Krizden çıkmak için demokrasiden başka yol yok


‘Derin devleti tasfiye ettik, devlete yerleşen çeteleri temizleyeceğiz’ diyordu Erdoğan. Ancak Fethullahçılarla hangi zeminin üzerine oturduğunu anlaşılan tam kestiremedi. Ya da iktidar olmak, devleti ele geçirmek daha çekici geldi. Fethullahçıların yapılanmalarını ve etkinliklerini bilmemeleri imkansız. Devletin tüm bilgileri önlerine akıyordu. İstihbarat örgütleri ellerindeydi.
Biz onlar kadar bilgilere sahip değildik. Buna rağmen uzun süredir Fethullah hareketinin bilinen sivil bir hareket ve cemaate benzemediğini, bunun çok ötesinde birşeyler olduklarını ve yapılanmalarının açık ve bilinir olmadığını, bu açıdan da demokrasi açısından bir risk olduklarını çokca yazdık.
Fethullah hareketi uluslararası etkinlikleri olan, kapitalizme herhangi bir eleştirisi olmayan ve büyük bir insan ve ekonomik kaynağa kavuşan bir güç olmuştu. Ellerinde istedikleri gibi kullandıkları bir medya gücü toplanmıştı. Dershaneler ve öğrenci evleri, yurtlar aracılığıyla insan devşirmeye ve giderek kendisi için kadrolaştırmaya devam ettiler. Bu insanları bilinçli bir seçim ve politik hedeflerle devlet içine, bürokrasiye yerleştirdiler. Milli eğitime, polise ve adliyeye etkili biçimde yerleştiler. Bu herhangi bir sivil hareketin ve cemaatin çalışma ve örgütlenme tarzı olamazdı.
Devlet içinde paralel bir yapılanma ortaya çıktı. Son yolsuzluk operasyonları ve bakan çocuklarının tutuklanmasıyla bu yapılanmanın daha görülür olduğu, hükümetin de artık bunu açığa vurduğu biliniyor. Bilinen hiyerarşi dışında başka bir hiyerarşinin oluştuğu artık saklanamıyor. Fethullah direkt bir politikacı olarak Başbakana muhatap olmaya ve kitlesini, kadrolarını yönlendirmeye başladı. Bunu eskiden de yapıyordu ama şimdi daha açık meydana indi.
Polisteki kadroları bildikleri yani polisiye kafa ile hareket ettiler. Kaba bir iktidar kavgasının aracı oldular. Politikaya estetik ve incelik katamayacakları açıktı. En çok bildikleri tehdit, santaj, dinleme takip ve basına sızdırma vb yolunu seçtiler. Hocaları da politika da herşeyi mübah gören birisiydi. İktidar ve ele geçirme gözlerini köreltmişti. İnanılmaz bir hırs ve kendilerine güven içine girmişlerdi. Yeni nesil Fethullahçılar zorluk ve sıkıntı görmemişlerdi. Devlet ve bürokraside referans olacak kadar etkiliydiler ve tüm kapılar önlerinde açılıyordu. Böyle olunca oldukça hoyrat ve pervasız davrandılar.
Fethullah Gülen cemaatı, özellikle Kürt Hareketini ideolojik olarak kendilerine düşman gördüler ve tüm güçlerini, hükümeti ve devleti de kullanarak ezmeye çalıştılar. En son KCK operasyonlarında Fethullahçılar tüm birimleriyle, basınları başta olmak üzere bu opresayonların ne kadar doğru ve gerekli olduğunu, içeri atılanların suçlu olduğunu kamuoyuna anlatmaya çalıştılar. Adliyedeki kadrolarıyla da oldukça acımasız ve zalim davrandılar. Hala binlerce insan hapishanelerde. En önemlisi de adalet duygusunda büyük bir kırılmaya ve siyasi olarak da ortamın zehirlenmesine hizmet ettiler.
Fethullahçılar İmralı ile başlayan görüşme sürecini de itibarsızlaştırmaya ve etkisizleştirmeye çalıştılar. Nitekim hükümete ilk açık çelmeyi Oslo görüşmelerinden sonra yaptılar. Görüşmeleri basına yansıttılar ve MİT müşteşarını tutuklatmaya çalıştılar. İki gün önce Fethullah Gülen’in avukatı yaptığı bir açıklamada PKK için “dünyanın en kanlı terör örgütü…” tanımlamasını yapmıştı. Görüldüğü gibi Fethullah hareketi Kürt sorununda bir diyalog ve barışçıl çözümden yana durmamaktadır. Kürtlerle tekrar savaş ve çatışma doğal ki ek can ve mal kaybına yol açacak ve demokrasinin gerilemesine, yeni kaos ve belirsizliklere neden olacaktır.
Fethullahçılar için kaos, kan ve yıkımlar önemli değildir. Nitekim 1990’lerde Kürtlerin köyleri yakıldığında ve insanlar sorgusuz sualsız infaz edildiğinde Fethullahçılarin ses çıkardığını, itiraz ettiğini görmedik, duymadık. Onlar için önemli olan insan devşirme ve güç, iktidar odaklarına daha fazla yerleşmedir.
Fethullah Gülen hareketi Türkiye’de demokrasinin ilerlemesi ve reformlar için mücadele etmemektedir. Daha çok iktidar kavgasına gömülmüşlerlerdir. Bu kavga uğruna Kürtlerle yeniden bir savaşı ve çatışmayı da isteyecek durumdalar. Türkiye’de siyasi hayatı ve devlet düzenini kendi ihtiyaçlarına göre yeniden düzenleyecek ve dizayn edecek arayışlar içindeler.
AKP de Gülen hareketinin bu kadar etkinlik sağlamasından sorumludur. Şimdiye kadar yapılan haksızlıklara itiraz etmediler. KCK operasyonlarında Erdoğan açıktan sahip çıktı ve arkasında durduğunu söyledi. Yapılanlardan sadece Fethullahçıları sorumlu gösteremez. AKP Hükümeti kaos ve belirsizlik istemiyorsa hızla Kürt sorununun çözümü için harekete geçmeli ve demokrasi ipine sarılmalıdır. Demokrasi dışında başka bir çıkış yoktur.
