Fotoğrafların dili, siyaset ve adalet

Haberleri —


“Fotoğraf, geçmekte olan

gerçek anın yakalanmasıdır.”

Jacques Henri Lartigue


Son haftalarda devletin zirvesinde çekilen iki fotoğraf gündemi meşgul etmeye devam ediyor. İlki 30 Ağustos Zafer Bayramı etkinlikleri için Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda düzenlenen resepsiyona katılan Hulusi Akar’ın eşi Şule Akar’a ait. Şule Akar sarayın bahçesinde düzenlenen resepsiyonda, Kur’an-ı Kerim tilaveti ve sonrasında devam eden dua boyunca başını şalla kapattı/örttü. İkinci Fotoğraf ise yine Zafer Bayramı resepsiyonu sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önünde eğilen Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Arslan’a ait.

Aslında bu iki fotoğraf o kadar çok şeyi anlatıyor ki; siyasetin, adaletin, dinin, politikanın, hukukun, devletin, iktidarın, askerin, kısacası Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun başka bir açıdan göstergesi. Kısacası halimizin pür meali. 

Evet memleket havası böyle. Suyu, zehir zemberek. Toprağı, kan ve gözyaşı ama insanlık bedava. Harca harca kullan, at!

Montaj, kurgu, fotoshop, kadraj oyunu, manipülasyon bahaneleri ya da “eğilmedim, Allahtan başka hiçbir gücün karşısında eğilmem, yalan, iftira, gerçeği yansıtmıyorlar” söylemi. 

Başkan Arslan, olaydan bir hafta sonra Cumhurbaşkanlığınca görüntü servis edilince, açıklamada bulunmak zorunda kaldı. Fotoğraf karesinin “gerçeği yansıtmadığını” savunan başkanın gerçeğini kamuoyu bir kez daha gördü.

Neymiş efendim; “Video izlendiğinde zaten normal bir tokalaşma ama o fotoğraf üretilmiş, üzerinde çalışılmış” dedi. Biz de öğrendik ve yuttuk. 

Sonra da eğilmenin “saygının bir gereği” olduğunu bir kez daha yineledi.

Diğer fotoğraf karesinin anlama kılavuzu Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’dan, başörtü konusunda yılların deneyimine sahip bir kurumun en kıdemlisinden geldi: “İnanç konusu Allah ile kul arasındadır” bunu kimse bilmiyordu. Yeniden öğrendi.

“Kur’an-ı Kerim okunurken sırtındaki şalla örtünmesi refleks” (mi?) Bunu Genelkurmay Başkanı Akar söylüyorsa inanmayacak mıyız? Bunu siz bırakıyorum.

Ülkenin en yetkili ağızlarından çıkan açıklamalar ve gerekçeler mutlaka bir karşılık bulacaktır. Ama toplum, içine bulunduğu atmosfer ve ruh haliyle bu karşılığı hiç vermeyeceğe benziyor. 

Bu toplumun aklı ve zekâsıyla oynana oynana bu hale mi geldik? Aslında yaşanan ve görülen her şey o kadar gerçek ki belki görmek istenmiyor.

Daha yetmez mi?

***

Bir fotoğraf çok şeyi anlatır ama öncelikle fotoğrafın gerçekliği, gizemi ve duygusu çok daha önemlidir. 

Fotoğraflar konuşur, susmaz!

Her şey o eğilmede ya da şalın altında saklı değildir. Saklı kalan o kadar çok şey varken, ne kadar anmalı aslında bu iki kareyi?

Oku oku gerisini fotoğrafa bırak.

Uzun süre foto muhabirliği ve muhabirlik yaptım. Bir fotoğraf karesinden neler çıkacağını öğrendim, biliyorum.

Fotoğraf mı yalan? Yoksa yaşanan mı? Yoksa her ikisi de mi?

Tüm bu tartışmalar gerçeği yok etmiyor. 

Gerçek, fotoğraflarla birlikte yaşanan duygularda/arzularda gizlidir. 

Saklanamaz!.. 

Yok edilemez!

Tarihe bir kez daha dip not düştü…

Devletin zirvesinde gerçekleşen bu tarihi fotoğraf kareleri, devletin de Türkiye’nin de tam göstergesidir.

Yargının ve adaletin en üst düzeyini temsil eden Başkan Arslan, bir önceki dönemde Anayasa Mahkemesi’nde görülen, AKP’nin kapatılması davası için “yargıya darbe niteliğindedir” açıklamasında bulunmuştu.

