Erdoğan’ın Hitlerci “misilleme” politikası
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Türk devletinin “misillemeleri” tümüyle Nazilerin “misillemelerinin” kopyasıdır. İşgalci Türk ordusu gerillaların karşısında çaresiz kalmakta ve tıpkı Naziler gibi “intikamı” sivillerden almaya kalkmaktadır.
AKP-MHP iktidarı savaş hukukunu çiğniyor.
Benzer faşist rejimler savaş hukukunu çiğnerken, bu suçu örtmek için değişik yöntemler kullanırlar ve genellikle de geçici başarılar elde ederler.
Türk faşizmi ise, ister Batılı ve isterse Doğulu devletler olsun, tümünün gözleri önünde suçunu gizleme gereği duymuyor. Hemen hemen tüm ülkelerde savaş karşıtı sivil güçlerin zayıflatıldığı bugünkü dünya şartlarında Türk devleti bir NATO üyesi olarak herhangi bir yaptırımla karşı karşıya kalmayacağını biliyor. Özellikle Batılı devletlerin PKK’yi “terör” listesine almaları savaş suçları işlemeye en büyük desteği sağlıyor.
O nedenle eski MİT Başkanı ve şimdiki Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Ankara’da İçişleri Bakanlığı’na karşı gerillanın fedai eylemine “misilleme” adına “Rojavada alt ve üst yapılar askeri hedefimizdir” diye konuştu. Alt ve üst yapıların hedef alınması Rojava’da sivillerin tüm hayat alanlarını yok etmek anlamına geliyor.
Belli ki Türk devleti işlediği savaş suçlarını gizleme gereği bile duymuyor. Fidan’ın bu açıklaması, HPG Karargah Merkezi’nin işlenen savaş suçları ile ilgili tüm açıklamalarını, her hangi bir incelemeye bile gerek kalmadan kanıtlayan en önemli belgedir.
Misilleme, bütün savaşlarda tarafların kullandığı bir “haktır”. Ancak bu “hak” misillemenin “simetrik” ve “ölçülü” olmasını şart koşar. Türk devletinin merkezi savaş karargâhlarından biri olan “İçişleri Bakanlığı’na” yapılan saldırıya Türk devleti HPG Merkez Karargâhı’na saldırıyla cevap verdiğinde “misilleme” savaşın icabı sayılır.
Ne var ki, Türk devleti böyle bir “misilleme” eylemine başvurmayı göze bile alamamıştır. Erdoğan, tıpkı vaktiyle Hitler’in “misilleme” yöntemlerini taklit etmiştir.
Kendisine saldıran gerillanın Merkezi Karargahı, malum Kandil’dedir. Türk ordusu Kandil’e değil, Kandil tarafından yönetilmeyen ve Türk devletine karşı hiçbir silahlı eylemde bulunmayan Rojava’ya saldırmıştır. Rojava’da askeri merkezleri değil de, H.Fidan’ın itiraf ettiği gibi, sivil halkın hayat alanları olan “alt ve üst yapıyı” hedef almıştır. Saldırıda askeri personel değil, siviller yaralanmış ve hayatını yitirmiştir. İki fedai gerillanın eylemine karşı Türk ordusu savaş uçağı filolarıyla ve obüs bataryalarıyla saldırıya geçmiştir.
Aynı Hitlerci “misilleme” yöntemini 22-23 Aralık’ta resmi rakama göre 12, gerçekte ise bir “bölüğe” yakın askerin öldürüldüğü büyük kış eylemine karşı da, yine Rojava’yı bombalayarak, aynı zamanda TBMM’nin üçüncü büyük partisi DEM Parti üyelerini tutuklayarak kullanmıştır.
İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi Almanyası bu “misilleme” suçlarını tüm savaş boyunca işlemiştir. Burada tek bir örneği verelim:
27 Mayıs 1942 yılında Hitler’in sağ kolu Reinhard Heydrich Prag’da Çek partizanları tarafından öldürüldü. Suikasti gerçekleştirenler Londra’dan gelmişlerdi. Naziler ise “misillemeyi” Çek köyü Lezaky’yi yok ederek ve bütün yetişkin kadın ve erkekleri öldürerek gerçekleştirdi.
Naziler bütün işgal ettikleri ülkelerde partizan (gerilla) eylemlerine sürekli olarak bu tür “misillemelerle” yanıt vermiştir. Öldürülen her Nazi subayına karşı, sokaktan toplanan elli-yüz sivil anında kurşuna dizilmiştir.
Tartışmasız savaş suçu olan bu “misilleme” yönteminin sadece bir amacı vardı: Partizan direnişi karşısında çaresiz kalan Naziler, bu “misillemelerle” o ülkelerdeki sivil halkı partizan eylemlerine karşı çıkmaya mecbur etmeyi amaçlamışlardı.
Halkın bilincini bu yolla bulandırmaya, sanki Naziler o halkın ülkesini işgal etmemiş ve korkunç katliamlar yapmamış gibi “misillemelerinin” sebebi olarak, işgale ve katliamlara karşı savaşan partizanların eylemlerini, utanmadan bu kanlı “propaganda” yöntemiyle göstermişlerdir.
Ancak yılgınlığa uğrayan bir kısım insan dışında Nazilerin bu yöntemine karşı Çekya’da olduğu gibi, Fransa’da halkın ezici çoğunluğu partizanların yanında yer almıştır. Sonuçta örneğin Paris’i, Fransız Komünist Partisi’nin partizan birlikleri Nazilerden kurtarmıştır.
Türk devletinin “misillemeleri” tümüyle Nazilerin “misillemelerinin” kopyasıdır. İşgalci Türk ordusu gerillaların karşısında çaresiz kalmakta ve tıpkı Naziler gibi “intikamı” sivillerden almaya kalkmaktadır. Bu insanlık dışı yöntemin amacı, örneğin Rojava sivil halkına şantaj yapmak, Başûr ya da Bakur’da gerçekleşecek her gerilla eyleminden sonra Rojava’ya saldırarak bu halkı söz konusu gerilla eylemlerine ve PKK’ye karşı çıkarmaktır. Stratejik amacı yaptığı yıpratma saldırılarıyla Kürt halkını göç ettirmek ve Rojava’yı tümüyle işgal etmektir. Bu amaçla Rojava halkını PKK’ye ve HPG’ye karşı kışkırtarak ilk taktik hedef olarak Rojava’da Apocu iradeyi zayıflatmaktır. Bu iradeyi kırmadan Rojava’yı işgal edemeyeceğini bilmektedir.
Bu saldırılara ABD’nin, QSD ile taktik işbirliğine rağmen göz yummasının sebebi de Türk devletinin “misilleme”yle ulaşmak istediği amacı paylaşıyor olmasıdır. ABD Rojava’nın tümden Türk devleti tarafından işgaline karşı olmakla birlikte, onun “misillemelerle” varmak istediği Rojava halkını PKK ve HPG gerillasıyla karşı karşıya getirme amacını paylaşmakta, Rojava’yı Apocusuzlaştırma çabalarına destek vermektedir. ABD’nin bu sinsi politikası olmasaydı, Türk devleti Rojava’ya tek bir füze bile atamazdı.
Tarih öğreticidir. Tüm Avrupa halklarını “misillemelerle” partizan direnişine karşı çıkmaya mecbur etmeye kalkan Naziler, Sovyet Kızıl Ordusu’nun müttefiki Partizan direnişi karşısında yok oldular.
Tarihten çıkan sonuç, Rojava halkının ve onun Apocu parti ve ordusunun, PKK ve HPG’yi kardeş parti ve ordu saymaya devam edeceğini ve zaferin faşist AKP-MHP iktidarının değil, işgale dört parçada direnen Kürt halkının olacağını göstermektedir.