Mahir, Deniz, Kaypakkaya, kesintisiz devrim ve Bülent Uluer

Haberleri —


Ruhi KARADAÐ


Hepimizin içindeki bağımsızlık ve özgürlük direnişine önderlik etmiş bir dava adamına sarılmak ve selam vermek için Karacaahmet mezarlığına doğru yola koyuluyoruz. İçimiz buruk ve öfkeliyiz. Göz ferimiz, sanki kızıla çalan gökkuşağı. Kavgamız; devrim ve sosyalizm.

Yol boyunca herkesin yakasında Bülent abinin fotoğrafı asılı. Sanki herkes birbirini yıllardır tanıyor. Kiminle göz göze gelsen ısınıyorsun. Bugün, bir araya gelmenin bir arada olmanın başka bir anlamı var. 

Çoğunun birbirini uzun süredir görmediği/göremediği bu insanlar, ne kadar da birbirlerine yakın. Ateş gibi sımsıcak. Sanki burada herkes bir aile. Yaşlısı, genci, kadını, erkeği… Aynı türküyü, aynı marşı söyleyerek yürüyor. Kalabalık büyüyor, koro hep beraber;

Yaşasın Devrim! 

Yaşasın Dev-Genç!

Mahir, Hüseyin, Ulaş kurtuluşa kadar savaş!

Sesleriyle dalga dalga çoğalarak bağırıyor.

***

Son olarak burada 68 kuşağının büyük önderlerinden Sinan Cemgil’in yoldaşı Şirin Cemgil’in cenazesinde bu kadar dava/direniş insanını bir arada görmüştüm. Yurt dışında hayatını kaybeden Şirin Cemgil, Sinan’ın yanına defnedilmişti. Ferhat ile Şirin kıskana dursun… 

Aynı mezar taşı başına Şirin Cemgil’in de adı yazılmıştı.  Babasını göremeyen Taylan, annesini babasına teslim ederken mezar başından bir türlü ayrılamamıştı. Hepimizin boğazına zincir vurulmuştu sanki. Tarih bir kez daha utanmıştı.

Sinan ve Şirin’in anıt mezarı Bülent abinin musalla taşına yatırılmış bedenine o kadar yakındı ki kim bilir belki onlar bizden önce duymuştur Bülent abinin gidişini. 

Birbirlerini sesiz sedasız izliyorlardır.

Birbirlerini sımsıkı kucaklaşmışlardır. 

Belki de sohbet çoktan başlamıştır. Kim bilir…

***

Bülent abinin hafızalarımıza kazılmış karizmatik bıyıklarının altında gülümseyen fotoğrafı duruyor karşımızda. Ayak ve başucunda ellerinde kızıl bayraklı gençler saygı duruşunda ve Dev-Genç bayrağına sarılı katafalk karşılıyor gelenleri. 

Anne-baba, oğul ve torun üç kuşak bir arada katafalkın etrafında tur atıyor. Oğul marş söylüyor, anne gözyaşını tutamadan fotoğraf karşısında ağlamaya başlıyor.

Kızıl yıldızlı kasketiyle kır saçıl devrimci sol elini kaldırarak şiir okuyor.

Bir grup kadın, kalabalığı yararak katafalka yaklaşıyor. Bir çocuğu sever gibi tabutu okşamaya başlıyorlar. Kimi mırıldanıyor, kimi yüksek sesle yoldaşları Bülent’le konuşuyor.

Zaman ilerledikçe dört bir yanımız devrimcilerle sarmalanıyor. 

Ak saçlı dava arkadaşları komünistler katafalkın başından bir türlü ayrılmıyorlar, ayrılamıyorlar. Koca çınarlar sessiz, yorgun ve solgun. 

Kimi yılardır birbirini görmemiş, görememiş. Hüzün içinde özlemlerini gideriyorlar. 

Türkiye sol hareketi bir arada. Çerkez’i, Laz’ı, Arap’ı, Kürt’ü, Türk’ü… 

Türkiye sosyalist tarihi canlı canlı bir kez daha gülümsüyor faşizme inat.

 Tarihe bir dip not daha düşüyor yaşanan tüm baskılara inat.

***

Sol bileşenlerin temsilcileri alana girdikçe sloganlar ve marşlar daha da yükseliyor. 

Sendika ve dernek temsilcilerinin gelişinden sonra milletvekilleri de yerlerini alıyor.  

Tabutun başında HDP Sözcüsü Osman Baydemir, ÖDP Başkanı Alper Taş ve diğer sol parti temsilcileri var. 

12 Eylül faşist askeri darbesinin hemen sonrasında vur emri verilen beş kişidenbiri olan Bülent abinin yanıbaşında herkes.  

