Lorîn PÎROZ: Tek bedende çift yürek

Yine bir sonbahar havası sarmış doğayı. Doğa kış uykusuna hazırlanıyor. Artık dinlenme zamanı. Yeni başlangıçlara, yeni doğuşlara tanıklık için biraz dinlenmesi gerekiyor. Ağaçlar son yükünü de atmak üzere. Şimdi soyunarak eski örtüsünden yazın tüm yorgunluğunu gidermeye çalışıyor. Etrafımızdaki ceviz ağaçlarının dallarında kalan son yapraklar rüzgara inat direniyor. Yeşil, sarı ve turuncu karışımı yapraklar tam bir renk cümbüşü yaratmış. Dökülen yapraklar patikaları sarı bir örtü gibi süslemiş.
Ve tüm bunların ortasında yani bir doğa cennetinde bir gerilla kampı. Doğanın bir parçası olarak gerilla da kış hazırlıklarını yapıyor. Üstlenilecek yerler belirleniyor, kışlık temel ihtiyaçlar temin ediliyor. Harıl harıl bir çalışma atmosferi hakim. Hele de kadın arkadaşların kampı olunca neşesi, heyecanı eksik olmuyor. Çok moralli ve güleç yüzlü kadınlar karşılıyor bizi.
İçlerinde biri var ki, gülüşünde ayrı bir güzellik ve sadelik var. Adının Şîlan olduğunu öğrendiğimiz bu güzel gerilla, farkında olmadan kendine çekiyor insanı. Bir de esprileri, hoş sohbeti ve yaşamdaki hızlı temposuyla sürekli onun yanında olmaktan alamıyorsunuz kendinizi. Farkında olmadan bakıyorum, yine Şîlan'ın yanında toplanıvermişiz. Zira nerede ağız dolusu kahkaha sesleri yükselirse, bilin ki orda Şîlan var.
Burada olduğumuz zaman zarfında sürekli gülümseyen bu kadını, gecenin bir vaktinde çok farklı buldum. Gözlerinde hüzün, bakışlarında özlem ve dudaklarında kısık sesle söylediği bir türkü vardı. Zaman zaman derin iç çekişleri, Şîlan’ın bize yansıyandan daha farklı bir iç dünyası olduğunu gösteriyordu.
Yanına gidip neyi olduğunu sorduğumda, bugün doğum gününün olduğunu söyledi. Önce "Oh be, bir şey yokmuş" diye ferahlayacaktım ki, sonrasında duyduklarım boğazımı düğümledi.
Ve Şîlan ile birlikte onun 22 yıllık yaşam hikayesine doğru yol aldım. O gece Şîlan 22 yaşına bastı tek başına. Çünkü Şîlan’ın ikiz kardeşi Xebat, doğum gününden bir ay önce Rojava Direnişi'nde şehit düşmüştü. Bu Şîlan’ın Xebat’sız ilk doğum günüydü.
Şîlan, ikizi Xebat'tan bahsederken hiç ağlamadı, hatta onunla yaşadıklarını anlatırken, sanki o günler gözlerinin önünde canlanıyormuş gibi, etrafında kimse yokmuş ve Xebat tam karşısında duruyormuş gibi gülümsüyordu. Mimikleriyle yansıtmamaya çalışsa da, acı bir hüzün çökmüştü gözlerine. Sonra onu yakından tanımak ve kim olduğunu öğrenme merakıyla yalnız kalacağımız bir ortamı ve biraz olsun acısının hafiflemesini bekledim.
Birkaç gün sonra turuncu sumak ağaçlarının ve sararmış otların arasında odun toplarken yakaladım Şîlan’ı.
Şîlan, Doğu Kürdistan’ın Salmas kentinde doğmuş, eski ismiyle tarihi Şapur şehri. Babası Acem, annesi ise Kürt. Doğu Kürdistan farklı uluslar, mezhepler, dinler, cemaatlere sahip tam bir kültürler mozaiğidir. Salmas da bu mozaiğin küçük bir versiyonu. Doğu’daki Acemler genelde Şia'dır. Ancak bunlardan bazıları Sünni Kürtlerle uzun süre iç içe yaşadıklarından ve yoğun etkileşimden kaynaklı Sünnileşmişler. Doğu'da bunlar için 'kuresünni' denilir ve çoğunlukla Kürtçeyi ana dilleri gibi bilirler. Şîlan’ın babası da Kürtçeyi ana dilinden daha iyi biliyormuş. Bundan dolayı evde yalnızca Kürtçe konuşulurmuş.
Ailesi yurtsever olan Şîlan, daha çocuk yaşta gerillalarla tanışır. 10 kardeşin en küçükleridir Şîlan ve Xebat. Yaşamları boyu hiç ayrılmamaya söz veren kardeşler, ilk yol ayrımını İran rejiminin okullarında yaşarlar. Çünkü İslami rejimde çocuk bile olsalar, kadın ve erkeklerin aynı mekanı paylaşması yasak. Bundan dolayı kız ve erkek öğrencilerin okulları ayrı ayrıdır. Onlar için daha doğar doğmaz insanlar, kadın ve erkektir ve bu rollere göre büyümek zorundadır.
