HPG’nin açıklaması ve büyük tehlike 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Son yaşanan talihsiz çatışma eğer diyalogla Kürtler arası barışa dönüştürülemez ve gerilla ile KDP güçleri arasında topyekün bir savaşa dönüşürse; HPG güçleri zarar görecektir, ama asıl zararı KDP görecektir. 

ABD Başkanı Biden yönetimi küresel kapitalizm adına Rusya ve Çin’e karşı “yeni soğuk savaş” açacak. Çin ve Rus kapitalizmi Batı kapitalizmine henüz üstün gelmeden ve dünya hegemonyasını ele geçirmeden önce, NATO zirvesinde müzakere edilecek olan konu bu.

Hemen ifade etmek gerekirse, bu “yeni soğuk savaş”, Sovyetler Birliği’ne karşı yaşanan “eski soğuk savaş”la aynı kefeye konamaz. Eski soğuk savaş emperyalist ülkelerin sosyalist ülkeleri çöktürme savaşıydı. Yeni soğuk savaş ise küresel devler ve nükleer güçler arasında bir savaş olacak. Soğuk savaşı kim başlatırsa başlatsın bu savaşta bizim destekleyeceğimiz ve karşı çıkacağımız bir taraf yok. Soğuk savaşın karakteri dünya pazarlarında üstünlük elde etmek isteyen devletlerin arasındaki emperyalist rekabettir. Demokratik güçler bu savaşta aktif tarafsızlık, yani “üçüncü yolculuk” konumunda olmalı. “Pasif tarafsızlık” savaşanları “seyretme” tavrıdır. “Aktif tarafsızlık”, çatışanların arasındaki çelişkilerden insanlığın, ezilen halkların, kadınların ve ekolojik hayatın savunulması için yararlanarak mücadele etme tavrıdır.

NATO zirvesinde Biden yönetimi müttefiklerini bu savaşta birleştirmek için masaya otururken, Erdoğan “soğuk savaşa” katılma karşılığında kendi iktidarını garantiye almak ve Kürdistan’ın dört parçasında Birinci Dünya Savaşı sonrası dayatılan statükoyu yeniden kurmak için konuşacak. Bu iki hedef dışında NATO’nun kendisinden istediği her tavizi verecek.

Ancak, Erdoğan rejimi giderek NATO açısından “işe yaramaz” bir alet durumuna geldi.

Yeni soğuk savaş, başlangıçta müthiş bir ideolojik propaganda savaşı olacak. Biden yöntemi Rusya ve Çin’i “insan haklarını” çiğnemekle suçlayacak. “Eski soğuk savaştan” farklı olarak, günümüzün Çin’i ve Rusya’sı, Batı küresinde geçmişten varolan güçlü dostlara ve güçlü bir barış hareketine sahip değil. Sovyetler Birliği 2. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında başlayan Soğuk Savaşa karşı koyabildiyse, bunda Batılı komünist partilerinin ve barış severlerinin çok büyük rolü olmuştu. Buna karşılık ABD’nin ve Britanya’nın başını çektiği soğuk savaşta emperyalist cephenin asıl hedefi komünizmdi ve o nedenle bu savaşta dünyanın bütün diktatörlükleri ABD’nin yanındaydı, ABD de bunları var güçle destekliyordu.

Şimdi durum böyle değil. “Komünizm” umacısı gibi “demokrasilerle faşizmi” aynı cephede birleştirecek bir zamk yok. “İnsan hakları ve demokrasi” sloganıyla yürütülecek yeni soğuk savaşta Türk devletinin bugünkü “Pekergate” skandalıyla iyice açığa çıkan hali, onu “işe yaramaz” bir alet haline getirdi. Bu da Türk devletini soğuk savaşta kullanabilmenin tek şartının Erdoğansız bir Türkiye olduğu anlamına geliyor. Erdoğan artık başa dönemez. Rusya’ya ve Çin’e karşı ideolojik propaganda savaşında tek kelime bile edemez.

