Halkların ve inançların ortak yaşamı kazandırır
Demir ÇELİK yazdı —
- Mezopotamya ve Ortadoğu’nun kadim halkları ve inançları olarak hep beraber tarihsel hakikatlerimizden alacağımız güçle, demokratik ulus anlayışıyla hareket eder, ortak yaşamda buluşabilirsek hep beraber kazanmamız mümkündür.
Üçüncü paylaşım savaşının stratejisi kaos yaratmak, yaratılan kaosu yönetmek üzerinedir. Körfez savaşından önce devreye konulan bu strateji, daha çok Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Kafkasya’da yaşanmış, bugün de ağırlıklı olarak Ukrayna-Rusya arasında ve Suriye’de devam etmektedir. Farklı coğrafyalarda yaşanmakta olan Üçüncü Dünya Savaşı, çoklu kimliklerin ve çoklu kültürlerin inkarı ve katliamı üzerine kurulan ulus- devletlerin tekçi zihniyeti nedeniyle daha çok halkların ve inançların kıyımı ile sürüyor. Ulus- devletlerle devletsiz halklar arasındaki bu çelişkiyi emperyalist-kapitalist sistem fırsattan yararlanarak kendi lehine çevirmek istiyor. Ulus devletlerin tekçi zihniyetinin inkâr ve imha politikaları, halklar ve inançlar için yaşamı karabasana çevirdiği bu alanlarda kaosu yaratmak ve kaosu yönetmek emperyalist sistem için çok daha kolay olmaktadır. Ulus- devletlerin milliyetçi, dinci ve cinsiyetçi ideolojisi yetmezmiş gibi devlet dinlerine dönüşen Semavi Dinler'de bu kaosun oluşmasında büyük pay sahibidirler.
İktidar İslam’ın, halkların ve inançların hakikatini kabul etmek ve saygı göstermek yerine, onları ortadan kaldırılması gereken ‘kâfirler’ görmesi genelde devletli sistem, özelde de emperyalist sistem için büyük olanaklar sunmaktadır. Bu durumdan yaralanmak isteyen emperyalist-kapitalist sistem son elli yılda üç alanı örgütleyerek hegemonyasını sürdürmeye bakmıştır.
1- Daiş, El-Nusra, El Kaide çizgisi üzerinden radikal kesimleri örgütleyerek,
2- İhvan (Müslüman Kardeşler), bugün için HTŞ üzerinden orta sınıfı örgütleyerek,
3- Türk-Sünni İktidar İslam Çizgisi ile Fars-Şia İktidar İslam çizgisi üzerinden devletsiz halkları yedekleyerek hegemonyayı sürdürmektedir.
Son iki iktidarcı çizgi, İslam’ın farklı yorumu ve mezhebi olması üzerine bölge halklarına ve inançlarına yaklaşımlarında farklı anlayış ve yaklaşım içinde olsa da Kürdistan ve Kürt karşıtlığında ortak hareket etmektedirler. Kürdistan’ı sömürgeleştiren İktidar İslam’ın bu her iki bölgesel gücü çoğu zaman ve yerde birlikte hareket etmekte, inanç ve halklara kendi iktidarcı zihniyeti ile yaklaşmaktadır. Bin yıllardır Mezopotamya halklarına ve inançlarına dönük katliam ve yok etme politikalarını sürdüren Fars devlet geleneği ile son bin yıldır kadim coğrafyayı işgal eden Türkçü zihniyet yaşanan krizin en başta gelen sebebidirler.
Bu her iki bölgesel güç, yüzyıllardır devlet ve iktidar dışı halklara ve inançlara her tür zulmü uygulamakla kalmamış, onları kendi iktidarcı zihniyetlerinin ideolojik aygıtlarıyla başkalaştırmaktan da asla geri durmamışlardır. Bugün de bir yandan İran Mola rejimi, diğer yandan da Türk Sünni İktidar İslam çizgisi, biz Alevileri iki cepheden denetime almak, aklımızı çelmek ve bizleri kendi iktidarcı zihniyetlerine yedeklemeye çalışmaktadır.
Mola rejimi, medreselerde yetiştirdiği, Alevi dedesi dediği yüzlerce Alevi Pir’ini, Avrupa’da ve Kürdistan’da Alevileri Caferi mezhebinden olduklarına ikna etmenin çabası içindedir. Türkçü- İslam çizgisi ise Ocax Pirleri üzerinden ve kendisine bağlı kurdurttuğu Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı üzerinden, hem vakıf ve tarikatlar üzerinden, hem de MİT ve Saray Gladiosu üzerinden Alevilerin aklını çelmeye çalışıyor. Bin yıldır Ocax Pirlerine verdiği secereler ile Alevileri bir yandan Ehl-i Beyt soyundan geldiklerine, diğer yandan da Horasan’dan gelen Türk ve Türkmen boylarından olduklarına onları ikna etmekten asla geri durmamıştır. İtiraz eden, kendi hakikatini dile getirenleri ise katliam ve soykırımdan geçirmekten hiçbir beis görmemiştir. Türkçü İktidar İslam çizgisinin son yüzyılda onlarca kez sapkın, zındık ve kâfir diyerek katlettiği Alevilerin, her ne hikmetse bazen Türk, bazen asıl Müslüman olduklarını söylemektedirler. Türkçü İktidar İslam çizgisi diyaneti, siyaseti, istihbaratı, askeri ve sivil bürokrasisi devreye koyarak Alevileri kendi hakikatine yabancılaştırmış, başkalaşıma uğratmıştır.
