Gülsen GÜNER: Kurmaca filmdeki ve gerçek tarihteki Marx ve Weitling


Marx/Engels’in 1848 devrimine kadarki dönemlerini merkeze alan ve günümüzün ihtiyaçları üzerinden kurgulanarak hazırlanan “Genç Marx” filmi, bundan birkaç ay önce gösterimdeydi. Büyük bir olasılıkla sonraki yıllarda düzenin ihtiyacına göre “1848 ve Marx” ve “1871 ve Marx” gibi yeni kurmaca dizi filmler de türetilecektir...
Film üzerine yapılan değerlendirmelerde kimileri Marx/Engels’e “yaşadığı dönemi baştan aşağı değiştiren” ünvanını verdi (1); kimileri bu iki adamı, “birkaç yıllık bir zaman dilimi içinde görülmemiş bir düşünce devrimini başarıyla tamamlayan bir dahi” ilan etti (2); kimileri filmin, “Marx’ın düşüncelerini ve hayatını doğru yansıtmaya çalışan”(3) bir film olduğunu ve kimileri de filmin “Marx ve Marksizme artan güncel ilgi üzerine inşa”(4) edildiğini iddia etti.
Filmdeki Weitling ise yine tarihsel gerçekler tahrif edilerek, Marx/Engels ve ardıllarının kurguladığı biçimde “cahil” ve “ütopist” yaftalamalarıyla izleyiciye sunuldu. Ezilenlere “Ellerin, gözü kapalı kavradığı silahlara doğru!” diye çağrı yapan komünist devrimci Weitling, burjuvazinin ‘demokrasi’ sahnesinde onunla “birlikte dans” etmek isteyen Marksistlerin benimseyeceği bir politik şahsiyet olamazdı kuşkusuz!
Kurmaca filmin neresi doğru ki?
Marksistlerin birbirine zıt olan her renginin, Troçkistlerin ve düzen sahiplerinin hep birlikte sahiplendiği bu film üzerine bir eleştiri yazısı yazmaktansa, yani “devenin eğrilerini” yazmaktansa, kısaca bu kurmaca filmin neresi doğru ki diye sormak gerekir.
Çünkü bütün bir 19. yüzyıl boyunca devlete, iktidara, feodallere ve burjuvaziye karşı mücadele eden 1797’de burjuvazinin katlettiği Babeuf, ezilenlerin 1830, 1839, 1848 ayaklanma ve 1871 Komün devrim pratiklerinin politik öncüsü Blanqui, onların izinden giden Almanya’nın ilk komünist devrimci ve teorisyeni Wilhelm Weitling ve yoldaşlarının değil de, her daim burjuvaziyi destekleyen Marx/Engels’in, “büyük komünistler” olarak piyasaya sürülmesi bir kurmacadır.
Burada ister istemez akla şair Jorge Luis Borges’in “Alçaklığın Evrensel Tarihi” adlı kitabı gelmektedir. Borges, Alçaklığın Evrensel Tarihi’ndeki bir örnekte, ezenlerin tarih yazımında, Amerika’da “kölelerin özgürlüğünü sağlayan kahraman” olarak selamlanan birinin, gerçek tarihte köleleri özgürleştirme vaadiyle onlardan yüklü para aldıktan sonra, onları öldüren alçak olduğunu anlatır.
68 öğrenci hareketi ve Weitling
Ezilenlerin eşitlikçi ve ortaklaşmacı toplum mücadelesi geliştikçe, Alçaklığın Evrensel Tarihi içinde henüz yer almayan, ama bu tarih içinde yer alması gerekenlerin listesi de uzayacaktır kuşkusuz... Tarihte her zaman olduğu gibi kan denizleriyle bizden gizlenen ezilenlerin tarihinin gerçek yapıcıları devrimci atalarımızın mücadeleleri, onların torunlarının mücadeleleriyle açığa çıkarılmıştır ve elbette daha da çıkarılacaktır.
Örneğin Çin Devrimi ve Latin Amerika’daki mücadele rüzgarlarının Avrupa’ya ulaşmasının yanında, Kruşçev’de cisimleşen bürokratik kireçlenme ve Avro-Komünizm denilen Marksizmin gençlikte yarattığı hayal kırıklığının öfkeye dönüşmesiyle gelişen ‘68 öğrenci hareketinin etkisiyle, Weitling’in, üzerine ölü toprağı serpilen politik teorisi, onun komünist hareket içindeki ve 1848 Avrupa Devrimleri öncesi ve sonrası yıllardaki politik pratiği gün yüzüne çıkmaya başlamıştır (Drünert 1979, s. 2). Weitling’in üzerine dökülen betona vurulan çekiç darbelerinin, Almanya’nın politik atmosferinin bu ülkenin o zamana dek gördüğü tek devrimci örgüt olan Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) tarafından devrimcileştirildiği 1970’li yıllara denk düşmesi, bu anlamda tesadüf değildir.
''Zengin taraftarlarından destek''
Marx’ın “ütopist” ve “cahil” diye damgaladığı Weitling’in ise bu şahısa yaklaşımı nettir. Weitling Marx/Engels’in “para babaları nezdinde otorite kazanacak güç” olmak istediklerini, bunların aynı zamanda komünist devrimcilerin “ayağını kaydıracak, onları uzaklaştıracak araçlara sahip” konumları elde edeceklerini ve bu konumlarını kullanacaklarını açık olarak yazar. Nitekim Marx ve Engels kurdukları “Komünist İrtibat Komitesi” aracılığıyla, komünistlerin propaganda faaliyetini “lüzumsuz” gördüklerini ve “illegal propagandanın tesis edilmesi ve propagandanın gelecekte bir kelime olarak dahi kullanılmasını gereksiz” ilan ederler. Çünkü Marx/Engels’e göre “önce burjuvazi iktidara gelmelidir.” Bunu söyleyen Marks’ın “etkisinin nüfuz sahibi şahsiyetler tarafından kotarıldığını” bilir Weitling. O, Marx’ı 1843’te burjuva liberal Ren Gazetesi’nin ve 1848’de yine burjuva liberal Yeni Ren Gazetesi’nin başına “zenginlerin redaktör” yaptığını da ve Marx/Engels’in “zengin taraftarlarından destek” göreceklerini de bilir ve yazar (Weitling 1929, s. 269-71).
