Ovadan dağa akan yürek - Eylem XELÎKAN

Haberleri —

Kimi canlar büyüdükçe özlemle yeşertirken düş filizlerini, kimi daha ilk nefeste, emdiği ilk damla sütte hasreti, ülkeye özlemi ve sevdayı çeker içine. Düşleri, sürgün kalır kimilerinin. Bedenleriyle bir göç değildir yalnız bir diyardan bir diyara gidenlerin hikayesi. Hayalleri, düşleri, umutları sürmek ister cellat, alıp toprağından koparırken seni yalnız saçlarından, kollarından tutarak sürüklemez, en ücra kıyıda da olsa bir özgürlük hayalin varsa şayet, pençelerini hayaline kavuşturur da öyle sürükler seni. Bilir ki et ve tırnak gibidir benlik ve düşler. Biri, ancak bir diğerinden koparılınca anlam yitirilir. Bu yüzden benliğini yok etmek için düşlerine saldırır cellat, sevdana, umuduna saldırır; yüreğini sürgün kılar. Ve sürgün yürekli yiğit, uzakları yine düşlerinde büyüttüğü ülkenin güzelliğiyle, sevdasıyla yakın kılar.

Dağların baharla buluşmasını izlediniz mi hiç? Ya da ağaçların çiçeklerle süslenmesini? Buz gibi nehirlerin doğayı beslemesine şahit oldunuz mu? Dağla ovanın birleşmesine tanık oldunuz mu? Bunların bir parçasıdır dağla buluşan ovalı insanlar. Bu güzelliklerin en büyük şahidi… Bir gerillayı ateşin etrafında sohbete dalmış, çayını yudumlarken izlemenin hazzını ve mutluluğu yaşadınız mı? Alevler dans ederken düşlere dalar gerillalar. Yaşamlarının bir parçasıdır yeniden doğuşun türküsü olan ateş. Umudun yolcusu ve yeni bir yaşamın sevdalısıdır onlar. Yolları zorda olsa, yükleri ağırda olsa asla vazgeçmezler bu yoldan. Öyle ya bu onların gerçeğe yürüyüşüdür. Asidir bu dağlar, hırçındır ama bir o kadar da şefkatli… Yoldaşlığın, bağlılığın ve fedakarlığın adıdır dağ yaşamı. Savaşa inat, düşmana inat direnişi nakşeder dağlılar yaşamın her yerine. Umuda doğru yol alırken dağlılar onları bir gün Güneşle buluşturacağını bilirler zamanın. Gözlerinde yeniyi yaratmanın heyecanı ile yaşarlar. Yürekleri coşkun akan seldir. Bu dağ yaşamıyla bütünleşmiş gerillalardan biriydi Alişer Xelîkan.

Benlik sürgün düş özgürlük

Cellât üç yüz yıl öncesinden boyun eğmeyen halkı “bir daha uğrunda isyan edeceğin toprakların bile olmayacak” dercesine söküp almıştır onu ülkeden. İskan (Yerleştirme, mesken kıldırma) adı altında geliştirdiği politika ile Osmanlı Devleti Şexbizin(Van), Canbeg (Amed, Urfa, Malatya) ve Reşwan(Adıyaman) aşiretlerini yol güzergahlarında farklı farklı yerlerde dağıtıp, kimilerini bataklıklarda katlederek, kimilerini de yol güzergahlarında vilayetlere dağıtarak sürgün etmiştir. Şexbizinler Ankara- Haymana, Polatlı’da iskan edilirken, Canbegler zamanla asimilasyonla erimelerinin resminin misali olan Konya Cihanbeyli(Canbeg-Canbey-Cihanbeg-Cihanbey)’ye, Reşwanlar kendi aralarında parçalanmışlığın resmi Xelîkan, Celîkan, Bilikan, Sewîkan, Qemaran, olarak Kırşehir, Ankara, Kayseri ve Konya-Kulu’da iskan edilir. Dil korunur, kültür korunup tarihe böyle aksa da sürgün Kürt, günden güne erimekte ve tarihinin uzağında kalarak gerçeğini kaybetmektedir. Sürgün, cellâdın ilk eğilimidir ve ardından sürgün Kürt’ün benliğini ruhundan sürmenin gayreti ile savaşır onunla. Fakat öyle büyük ve öyle derindir ki kimi benlikler, sevdalar; sen onun düşlerini, düşüncelerini, Kürt güzelliğini asla söküp alamazsın, ruhundan koparamazsın aşkı. Üç yüz yıl da geçmişse aradan yine de özlemlerinin peşinden gidecektir fedai.