Sistemin tüm dayatmalarına rağmen onlar hiç ayrılmazlar. Okul çıkışlarını sabırsızlıkla bekleyen kardeşler, iki bedene sığmış tek bir ruh gibidirler ve tüm zamanlarını birlikte geçirmek için fırsat kollarlar. “Xebat’ın hep yaşından, olgun duruşundan kaynaklı fazla oyun oynamazdık” diyor ve ekliyor Şilan: “Ancak evdeki tüm işleri birlikte yapar, birlikte ders çalışırdık. Gerilla arkadaşların gelişiyle evde konuşulan konular da değişirdi. Xebat'la sohbetlerimiz de bu eksende olurdu”.
Doğu Kürdistan’da PJAK’ın ilan edilmesinden sonra gerillalarla daha sık görüşen Xebat, 2007 yılında artık sistemin baskılarına ve zorbalıklarına daha fazla tahammül edemeyerek özgürlük dağlarının yolunu tutar. Katılım kararını Şîlan’a söylemek ister ancak kız kardeşinin kabul etmeyeceğini düşündüğünden, onun için bir not bırakarak evden çıkar. Xebat'tan sonra Şîlan hastalanır. Hep bir parçasını kaybetmiş gibi hisseden Şîlan, bir yıl sonra katılım kararı alır. Ailesine Xebat’ın yolunun takipçisi olacağını açıklar. Ve 2008 yılında dağa gelir.
Bu aynı zamanda İran rejimin halka yaşam alanı bırakmadığı bir dönemdir. PJAK’a dönük yoğun saldırıların ve tutuklanmaların olduğu bu süreçte, birçok akrabası da özgürlük mücadelesine katılır. Dağlarda hep Xebat’ı görme hayaliyle yaşayan Şîlan, ona not yazar ve katıldığını iletir. Daha sonra İran rejiminin 5 Kürt aktivisti idam etmesiyle birlikte yeniden başlayan saldırıları, Güney Kürdistan’a dönük işgal operasyonlarıyla yoğunlaşır.
Bu dönemde Qendîl direnişine katılan Şîlan ve Xebat farklı cephelerde oldukları için birbirini göremez, ancak arkadaşlar üzerinden sürekli haberleşirler. Bu direnişe doçkacı olarak katılan Şîlan, bir çatışma esnasında kafasından yaralanır. Arkadaşlara sürekli Şîlan’ı soran Xebat, ona bir şey olduğunu hissettiğini söyler, ancak etkilenmesin diye arkadaşları tedaviden dönen kızkardeşinin söylemesinin daha uygun olacağını düşünerek ona Şîlan’ın yaralandığını söylemezler. Tedavi uzun sürünce, Xebat’ın düzenlemesi olur ve yine karşılaşamazlar. Ancak Şîlan ona mektup yazıp yaralandığını, ancak durumunun iyi olduğunu yazar. Aldığı cevapta kardeşinin, zaten bunu bildiğini, hissettiğini yazar ve ona bir mendil ve kolye gönderir. Xebat insanlığın beşiği Cûdî Dağı'nın zümrüt yeşili, parlak ve kolay şekil alan özel bir taşına kendisinin ve ikizinin ismini yazar ve hediye olarak Şîlan’a gönderir.
Ve daha sonra Rojava Kürdistan’ında başlayan devrim sürecine katılmak için Serêkaniyê'ye gider. Bu dönemde Kuzey Kürdistan’da devrimci halk savaşı başlar ve birçok Kürt genci gibi Doğulu gençler de bu direnişin bir parçası olur. Direniş dalga dalga yükselir ve birçok bölge gerillanın denetimine geçer. Bu sırada Şîlan’ın iki kuzeni şehit düşer.
İkizi ve diğer kuzeni ise Rojava direnişinde yaşadıklarını ve heyecanını bir not ile kendisiyle paylaşır. Bir Ekim gününde Şîlan, El Nusra çetelerinin Serêkaniyê'ye saldırdığını ve çatışmaların yoğunlaştığını duyar. Aynı akşam ise Xebat'ın bu direnişte şehit düştüğünü öğrenir.
Şîlan, Xebat’ın gönderdiği Cûdî taşını hep cebinde taşır ve özlemini böyle gidermeye çalışır. Doğum gününün akşamında yeniden taşını çıkarıp bakmak ister, ancak o gün taşını kaybetmiş olduğunu fark eder. "En çok bu olay beni üzdü" diye anlattı, odun toplarken yakaladığım Şîlan. “Sanki Xebat’ı yeniden kaybetmişim gibi hissettim. O taş ondan bana kalan tek hatıraydı. Çünkü dağa geldikten sonra hiç görüşemedik” dedi gözlerini benden kaçırarak.
Xebat’ın şehadetinden sonra Şîlan, işlediği mendilini bir arkadaşına vererek, onu Rojava’ya, kardeşinin mezar taşına bağlaması için gönderir.
Xebat şehit düşeli bir ay olmuştu. Doğum gününe kadar onun özgürlük mücadelesinde bu kadar bedel verdiğinden haberimiz yoktu. Katılımı, coşkusu, moraliyle Şîlan tüm kampın gözbebeğiydi. Şimdi tek isteğinin, kardeşinin amaçlarına sahip çıkmak ve mücadelesini başarıya götürmek için elinden geleni yapmak olduğunu söylüyor. Bir zamanlar onlar iki bedende tek ruh gibiydiler, şimdi ise Şîlan tek bedende iki ruhu taşıyor. Ve özgürlük mücadelesindeki yürüyüşüne büyük bir azim ve kararlılıkla devam ediyor, gözlerindeki ışıltıyı büyüterek...