Marx, kapitalist sistemde burjuvaziyle birlikte dans etmesini istediği, fakat 1840’lı yılların Almanya’sında somut olarak var olmayan “modern proletaryaya” övgüler dizerken, Weitling aynı yılların mücadele eden bütün somut ezilen bölüklerine (köylü, zanaatkar, işçi, işsiz, kadın ve özellikle gençlere) seslenir. Weitling’in burjuvazinin iktidarı için değil, ezilenlerin eşitlikçi, ortaklaşmacı ve özgür toplumsal birliği için savaşması, has Marksistlerin gözünde onu anında “ütopist” yapar; çünkü bunlara göre, Weitling ve onun seslendiği toplumsal kesimler, “modern proletarya” ve “bilimsel” komünizmin ortaya çıkışıyla birlikte, tarih karşısında artık gericileşmişlerdir...
Marx’a göre işçiler, burjuvazinin feodalleri yenmelerine yardım ederek onları iktidara taşıyacak, bunun karşılığı olarak da burjuvalar kurdukları sistemde işçilere, onların gelişip serpilecekleri ve “komünist” propagandalarını yasal olarak yapacakları bir ‘demokrasi’ alanı sunacak… Bu nedenle Marx, komünistlerin “Cizvitler” gibi “burjuvazinin hegemonyası için” çalışmalarını ister… (MEW 4, ss. 20-22).
Babeuf, Blanqui ve Weitling
Burjuvazinin sadece Almanya’da değil, bütün dünyada egemen olması gerektiği, ancak bundan sonra işçilerin iktidarına sıra geleceği türünden akla ziyan burjuva önermeyi, “bilimsel” komünizm” olarak pazarlayan Marx/Engels, uydurdukları bu “kavramı”, ezilenlerin çıkarları için mücadele eden komünist devrimcilere karşı yaptıkları pejoratif polemiklerinde bir manipülasyon aracı olarak kullanırlar. Marx/Engels “bilim” kavramını, komünist devrimci hareketin görev ve hedeflerini, burjuvaziyi desteklemeye indirgeyen pratik/politik çizgilerinin teorik zemini haline getirirler. Feodalizme karşı burjuvaziyi desteklemenin teorik savunusunu “bilimsellik” olarak sunan Marx/Engels, yaptıkları polemiklerde kendilerini komünizme ilişkin “biricik gerçeğin” sahipleri, komünist devrimcileri ise “ütopist”, “darbeci”, “komplocu” ya da “küçük burjuva maceracısı“ olarak damgalarlar.
Marx/Engels’in burjuvaziyi destekleyen teorisinin ana omurgasını oluşturan tarihsel ilerlemeci reformist eğilim, Babeuf, Blanqui ve Weitling’in temsil ettiği komünist devrimci çizginin, özellikle 1871’de Blankistlerin örgütlediği Komün’ün ağır yenilgisi sonrasında, Avrupa’da baskın eğilim haline gelir.
Bu durumun yaşanabileceğini daha henüz 1845 yılında Londra’da yapılan tartışmalarda büyük bir öngörüyle dile getiren Weitling, Hıristiyanlığın, ezenlerin elinde içine düştüğü kötü durumdan komünistlerin ders çıkarmaları ve böyle bir durumun, komünizmin de başına gelmemesi için çok dikkatli olmaları gerektiği tarihi uyarısında bulunur (Weitling 1844; akt. Nettlau 1922, s. 383).
Yalnızca ezilenlere seslenir
Weitling, eserlerinde Marx/Engels gibi burjuvazinin türlü hallerinin “analiziyle” iştigal etmez. O, eserlerinde yalnızca ezilenlere seslenir ve ezilen devrimciliğini savunur. Weitling ezilenlerin bağımsız hareketini yaratma sürecinde verilen mücadeleyi bağlayacak tarihsel “örnekleri” yine “ezilenlerin mücadelelerinin tarihsel geleneğinde” bulur. Bunlar Thomas Münzer, Schneider Johann von Leiden ve köylü savaşlarıdır (Weitling 1971, s. 175). O, kendisini kesin olarak ezilenlerin mücadelesinin bu tarihsel geleneğine bağlar ve ezilenlerin ezenlere karşı verdikleri mücadeleyi, içinde giderek kendi çıkarlarının daha fazla farkında olacakları bir öğrenme süreci olarak görür (Brandenburg 1977, s. 41).
Ezilenlerin evlerinde bulunan tek kitap olan İncil’e dayanarak, ezenlere karşı şiddet kullanımını savunan Weitling, ezilenlerin şiddet kullanımını yeni bir toplum yaratma yolunda kaçınılması mümkün olmayan bir zaruret olarak görür; ona göre “ezilenler kurtuluşlarının tarihini kanlarıyla yazacaklardır” (Weitling 1971, s. 156-157).
***
1) http://www.filmloverss.com/genc-karl-marx-le-jeune-karl-marx/
2) https://www.wsws.org/tr/articles/2017/06/03/marx-j03.html
3) https://www.evrensel.net/yazi/79108/genc-karl-marx-bir-baslangic
4) https://www.google.de/?gws_rd=ssl#q=genc+marx+filmi+devrimci+proletarya&spf=1501241510223