Sürgün yürekli yiğit yoldaş Alişer Xelîkan (Mehmet Korkmaz), 1973 yılında Konya’nın Cihanbeyli (Qazze)’de dünyaya gelir. İlk nefesinin değdiği topraklar kendisine ait değildir. Çünkü o da yıllar önce katledilmiş, sürülmüş bir halkın topraklarına çok uzak düşmüş bir parçasıdır. Çocukluğu, Gölyazı (Gunde Xalko) kasabasında geçer. İlk orta ve lise eğitimini köyde bitirir. Üniversiteyi Konya merkezde okur. Bu arada Gölyazı’dan PKK saflarına katılan Ş. Hacı Dumanlıdağ’ı duyar, gerillaya olan ilgi ve merakı artar. Hacı Dumanlıdağ yoldaşın şehit düşmesiyle birlikte daha derin etkilenir ve 1996 yılında Yunanistan üzerinden saflara katılır. Artık yüreğini özgürlüğe mahkum etmiştir ve bütün sürgünlükleri geride bırakarak yüreğini yalnız hakikat yoluna sürgün kılmıştır Alişer yoldaş.

Özgürlük saflarına katılımı Balkanlar üzerinden olan Alişer yoldaş, ağırlıklı olarak ideolojik ve askeri eğitimler almaya başlar. Bu eğitimler daha çok kişilik çözümlemesi, kişiliğe dönük sorgulama yönüyle ağır basan eğitimlerdir. O zamana kadar köyde yaşamış, köyde hep emek yönüyle katılmış olması onu bulunduğu ortamda çok avantajlı kılıyor ve herkes tarafından çabuk sevilmesini sağlıyordu.

Bir gerilla dağlara sevdalıdır, nefesi dağda olduğu müddetçe solur ancak. Kendisi ile ilk tanışanlar onu 80’li yılların gerillası sanır ki bu, onun duruşu ve katılımının yansıttığıdır. Yılların öfkesini biriktirmiş olan Alişer yoldaş dağlara kavuşmasıyla beraber adeta sürgünlüğün intikam yemini etmişçesine sarılarak yaşamda her an biraz daha büyütür sevdasını. Yemini, sevdasıdır fedainin. Öyle ki bu onu hep moralli kılar; hiç bir şeyin onun moralini bozamaması ve sürekli esprileriyle neşe kaynağı olması, kendisiyle beraber bulunduğu ortama ve yoldaşlarına da aynı morali aşılama çabasıdır. Sorunlar karşısındaki güçlü ve moralli duruşu ile yarattığı direngenliği yoldaşlık ilişkilerini de aynı temelde güçlendirmiştir.

Fedailik amansız adanmışlıktır

Fedai, hakikatin yolunda aşkın arayışçısı kılar benliğini ve büyük sevda ile yol alır. Aynı sevdaya baş koyanlar, aynı aşkı arayan, aynı aşkı paylaşanlardır. Fedailiği resmeden her yürek, yoldaşlığı resmedendir. Aşka emek vermektir, yoldaşa emek vermek. Yoldaşlığa, yaşama, partiye emeğiyle bağlıydı Alişer yoldaş. Emeği yalnız pratik işler boyutuyla öne çıkmazdı Alişer yoldaşın. Çünkü emeği sınırlandırmazdı. Yoldaşına, yoldaşlığa ve partiye hizmet etmek onun için tutku düzeyine ulaşmıştı ki her yönüyle emek ve çaba savaşımı içerisindeydi. Yoldaşa hizmet etmek bir sevgiydi onun gözünde ve sevgisini büyütüyordu yoldaşlık göreviyle. Kimi an gelmiştir ki; yanında rahatsızlanan, hastalanan yoldaşlarına ancak bir annenin gösterebileceği ilgi ve şefkati gösterirdi. Sevgisi de öyle bir temizlik ve bağlılık üzerineydi.

Amed’e büyük sevgisi olan Alişer yoldaşın bütün gündemi ve istemi de Amed’e gitme temeli üzerinedir. Bir an önce en zor koşullarda gerillacılık yapma istemini arttırıyordu; hızlı savaş sahasına geçerek, hızlı pratikleşmenin heyecanını taşıyordu her zaman.

Önderliğe yönelik gerçekleştirilen tecridin kendisinde yarattığı duygu ve öfke yoğunluğu kendisini çok zorluyordu. Önderliğe de aynı hızda, bir an önce cevap olmak istiyordu ve bu cevabın ancak fedaileşmek ile gerçekleşebileceğine olan inancı ile yönünü Amede verdi. 2015 yılında Amed’e giderek Öz Yönetim direnişlerinin öncüsü ve en iddialı eylemcisi olarak yola koyulur. Şehir direnişlerinin eylemcisi, örgütleyicisi ve en iddialı komutanı olarak herkesin hafızasında yer edinir. Alişer yoldaş demokratik ulus inşasına aşkla bağlı bir halk öncüsü idi.

