Muş’un Gezi Yaylası, Şırnak’ın Kabataş Mahallesi

Haberleri —

Ulusal çaptaki en az 10 gazete ile 10 televizyon kanalı, sayısını herhalde kimsenin bilmediği kadar internet sitesinin sahipliği bizzat sizde veya üyelerinizde ise ve en az sizinkiler kadar size yakın gazete ve televizyonların olduğu bir medya sektörü de halihazırda mevcutsa istediğiniz her türlü “gerçeği” yaratabilir veya verili gerçekle photoshop’ta oynar gibi oynayabilirsiniz. AKP yönetimi demokrasi, basın-ifade özgürlüğü kavramlarını içselleştirmemiş veya zaten bağımsız medya deneyimlerinden uzak kalmış her ülke ve iktidarda olduğu gibi buna inanıyor. Ancak yine benzerleri gibi, belki bir süre bu malvarlığının keyfini çıkarsa da bir türlü başarılı olamıyor, ne yeni gerçek üretebiliyor ne de mevcut gerçekle oynayabiliyor. 




Nadir gelişme



Gezi ayaklanmasının en gözle görülür, uzun zaman da etkilerini gösterecek başarılarından biri bu yönde oldu, toplumun geniş kesimlerinde “Türk” medyasına dair hem çok ciddi bir aydınlanma yarattı hem de bu medyayı geçmişi hatırlansa, şimdisi gözden geçirilse kolay kolay beklenmeyecek ciddi yüzleşmelere zorladı. AKP’yi destekleyen medyada artık neredeyse spor yazarlarının dahi “gördüm ve oldu” diye yazacak olduğu Kabataş yalanının onca çabaya, onca gazete ve televizyona rağmen tutmuyor olması, her seferinde yeni bir doğruyla güçsüzleşmesi Gezi direnci, bilinci sayesinde mümkün oldu. Bu olmasa, Hürriyet gibi bir gazetenin okur temsilcisinin kalkıp yazarını (İsmet Berkan) özeleştiriye ve özür dilemeye, yazarın da her ne kadar neden ve ne karşılığında yaptığını kendine saklasa da yazdıkları nedeniyle özür dilemesi için bir-iki kuşak daha beklememiz gerekecekti. Bu ve benzeri örnekler, ne medyanın iktidarı ne de okur-izleyicinin medyayı denetleme kültürünün olduğu Türkiye için paha biçilmez gelişmeler. 

Gezi süreci, milyonlarca sıradan insana iktidar ve medyasının istediği zaman gerçeklerle nasıl oynayabildiğini, yeni gerçekleri nasıl yaratabildiğini birçok acı örneğiyle birlikte çıplak şekilde gösterdi. Zaten bu acımasızlık nedeniyleydi ki insanlar iktidardan adalet istedikleri kadar medyasından da hakkaniyet bekledi. 




Yeniden eski medya izleyicisine


Bu sürecin ümit verici tarafı bu iken bir de hayal kırıklığı yaratan tarafı var. İnsanlar Haziran 2013’te onca protestolarına, polisin onca şiddetine rağmen yaşadıklarının ya haber olmadığını ya da tersyüz edilerek sunulduğunu gördüklerinde biraz da mahcubiyetle Kürt arkadaşlarına “sizi şimdi daha iyi anlayabiliyoruz” demeye başladı. Çünkü Kürtler, Gezi’dekilere her seferinde “sizin şimdi yaşadığınızı biz 100 yıldır yaşıyoruz” diye hatırlatıyordu. Ancak ne bu birbirini anlama çabası ne de Türk medyasının Kürtlere yönelik haberciliğine dair farkındalık ileriye taşındı. Medyada Kürtlere yönelik dezenformasyon 20 yıl önceki yoğunluk nasılsa aynı şekilde devam etti. İstanbul, İzmir, Eskişehir’de bu haberciliğe karşı duyarsızlık da 20 yıl önceki halinden değişiklik göstermeden sürdü. Kabataş’ta deri eldivenli, yarı çıplak gençlerin başörtülü bir kadına saldırmadığını haklı olarak kanıtlamaya çalışan, bu yönde yayın yapan gazete ve gazetecileri sorgulayan bilinç, Kürt çocuklarını şiddet fetişisti, Kürt siyasetçileri barış karşıtı, Kürt örgütlerini terörist gösteren yayınlara isyan etmedi, aynı kanıksama ve ruhsuzlukla ya bu yayınlara inanmayı sürdürdü ya da üstünde duracak değerde görmedi. 
Oysa Kabataş yalanı nasıl ki Muş’taki köylüyü bile etkiliyor, ona zarar veriyorsa, Şırnaklı çocuk hakkındaki yalan da Bursalı çocukları vuruyor, hedef haline getiriyordu. Uğur Kaymaz’ı terörist diye öldüren devlet, ondan 10 yıl sonra Berkin Elvan’ı çapulcu diye katletti. Uğur Kaymaz’ın öldürülmesini manşet yapmayan, ölümünü sorgulamayan gazeteler, haber kanalları Berkin Elvan’ı da istisna saymadı. 

