LİNÇ...

Bir kere daha linç güruhu sahnede! Nerede ise bütün TV ekranlarında, gazete manşetlerinde bu güruhtan birilerine rastlıyoruz.
Aynur Doğan yaptığı müzik ile dünyanın her yerinde alkışlanan, alkışlanacak güzel bir ses…
15 Temmuz 2011 tarihinde İstanbul Açık Hava Tiyatrosu’nda çıktığı sahnede Kürtçe şarkı söyledi. İzleyenler ile buluşmuş olmasının yarattığı gururu ve sevinci paylaşmak için yapmış olduğu zafer işareti ve Kürtçe şarkı nedeni ile linçe uğradı. İki yüz kişilik bir güruh tarafından şişeler fırlatıldı.
Dikkatimi çeken iki yüz kişilik bir güruhun 5 bin kişiyi susturmuş olması. Orada bulunan iki yüz kişilik güruhun dışındaki 5 bin kişi o gecenin mahcubiyetini yıllar boyu sırtlarında taşıyacaklar. Orda bulunanlar Aynur’un sahneyi terk etmek zorunda bırakılışı karşısında elleri kolları bağlı beklediler.
Ahmet Kaya linç edildiğinde Türkiye büyük utanç yaşadı. Kaya’yı kaybettik ve o gün Ahmet Kaya’yı linç eden güruha tavırsız kalan, onu linç edenler arasında bulunan birçok kişi özeleştiri yaptı. Bundan ötürü üzüntüsünü belirtti. Bir arpa yol almamış olacağız ki bu kez Aynur Doğan linçe maruz kaldı ve sahneyi terk etmek zorunda bırakıldı. Dün Ahmet Kaya “Kürtçe Klip yapacağım” dediği için linçe uğradı. Aynur Doğan’ın yaşadığı ile Ahmet Kaya’nın yaşadıkları arasında fark var mı?
Bir haftadır yaşananlar Türkiye Cumhuriyeti tarihinin kısa bir kesiti gibi…
Her şey dilde başlıyor.
Büyük gazetelerin büyük kalemşorları, büyük televizyonların büyük yorumcuları, patronları bir kere daha BDP’lilere, Kürtlere ve Kürt dostu liberal-demokrat ve sosyalistlere sözü nasıl söylemeleri gerektiğine dair baskı kuruyorlar. Her ağızdan Altan Tan, Sırrı Süreyya Önder, Şerafettin Elçi, Ahmet Türk ve Ertuğrul Kürkçü’ye söz söyleme mecburiyeti telkinleri ile sözü nasıl söylemeleri gerektiğine kadar psikolojik baskı yapılıyor. Bu kişilere Kürt siyasi hareketini eleştiri ve kınama çağrıları geldi, gelmeye devam ediyor. Yıllardır Kürt legal siyasi hareketine iktidar ve yandaşları tarafından sözü nasıl söylemeleri gerektiği telkin ve baskıları yapıldı, yapılıyor. İğneli, ötekileştiren ve efendilik taslayan bir dil var. Bu dil egemenin, faşistin dilidir. Bu güruhun dilidir. Bu güruh kendilerine mubah gördüğünü başkasına lütuf görenlerin dilidir. Kendileri farklı düşünebilir ve eleştirebilir; ama eleştirilemezler, farklı düşünülemez, her zaman en doğruyu onlar bilirler. Büyük linç budur. Bu Kürt legal siyasi hareketini ve dostlarının fikriyatını ve maneviyatını teslim alma girişidir. Saldırılara sessiz kalmak bu güruha cesaret veriyor.
Kimi aydınlar Kürtlerin neyi yapacağına ya da yapmayacağına karar veren efendinin dili ile konuşuyorlar. Egemenin dili ile konuşan aydın tavrı terk edilmeli.
BDP il ve ilçe binalarına Türkiye’nin birçok yerinde Ülkü Ocaklarının organize ettiği saldırılar tertipleniyor. Aynı tarihlerde Aydın’da Kürt işçiler daha önce defalarca olduğu gibi yine linç edilmek istendiler. Yıllar sonra ülkücüler yeniden sahnedeler. Ülkücü’lerin yeniden sokaklara dökülmeleri manidar. Sokaklarda, konser salonlarında ülkücüler devreye girerken TV ekranlarında, gazete manşetlerinde AKP ve iktidar yandaşları sahnedeler.
Tahammülsüzlük ölüme, ölüm tahammülsüzlüğe bu ise, öfke ve linç kültürüne götürüyor… Nefret dışlama ve yok sayma unsurları bu kültür ve kurumlardan temizlenmelidir. Savaşın ve nefretin dili yerine özgürlük, kardeşlik ve barış dili almalı.
Hep birlikte türküleri ve fikirleri değil; öfke ve milliyetçiliği susturalım ve bu linç güruhuna dur diyelim!