Dediğimiz gibi Erdoğan’ın “iktidarıma dokunma” talebi artık vereceği tavizler karşılığında elde edebileceği bir hedef olmaktan çıktı. İkinci talebine gelince. Kürdistan’ın dört parçasında 1. Dünya Savaşı sonrası çizilen statükoya dönüş talebinin kabulü karşılığında “ne isterseniz veririm” teslimiyeti de eski gücüne sahip değil. ABD ve Batı “PKK’yi tasfiye temelinde” Kürdistan’da var olmadan Rusya’ya karşı soğuk savaşta başarı elde edemez. Şimdi yaşanan gelişmelere bu pencereden bakmak gerekir.

Erdoğan NATO zirvesinde masaya “dört ülkenin”, Türkiye’nin, İran’ın, Irak’ın ve Suriye’nin “Kürdistansız Ortadoğu” ortak çıkarını koyacak. ABD’nin “PKK’yi tasfiye ederek Kürdistan’da var olma” politikasından bu amaçla yararlanmak da isteyecek. ABD ile TC’nin farkı “PKK’siz Kürdistan” ile “Kürdistansız Ortadoğu” arasındaki farktır. Birleştikleri nokta PKK’nin tasfiyesidir.

Güney Kürdistan yönetiminin tutumuna gelelim.

Bu bağlamda HPG’nin Metîna-Xabur Saha Komutanlığı çok kritik bir açıklama yaptı. KDP’nin gerilla güçlerine karşı başlattığı “muhasara” hareketinin tehlikeli sonuçlara yol açmak üzere olduğunu vurguladı.

“Tarihin bu önemli döneminde KDP tarafından geliştirilen bu girişim çok tehlikeli, Kürt güçleri arasında derin bir çatışmaya yol açabilecek bir girişimdir. Böyle bir şey bütün Kürtler ve Kürdistan ulusal davası için büyük bir zarar anlamına gelmektedir.”

Erdoğan rejimi soğuk savaşın eşiğinde, o savaş zirveye ulaştığı zaman hayata geçiremeyeceği amacına, yani “Kürdistansız Ortadoğu” statüsüne yeniden dönüş amacına büyük bir hızla yürüyor. Güney’de TC-PKK savaşını Kürtler arası bir savaşa dönüştürmek için attığı adımlar sonuç veriyor. HPG’nin açıklaması bu tehlikeyi bize haber veriyor. 

Son yaşanan talihsiz çatışma eğer diyalogla Kürtler arası barışa dönüştürülemez ve gerilla ile KDP güçleri arasında topyekün bir savaşa dönüşürse, devreye Irak merkezi yönetimi girmekte tereddüt bile etmeyecektir. Bu savaşta HPG güçleri zarar görecektir, ama asıl zararı KDP görecektir. Zayıflayacaktır ve savaşa Irak güçlerinin müdahale etmesine fırsat verecektir. İran ve Suriye hemen müdahale etmese bile Güney Kürdistan Türkiye ile Irak devleti arasına sıkışacak, Kerkük/Musal nasıl gittiyse Hewlêr de gidecektir. Saddam dönemindeki “statüye” dönülecektir. Böyle bir durumda Rojava da savunmasız kalacak, “PKK’siz Rojava” hayata geçirilecek, aynı zamanda ABD ordusu enkaza dönen Güney coğrafyasındaki varlığını devam ettirecektir. 

Türk devletinin varmak istediği ve ABD’yle yürüttüğü “teslim anlaşmasında” elde etmek istediği işte bu sonuçtur. 

Güney’de süren ve gerillanın kahramanca yürüttüğü savaş, Kürdistan’ın dört parçasında Kürt halkının hak ettiği statüye kavuşması savaşıdır. Bu savaşın bugün temel meselesi KDP’nin “intihar” anlamına gelen tutumdan vazgeçmesi ve kendi topraklarını işgalcilerden kurtarmaya çalışan HPG güçleriyle Peşmerge arasında dostluk ve kardeşliktir.

Ya içeride? Muhalefet bir fiskeyle yıkılacak olan faşist rejime karşı hala “parlamenter” gevezelikle vakit harcıyor. Erdoğan ve suç ortaklarını istifaya zorlamak için Meclis’ten çekildikleri anda, tüm partilerin ortak hükümeti ile erken seçimde rejim yıkılıp gider. Demokrasi ve barış gelir, onlar da halk refahını getirir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.