Kabataş ve Gezi hakkındaki iktidar yalanlarının her seferinde duvara toslaması, onca imkana rağmen bunların bir türlü iktidarın istediği “gerçeklere” dönüşemiyor olması Türkiye’deki herkes için umut verici. İktidar denetimindeki medyayı kontrol eden güçlü/bilinçli bir okur-izler kitlenin varlığı buna hiç alışık olmayan geleneksel Türk medyasını da ister istemez dönüşüme uğratmaya başlayacaktır. Çünkü Türkiye’deki her gazeteci veya adayı bir gün Kabataş haberini yazanlar gibi anılmama kaygısıyla bile daha dikkatli bir habercilik yapacaktır. Ve her iktidar da toplumdaki güvenirliğini sarsma riskine karşı daha dikkatli yalan üretecektir. 




OHAL’in Kabataş’ları



Ancak Gezi protestocuları veya Türkiye’nin batısının bu büyük deneyime rağmen Kürtlere dair haberlere karşı duyarsızlığı gibi, umut verici olmayan bir başka husus var. O da ne yazık ki yine Kürtlerdeki kanıksamışlık. Yüzyıllık kültür/medya politikaları her birimizi öyle bir noktaya getirmiş ki bir gazete veya televizyonda yalan haber görmediğimizde o yayın kuruluşuna karşı müteşekkir hissedebiliyoruz. Çünkü aslında hakkımızda doğru haber yapmalarının kendisi bir haber bizim için. Zaten bu nedenle ki, cüzi düzeyde bir hak haberciliği yapan, Kürtlerin dertlerini de bu yayınlara taşıyanları abartılı şekillerde el üstünde tutuyoruz. 
Türk medyasının Kürtleri zaten sorunlu şekilde yansıtacağına dair tarihi deneyimlerimiz, böylece şekillenmiş kabullerimiz bizi bu medyadan fiziki-manevi her yönden uzaklaştırmış. O nedenle bir gün herhangi bir medya kuruluşunun kapısına gidip “neden böyle yapıyorsunuz” deme gereği görmüyoruz. Oysa bu medyanın bizzat tüketicisi olduğumuz için bile kendilerinden doğru haber yazmalarını, bizi yamuk-yumuk göstermemelerini isteme hakkımız var. Kürtler onyıllardır bunu güçlü şekilde yapmadığı, yapamadığı için 80’lerin, 90’ların, 2000’lerin sayısız Kabataş habercisi etrafta itibarlarına herhangi bir şekilde halel de gelmemiş şekilde dolaşmayı sürdürüyor. Ne en ufak bir özeleştiri ne en ufak bir yüzleşme ihtiyacı duyarak. Böyle olmasaydı Hürriyet’ten Anadolu Ajansı’na, TRT’den Zaman gazetesine Kürtlere dair binlerce Kabataş öyküsü hala doğrulanmayı bekliyor olmayacaktı. 


paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.