Dicle kadar özlü, saf, duru ve Munzur kadar hırçın bir benlik ve öylesine coşkun bir yürek. En çok dikkat çeken yönleri de özlülüğü, doğal katılımı ve hesapsızca adanmışlığıydı. Düşmanın sürgün edilmiş İç Anadolu Kürtleri üzerinde öze dönük saldırıları birçok politika ve özel savaşlarla süre gelmişse de bölgenin kendine has yurtseverliği, geleneklere ve tarihi birçok dokusuna sahip çıkması, kendilerine has şiveleri Alişer yoldaşta da kendisini resmediyordu. Özlü ve dürüst katılımı onu arkadaşlar içerisinde güvenilir kılıyordu. Bu yüzden kimse yaptıklarının altında başka bir anlam arayışına girmezdi. Çünkü Alişer yoldaş ne ise oydu. Mevlana’nın şehrinde Mevlana’nın ‘Ya olduğu gibi görün; ya göründüğün gibi ol’ nidası ile büyürken her zaman olduğu gibi görünen Alişer yoldaş Şeyh Said’in torunu oluşunu asla unutmadı. Doğal yoldaşlığı, ölçüleri, yaşamı ve ilkeleriyle kendisini herkesin bildiği biri kılmıştı. Var olan mütevazi ve içten yönleri kimi zaman farklı yönleriyle açığa çıkardı.

Verilen her görevi başarıya ulaştıracak titizlikle yaklaşımıyla birlikte zorlukları aşabilecek, pratik çözümler bulabilecek yetkinliğe ulaşması ile birlikte 2015 yılında Kürdistan’ın kalbi Amed’e doğru yol alır. Yılların özlemi, yılların öfkesi ve intikam ruhuyla atar her adımını. Yalnız kendi için değildir bu yürüyüşü her adımında bir halkın yıllanmış intikamı içindir. Zorlu Amed yürüyüşünden sonra Alişer yoldaş anlar ki devrim için, özgürlük için, özgürlük adına intikam için daha büyük zorluklara göğüs gerebilmek gerekir. Bu yüzden en zor alanlara dönük öneriler geliştirir. Devrimi bu zor alanlara taşıyarak devrimci amaçlara ulaşmak için büyük ısrar gösterir. Alişer yoldaş, kendisini zorluklarda geliştiren, zorluklar içerisinde yaratma çabası olan bir kişiliğin sahibiydi ve bu yüzdendi böylesi ısrarı. PKK Ocağında aldığı ideolojik eğitimle bu konuda da bir yetkinlik kazanarak daha da güçlü adımlar atmak için kendisini cevap olmaya hazır bir militan haline getirir. Ve artık ufuklara biraz daha yakın olmak için daha uzaklara gitme zamanı gelince Alişer yoldaş bir grub arkadaş ile beraber Amed’e doğru yol alır. Amed sahasında örgütün vermiş olduğu misyona layık bir duruş sergilemek için gece gündüz karınca misali çalışır. Amed halkının ve gerillasının adeta gönlünü fetheder çalışkan ve halkçı karakteriyle. İşte Amed bir yiğidi daha ağırladı bağrında hem de hiç unutmamacasına. O yiğit ki sürgün kürdü Amed’in direnişçiliğiyle buluşturdu ve özüyle daha anlamlı buluşmayı yakaladı.

Alişer yoldaşın üretkenliği yaratıcılığı ve katılımcılığı düşmanın korkulu rüyası olur. Çünkü o başarıdır. Mücadeledir. Sonuç alandır. Düşmanın her tür saldırısına karşı büyük öfkedir. Tarihseldir kini. Sürgün yürek bin yılların intikamıyla yaşar katılır ve çalışır. İşte bu yüzden Komutan Alişer’in her faaliyetinden korkan düşman binlerce askeriyle birlikte Alişer ve yoldaşlarının etrafını sarar. Amed’in Genç ilçesi dolaylarında askerler ile çatışmaya girerler ve son mermilerine kadar çatışarak büyük bir kahramanlık sergilerler. Alişer yoldaş 19 Aralık 2017 tarihinde Demhat Darahine (Bayram Zoroğlan), Haki Çermik (Yusuf Dalkılıç), Rubar Lice (Sinan Yüksel), Simko Çewlik (Ahmet Fırat Doğan) yoldaşlarla beraber şahadete ulaşarak ardında sürgün bir yüreğin fedaileşmesinin resmini bırakır yoldaşlarına. Gülüşleri, morali, coşkusu, esprileri, hırsı, gücü ve aşkıyla rengârenk bir resimle fedaileşir Alişer yoldaş.

“Fırtınalar kopup geçerken aralıkta

Seller sürüklendi çığlıksız gözyaşlarımda

Dikildi darağaçları bir bir çocukluk anılarıma

Ve o ıslak toprağa kulağımı dayadım

Ne sözler duydum duvarların ardında

Karşılamak bir aralık sabahını uykusuz

Beklemek tatlı günbatımını yorgunca

Buluşmak alaca karanlıkta fısıltılı

Ya da dolunaylı bir gece de

Yürümek sessizce

Adı ne olacak diye beklemeden                                                            

Doğacak çocukları

Öylece selam bırakıp giden

O tutkun simaları, gölgenin her boyutunda

Bakışlarıma arattım

Anılar kopup geçerken aralıkta

Hüznüm hep on sekizinde bir deli fırtına

Ve sen

Güneşin çocuklarını duydun mu?

İşte o, benim gençliğim

Ateştendir bedeni

Söndürmeyin.

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.