Türkçü cumhuriyetin yüzüncü yılını, İstanbul’u işgalinin altıyüzüncü yılını, en nihayetin de Kürdistan’i işgalinin bininci yılını stratejik hedefler olarak önüne koyan Türk-İktidar İslam çizgisi, Alevileri potansiyel düşman görmektedir. Bu iktidar bloku, farklı etnisiden geniş ve büyük toplumsallığa sahip Alevileri topyekun ortadan kaldıramayacağını bildiğinden, onları nasıl başkalaştırıp kendi iktidarlarına yedekleyeceklerinin stratejisi ile hareket etmektedir. Kürtlere karşı yürüttüğü fiziki soykırımının bir benzerini Alevileri fiziki soykırımdan geçirmenin zorluklarını iyi bildiğinden şimdilik kültürel soykırımı devreye koymuştur. Kültürel soykırım sürecinde öncelikli olarak Alevilerin içine oynayarak sonuç almaya çalışmaktadır.
“Yol Bir Sürek Binbir” diyen Alevilerin demokratik, ekolojik ve özgürlükçü toplumsallığını dağıtmak, tekçi zihniyet için olmazsa olmazdır. Bugüne kadar Kürt’ten Alevi olmaz diyen bu inkarcı nahak zihniyet, şimdi de Arap Alevilerini ayrıksı ve parçalı tutarak Suriye’de direniş odaklarını dağıtmaya çalışmaktadır. Onların inanca yaklaşımlarındaki farklılıklarını fırsat bilip hassasiyetlerini kaşımakta, birlikte olmalarının önüne geçmekte, güçten düşürmeye çalışmaktadır. Arap Alevileri içine oynayarak onları birlikte mücadeleden alıkoyan bu inkarcı katliamcı zihniyet, Arap Alevilerinin Kürtler ile buluşmasına da, birlikte mücadelesine karşı da her tür kirli oyunu devreye koymakta, halkları ve inançları birbirınden uzak tutmanın hesabı içindedir. Meşru demokratik talep sahibi Kürtleri, ‘terörist’ yaftası yapıştırarak itibarsızlaştıran ve yalnızlaştıran bu inkarcı zihniyet, şimdi de Arap Alevilerini bir yandan kriminalize ederek yalnızlaştırıyor, diğer yandan da selefist çeteler üzerinden korku yayıyor, katliam yapıyor, Arap Alevi soykırımını devreye koymaya çalışıyor. ‘Yetmiş İki Milleti Bir Biliriz’ diyen toplumun çoklu kimliğini, çoklu kültürünü savunan Alevilerin ortak yaşam iddiasına tekçiliği dayatmakta, kendi mutlak iktidarını sürdürmeye bakmaktadır.
Savaştan ve kıyımlardan beslenen emperyalist- kapitalist sistem ile ulus- devletlerin, halkları ve inançları yok hükmünde gören, onları çatıştıran anlayışlarının yol açtığı büyük riskler ve büyük tehlikeler söz konusudur. İktidarcı devletli sistemin kâr ve çıkarı esas aldığı gerçeğini en çok devlet ve iktidar dışı kalmış biz halklar ve inançlar bilince çıkarmak durumundayız. Tekçiliğe, hiyerarşiye, sömürü ve tahakküme karşı halklar ve inançlar olarak ‘süreğin binbir’ olması gerçeğine uygun olarak özgünlüklerimizi koruyarak yan yana ve birlikte olmayı başarabilirsek tehlike ve riskleri bertaraf etmekle kalmaz, başarmış da oluruz.
Mezopotamya ve Ortadoğu’nun kadim halkları ve inançları olarak hep beraber tarihsel hakikatlerimizden alacağımız güçle, demokratik ulus anlayışıyla hareket eder, ortak yaşamda buluşabilirsek hep beraber kazanmamız mümkündür. Suriye’de Kürtler, Arap Aleviler, Asuri Süryaniler ve Ermeniler başta olmak üzere tüm devlet ve iktidar dışı halkların ve inançların Özgür ve Ortak Yaşam inşasında birlikte mücadeleleri, selefist cihadistlerin iktidarını engelleyen tek meşru ittifak gücü olup demokratik Suriye, demokratik Ortadoğu’nun en temel dinamikleridir.