Halepçe, sadece geçmişin yarası değil

Halepçe Katliamı
- Halepçe, sadece geçmişin bir yarası olarak değil, gelecekte benzer trajedilerin yaşanmaması için bir sembol olarak görülüyor.
Katliamın uluslararası alanda resmen soykırım olarak tanınmasını isteyen Halepçeliler, bu tarihi suçun yalnızca anılmasını değil, hukuki bir zeminde tam anlamıyla karşılık bulmasını talep ediyor. Faillerin yargılanmasının eksik ve yüzeysel kaldığına dikkat çeken Halepçe halkı, kendilerine yaşatılanların yeniden ele alınmasını ve sorumluların adalet önünde hesap vermesini istiyor.
Halepçe’de Saddam Hüseyin liderliğindeki BAAS rejiminin Kürt halkına karşı 16 Mart 1988’de kimyasal silahlarla gerçekleştirdiği katliamının üzerinden 37 yıl geçti. Halepçe, Kürdistan’ın yakın tarihinin en unutulmaz ve hesabı sorulmamış katliamı oldu.
Halepçe Katliamı’nın dün 37. yıldönümüydü. BAAS rejimi tarafından 16 Mart 1988’de gerçekleştirilen kimyasal saldırıda, çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere en az 5 bin kişi katledildi, 10 binden fazla kişi ise yaralandı ya da ömür boyu etkilerini taşıyacak hastalıklara yakalandı.
Katliama giden süreç
Halepçe Katliamı, BAAS rejiminin Kürtlere karşı yürüttüğü geniş çaplı saldırıların bir parçasıydı. 1980’lerde İran-Irak Savaşı şiddetlenirken Güney Kürdistan da savaşın önemli bir cephesi haline geldi. Saddam yönetimi, pêşmergelerin İran’la iş birliği yapmasını gerekçe göstererek Kürtlere yönelik baskılarını artırdı. Ali Hasan el-Mecid tarafından 1987’de yürütülen 'Enfal' sırasında binlerce köy haritadan silinirken on binlerce Kürt katledildi veya sürgüne zorlandı.
Kimyasal saldırı
Irak savaş uçakları 16 Mart 1988'de önce konvansiyonel bombalarla saldırı düzenledi. Halk sığınaklara çekildiğinde ise sarin, hardal gazı ve VX sinir gazı içeren kimyasal bombalar kente bırakıldı. Gazlar hızla yayılırken, kadınlar, çocuklar ve yaşlılar birkaç dakika içinde can verdi. Halepçe sokakları, kimyasal gazın yol açtığı toplu ölümlerle sessizliğe gömüldü.
Saldırı sonrası ve sessizlik
Katliamın ardından Saddam rejimi, delilleri yok etmek için harekete geçti. Cenazeler toplu mezarlara gömüldü, kent kısmen yıkıldı. Ne var ki uluslararası toplum bu saldırıya uzun bir süre sessiz kaldı. Batılı devletler, Saddam Hüseyin ile olan stratejik ve ekonomik ilişkilerini korumak adına katliamı görmezden geldi. Halepçe’de yaşanan trajedi, Kürt halkının sonraki adalet arayışının sembolü haline geldi.
Faillerin cezalandırılması
ABD'nin 2003'te Irak’ı işgal etmesiyle Saddam Hüseyin’in BAAS rejimi devrildi. Saddam ve bazı BAAS yetkilileri yargılandı, ancak Halepçe Katliamı mahkemede temel suçlamalardan biri olarak bile ele alınmadı. “Kimyasal Ali” olarak bilinen Ali Hasan el-Mecid, 2010’da idam edilse de saldırılarda rol alan diğer askeri ve sivil yetkililerin büyük bölümü cezasız kaldı.
Irak Yüksek Mahkemesi, 2010'da Halepçe Katliamı'nı resmen soykırım olarak tanıdı, ancak uluslararası düzeyde bu tanıma yeterli olmadı. Faillerin tam anlamıyla yargılanması ve cezalandırılması için yürütülen mücadele halen devam ediyor.
Irak hükümeti ise Halepçe katliamını 2012’de resmen “soykırım” olarak tanıdı, ancak faillerin yargılanması ve cezalandırılması konusunda etkin bir çaba göstermedi.
Halepçe’de kimyasal silah kullanımına destek verdiği iddia edilen yabancı şirketler ve ülkeler de sorumluluk almadı. Halk, bu suçun uluslararası alanda daha fazla gündeme getirilmesini ve yargı süreçlerinin yeniden canlandırılmasını talep ediyor.
Halkın sarılmayan yaraları
Halepçe’de kimyasal saldırısının etkileri günümüzde de devam ediyor. Birçok kişi solunum yolu hastalıkları, cilt hastalıkları ve kanser gibi hastalıklar nedeniyle hayatını kaybediyor ya da ciddi sağlık sorunlarıyla boğuşuyor. Bölgedeki sağlık hizmetleri ise yetersiz. Ekonomik olarak da Halepçe, yeterli yatırım ve kalkınma projelerinin olmaması nedeniyle göç veren bir kent konumunda. Halk, istihdam ve altyapı projelerinin artmasını talep ediyor.
Halepçe halkı, yıllardır adalet ve hakikat mücadelesini sürdürüyor. Katliamın uluslararası alanda resmen soykırım olarak tanınmasını isteyen Halepçeliler, bu tarihi suçun yalnızca anılmasını değil, hukuki bir zeminde tam anlamıyla karşılık bulmasını talep ediyor. Faillerin yargılanmasının eksik ve yüzeysel kaldığına dikkatleri çeken Halepçe halkı, kendilerine yaşatılanların yeniden ele alınmasını ve sorumluların adalet önünde hesap vermesini istiyor.
Katliamın ağır etkileri, Halepçe’de yaşamın her alanında hissedilmeye devam ediyor. Kimyasal saldırının yol açtığı sağlık sorunları nesiller boyunca süregelirken, halk sağlık, eğitim ve ekonomik kalkınma alanında daha fazla destek bekliyor. Halepçe’nin yaşadığı trajedinin, sadece bir anma konusu değil, aynı zamanda bir toplumsal iyileşme sürecine dönüşmesi gerektiği vurgulanıyor.
Aynı zamanda, kimyasal silah kullanımının bölgede tamamen yasaklanması ve benzer suçların bir daha asla tekrarlanmaması için uluslararası denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi gerektiğine dikkat çekiliyor. Halepçe, sadece geçmişin bir yarası olarak değil, gelecekte benzer trajedilerin yaşanmaması için bir sembol olarak görülüyor.
Kimyasal silah ve Kürdistan
Halepçe Katliamı, Kürt halkına karşı işlenen en büyük suçlardan biri olarak tarihe geçti, ancak Kürdistan’da kimyasal silah tehdidi bitmedi. Türk devleti Kürtlere karşı kimyasal silah kullanmayı sürdürüyor. Özellikle Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî kentlerinin işgali sırasında ve Medya Savunma Alanları’na saldırırken yoğun bir şekilde kimyasal silah kullandı. Kürt kamuoyu, bu tür saldırıların tekrarlanmaması için uluslararası toplumun daha aktif bir rol üstlenmesi ve denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi gerektiğini bir kez daha dile getiriyor. Halepçe, adaletin hala sağlanamadığı ama hafızalarda direnen bir şehir olarak adalet mücadelesine devam ediyor. HALEPÇE