2009-2012 yıllarında Polis Akademisi Başkanlığını yürüten Arslan, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından 2012 yılında AYM üyeliğine seçildi. Ayrıca AKP’nin “Sivil Anayasa” taslağının çalışmalarında görev aldı. Önceki döneme “darbeci” diyen Başkan Prof. Dr. Zühtü Arslan, tartışılan fotoğraf karesinde bir kez daha kendisini kamuoyuna sundu. Ama anlayana…

Bir fotoğraf karesine takılanlar, hak-hukuk-adalet döngüsünde kaybolup gidiyor. Hayretle ve heyecanla olup biteni izleyen siyasete de sadece bu yakışır.

Birilerinin beğenisine ve özlemine sunulan ikinci fotoğraf, sadece bir mesajı içermiyor. Bir çöküşün de habercisi. Bir hassasiyetin, (toplumun yaşamına dair) bir mühendisliğin içinde kayboluşu. 

Bu fotoğraflar hakkında siyaset dünyasında çok şey konuşulur ve yazılır diye düşündüm ama yanılmışım. Birileri ve bir kısım medya önce fotoğrafları servis ediyor. Sonra kenara çekiliyor, izliyor. Toplumun refleksini gözden geçiriyor. “Olay fotoğrafları” bu kez görüntüleriyle servis ediyor.

Sıradaki servis edilecek fotoğraflar ve görüntülerin elini güçlendiriyor.

***

Kumpas ya da montaj bir fotoğrafla kararan onlarca dünya gördük. Kadraj oyunu ve montaj oyunlarıyla halkın sanatçılarını linç edilirken gördük.

Siyaset dünyasını alabora eden onlarca kurgulanmış fotoğraf gördük. İktidarın hem silahı hem de korkulu rüyasıdır fotoğraflar.

Tüm iktidarlar doğru ve gerçek fotoğraflardan hep korkmuştur. Korkacakta…

Çünkü (gerçek) fotoğraf yalanı sevmez.

Foto muhabiri olarak çalıştığım yıllarda defalarca fotoğraf makinem kırılmıştır, çektiğim fotoğraf filmlerine defalarca el konulmuştur.

Özellikle, Newrozlarda, 1 Mayıslarda, sokak gösterilerinde, öğrenci ve işçi eylemlerinde, faili meçhul cinayetlerin eylemlerinde… Bir tek fotoğraf karesi yüzünde başımıza pek çok şey getirilmiştir.

Bir fotoğrafın etkisinin ne kadar büyük olduğunu, özellikle iktidarlar ve devlet mühendisliğinin efendileri çok iyi bilir. 

AKP’nin uzun zamandır sürdürdüğü “korku cumhuriyeti”nden çıkabilen fotoğraflar ancak bu kadarla sınırlı. Fotoğrafın kahramanları da kendi gerçeklikleri ölçüsünde olayı değerlendiriyor. Oysa içinde bulundukları ruh halleri konusunda fotoğraflar çok başka şeyler söylüyor. 

“Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla” durumuyla karşı karşıyayız.

Anı yakalayan kusursuz fotoğraflar, hayatımızda büyük değere sahiptir. Unutulmaz.

Sözgelimi kurşunlara hedef olmuş ‘taş atan çocuk’ karesinde, sözgelimi onlarca gazetecinin ve güvenlik görevlisini ortasında kurşunlara hedef olan insan haklarının yılmaz savunucusu Av. Tahir Elçi’nin yere düşme anının tarihe mal edilmesinde, sözgelimi arkasından kalleşçe vurulan gazeteci Hrant Dink çok konuşulan delik ayakkabısıyla yerde yatarken fotoğraflandığında.

Hepimizin hafızasında unutulmayan anlar ve kareler…

***

Kamuoyu fotoğrafların gerçekliliğinden uzak, dinlemeyi ve unutmayı uygun buluyor.

AKP’nin, İşime geldiği kadar adalet, gerisi hamaset durumu, hayatın her alanında karşımıza çıkıyor.

Fotoğraf karesine düşen ışıkla, kaybolan adalet aynı fotoğrafta buluşuyor.

Fotoğraf karesine düşen ışıkla, kaybolan değerler ve inançlar aynı karede buluşuyor.

Fotoğraflara düşen gölgeler, siyasetin ötesinde, yalın gerçekliğimiz. 

Toplumun, fotoğraf karelerini uzaktan izlemesi ve olanları görmek istememesi, hayatımıza düşen tüm ışıkları yok ediyor. Karartılan sadece gerçekler değil. Aydınlık gelecek de yok edilmeye çalışılıyor.

Eski ve yeni fotoğraflarınızın çıkartılmasının tam zamanı. Sadece içinizdeki korkunuzu korkutun. Geçmişiniz mutlaka sizi ısıtacaktır. Geleceğiniz daha aydınlık olacaktır. 

Yüzünüze düşen ışıklardan siz sorumlusunuz.

Işığınızı karartmayın!..

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.