, farklı boyutlarıyla günümüze uyarlamak mümkün. Bu yönüyle geleceği de öngören sezileri ve tespitleri oldukça güçlü. Genç yaşına rağmen devrimci mücadelede teorik birikimiyle de ön plana çıkarak, oldukça sempati kazandı. Bununla yetinmedi, düşüncelerini adım adım pratikleştirdi. Bu özelliğiyle Mahir Çayan’a yönelik güveni de ilgiyi de arttırdı.
Hiç taviz vermedi
“Stratejik hedefimiz anti-emperyalist ve anti-oligarşik devrimdir” diyerek yola çıkan Mahir Çayan ve yoldaşları hedeflerinden hiç taviz vermedi, engeller ne olursa olsun rotaları hedefleri oldu. Yoldaşlarıyla birlikte, politikleşmiş askeri savaş stratejisi doğrultusunda kendilerine bir çizgi yarattılar. Mahir Çayan bu koşulları aşamalı halde sundu. Birinci aşamada; şehir gerillasını yaratma, ikinci aşamada şehir gerillasını geliştirmeyi hedefledi. Kır gerillasını yaratma sürecini de neden sonraki aşamalara kaydettiğini ayrıntılı bir şekilde analiz etti. Mahir Çayan ilk iki aşamanın oluşturulmasını önemli bulmaktaydı. Bu doğrultudaki başarı, diğer aşamaların doğal olarak doğmasına etken olacaktı. Hemen ardından gelen üçüncü aşama, bize bu düşüncelerini kanıtlayan değere ulaşmamızı da sağlar. Bu aşamada şehir gerillasının geliştirilmesinin altı çizilmektedir. Geliştirilecek şehir gerillacılığı ardından da kır gerillacılığı gelmektedir. Mahir Çayan bunun sebebini “objektif ve subjektif” nedenlere bağlar.
Objektif nedenler olarak, savaşçı bir örgütün sürekliliğini sağlanması için varlığını kitlelere duyurması gerektiğini düşünüyordu. Propaganda ve kamuoyunda tanınma avantajları nedeniyle de şehir gerillacılığının ön planda tutulması gerektiğinin altını çiziyordu. Subjektif açıdan ise Mahir Çayan, silahlı propaganda hazırlık sürecinde yaşanan pratik sorunlara değiniyordu. Silahlanma sürecinin maddi-manevi koşullar nedeniyle geç olması, kır gerillacılığının geç aşamalara bırakılmasına neden oldu. Bu durum Mahir Çayan’ın ortaya koyduğu gerçeği de kanıtladı.
Kendi içindeki devrimi yarattı
Mahir Çayan’ın devrimci yaşamındaki kararlı duruşu düşüncelerinden doğan bir durumdur. Düşüncelerinin güçlülüğü ve kendisine ilke edindiği bu yaşam onu günümüz dünyasında bile tanınır bir karakter, bir lider konumuna dönüştürdü. “Kendi içinde devrim yapamayanlar, devrimci olamazlar!” cümlesi de bize yaptığı en büyük uyarı olsa gerek. Kürdistan değerlendirmelerinden yola çıkacak olursak, kendi içimizde nasıl bir devrim yapmamız gerektiğini Mahir Çayan bizlere net olarak sunmuştur. “Kürdistan sömürgedir!” cümlesi, Ortadoğu’nun mevcut-temel sorununun ne yönde olduğuna dair en anlamlı cümledir. Ve devrimci bir yaşam kurmak adına ilk olarak “Nereden başlamalı? Nasıl yapmalı?” sorularına en güzel yanıttır.
“Bizlerin görevi, düzen değişikliğinin şu veya bu biçimde gerekliliğine inanan kitlelere böyle bir değişikliğin olabileceğinin güvencesini yaratmaktır. Örgütsüz olan ve idealist düşüncenin perspektifinden, oligarşik devlet gücünü “dev gibi” güçlü yenilmez olarak gören kitlelere, merkezi otoritenin aslında göründüğü kadar güçlü olmadığını, kof olduğunu, bütün gücünün yaygara ve gözdağı olduğunu bizzat devrimci pratik içinde göstermek suretiyle bu güvenceyi yaratabiliriz” diye belirten Mahir Çayan ve yoldaşları, bunu bizzat THKO üyeleri adına Kızıldere’de yaptıkları eylemle kanıtlamışlardır. Bu sözleri günümüz dünyasına uyarlarsak, ne yönde ilerlememiz gerektiği aydınlığa kavuşacaktır.
Mücadele bugünlere taşınmalı
Günümüzde; THKP-C, THKO, TİKKO’nun o dönemdeki hedefilerinin yaratmak istediği dünyanın neferliğini yapan, çok az örgüt bulunmaktadır. Mahir Çayan’ın pratik yaşama yansıtmak istediği aşamaları şu an tam anlamıyla gerçekleştiren örgütler ise tek tük kalmıştır. Kürdistan’da bunu gerçek kılan bir örgüt mevcuttur; o da PKK hareketidir. Yine Batı’da yani Türkiye’de gerçek kılan diğer bir örgüt de MLKP oldu. Önemli olan kitle yaratma ötesinde iradeleşen ve iradeleştirici bir güç olabilmektir. PKK hareketi kadın ordulaşmasının da mevcut bulunduğu yaşamını örgütleyerek bir irade sahibi olabilmiştir. MLKP hareketi de son dönemde kendisini yeni başlangıçlar doğrultusunda iradeleştirmiştir. Kobanê, Şengal’de oluşturulan birlik, yine Türkiye ve Kürdistan arasında oluşturulan hat bunun kanıtıdır. Devrimci bir birey olma yoluna kendini adayanlar bu yönleriyle yaşamlarının tahlillerini iyi yapmak durumundadırlar. Şu an Mahir Çayanları gerçek anlamda yaşatmak istiyorsak, onların bizlere sunduklarını olduğu gibi almak yanlış olacaktır. Yapılması gereken, onların yarattıkları düşünceleri geliştirerek günümüzde verdiğimiz mücadeleye taşımaktır. Bu da yine Denizlerin, Mahirlerin, İbrahimlerin ölüme meydan okurken bile dile getirdikleri Kürdistan’ın özgürlüğünden geçmektedir.
Ser verip sır vermeyen, teslimiyeti seçmeyen ve ölüme gülerek gidenlerin mirasçısı olabilmek elbette kolay değil. Birçok vazgeçiş bizi bekleyecektir. Taviz verilmemesi gereken bu yaşamda birliğin kurulduğu noktaları güçlendirmek her devrimcinin görevidir. Bu yüzden bütün devrimci bireyler, keyfi yaşama ait olanları reddederek yollara yani gerçek olanlara doğru yol almalıdır.
Anıları mücadelemizde, kavgaları silahlarımızın namlusunda yaşatılacaktır.
DESTAN YÖRÜK