Bir diğer 78 kuşağı grup, ”gidenlerin yerini nasıl ve kim dolduracak?” diye üzüntülerini ve endişelerini yüksek sesle dile getiriyor. Hangi grubu dinlesen, özlenesi güzel günler, adalet, özgürlük ve barış sözcükleri duyuluyor.

En çok konuşulanlarsa zindan direnişleri, mahpusluklar ve Bülent abinin, yüzbinleri peşinden sürüklemesi.  

Her yanımız direniş ve eylem günlüğü gibi…

Kitlelerin diline ve gücüne hâkim olan bu dava adamı, yine kitleleri bir araya getiriyor. 

Ve uyarıyor!

 ***

Dava arkadaşları, yoldaşları DEV-GENÇ bayrağına sarılı cenazeyi elden ele, marşlar eşliğinde son yolcuğa doğru uğurluyor. 

Gözyaşlarına, sloganlar eşlik ediyor.

Dillerde, “devrimciler ölür devrimler sürer “düsturu.

Yürüyüş korteji bir anda eylem alanına dönüyor. Bülent abiye elbette eylem yakışır.

Eller havada, yürekler tek ses.

Omuz omuza düşüyoruz yola, omuzlarda direniş ve bir devrin sembolü.

Eller kenetli, ayaklar melodi.

Mavi gök ve güneş.

Beyaz papatyalar, kelebek kanadında özgürlük.

Karanfiller. 

Tabuta düşen her çiçek bin nefes.

***

Karacaahmet mezarlığı, Türkiye’nin en büyük, dünyanın sayılı mezarlıklarındandır. 

 Şiirlerden türkülere, türkülerden marşlara bir uçtan diğer uca dalga dalga yürüyoruz. 

Tekerlekli sandalyesi ile en önde giden Bülent abinin yoldaşı, arkadaşların yardımıyla yüksekçe bir yere çıkarılıyor ve elleriyle topladığı çiçekleri tabutun üzerine serpiyor. 

Bastonunu yanındaki torununa veren devrimci dede, genç bir delikanlı gibi son kez tabutun altına giriyor. 

İki eli ile yapışıyor dava arkadaşına son kez. 

“Kaç kez ölümü yendik, kaç kez ölüm diz çöktü önümüzde, bir bilen var mı Bülent!” diye bağırıyor.

Herkes duydu. 

Herkes vuruldu.

Evet, bu kaçıncı ölüm, bir bilen var mı? 

Kaç kez ölümle burun buruna geldi?

Kaç kez pusulardan kurtuldu?

Kaç kez faşizmin kılıcını eğdi?

Kaç kez celladın yüzüne tükürdü?

Kaç kez ölüme güldü?

Kim bilir?

Bilen varsa konuşsun!

***

Devrimci olmak zor iş.

Yaşamak için, her daim direneceksin.

Özgürlüğe sevdalanacaksın.

Ölüme güleceksin, ölümüne yürüyeceksin.

Tanımadığın, bilmediğin milyonlar için yola koyulacaksın.

 Barış için sırılsıklam ıslanacaksın. 

Cenazeye katılanların birçoğu, hepimiz için bedel ödedi ve ödemeye devam ediyor.

Kimi ömrünün en az 5-10 yılını mahpuslukta geçirmiş.

Kimi sürgünden henüz dönmüş.

Kimi işkence tezgâhlarından geçmiş.

Kime dokunsan, ölüme gülüp geçiyor…

Yaşanan bunca acıya, bunca emeğe dokunmak için daha ne bekliyoruz. 

***

Mezar başında toplanıyoruz.

Cenaze omuzlardan bir türlü yere indirilmek istenmiyor.

Bayrak yavaşça toplanıyor. 

Önce dava arkadaşları öne alınıyor, sonra ailesi.

Çünkü devrimcinin ailesi, onunla yürüyen, onunla direnen, onunla yaşayan ve onlara inanan herkestir.

Bir kapak açılacak, diğer bir kapak kapanacak. İşte bu en zoru. Dayanılmaz…

Hıçkırık sesleri, gözyaşlarına karışıyor.

Şiirler arka arkaya sıralanıyor.

Kimi küreklere asılıyor, kimi elleriyle toprak atıyor. 

Ve sessizlik. Çıt yok.

Çok sevdiği, asla ayrılmak istemediği ve ölümüne inandığı kitlenin karşısına bu kez, kasete alınmış sesiyle hoparlörde devrimci-sosyalist-komünist önder Bülent Uluer;” Mahir, Deniz, Kaypakkaya ve kesintisiz devrim” diye başlıyor konuşmasına. Ses dalga dalga yayılıyor…

Uğurlananın, adı mezar taşında, kendi insanların gönlünde kalır.

Bülent abi,

Yolun açık olsun…

Yıldızlar yoldaşın

Devrin daim olsun…

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.