Rojava Devrimi halkların devrimidir


Mazlum Doğan Kadro Okulu öğrencileri, Rojava’da çatışmaların yoğunlaşmasının nedeninin ulaslararası çıkar ilişkileri ve sömürgeci devletlerin Ulusal Kongere müdahalesi olduğunu vurguladılar. “Tüm Kürtler Rojava Devrimini kendi devrimi olarak görmelidir” diyen Mazlum Doğan Kadro Okulu öğrencileriyle Rojava’da yaşanan devrime ilişkin konuştuk.
Ulusal Kongrenin gündemde olduğu bu süreçte, genel anlamda Rojava’nın durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Zagros Çekdar: Tarihte ilk defa dört parça Kürdistan başta olmak üzere, tüm dünyaya dağılmış Kürtler bir araya gelecek ve birlikteliklerini sağlayacaklar. Bundan dolayı Rojava’nın bu kongrede oynayacağı rol belirleyici olacaktır. Bugün Rojava’da yoğunlaşan çatışmaların böylesine artış göstermesini, devletler arası bir boyuta ulaşması yapılacak olan Ulusal Kongre’yle direk bağlantısı vardır. Kongre tartışmaları, Rojava’daki devrim sürecinde hız kazandı. Rojava halkının kendi statüsünü belirlediği ve ilan ettiği bir süreçteydi. Bundan dolayı hem Suriye içindeki güçler hem de Suriye dışında kalan egemen güçler hem yapılmak istenen Ulusal Kongre’ye engellemek hem de Rojava halkının elde ettiği kazanımları boşa çıkarmak amacıyla saldırıları yoğunlaştırdı.
Bugün Kürt halkı tarihi bir süreçten geçiyor. Hem Rojava devrimi, hem Ulusal Kongre hem de Önder Apo’nun başlatmış olduğu ‘Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı inşa’ süreci Kürtlerin mücadele gerçekliğini net olarak ortaya koyuyor. Hepsi de tarihi olup, birbiriyle güçlü bir bağlantı içindedir. Ve bugün çatışan, savaşan, mücadele yürüten iki güç vardır. Her ne kadar Rojava’daki Kürt cephesi için üçüncü çizgi olarak bahsediyor olsak da; esas olarak mücadele halinde olan Demokratik uygarlık ve hiyerarşik-devletçi sistem güçleridir. Egemenlerin temel savaşı Önder Apo’nun ideolojisine, özgür yaşam paradigmasına dönüktür. Türk devletinin açık bir şekilde çete gruplara destek sunması, ekonomik anlamda Kürtleri baskı altına alması bunun göstergesidir. Önder Apo Kuzeyde başlattığı süreçle Türk devletini ve hükümetini büyük bir çıkmaza sürüklemiştir. Türk devleti ve egemenler ya bu diyalog ve çözüme gelecekler ya da kendi yok oluşlarını kendi elleriyle hazırlayacaklar. Bundan dolayı işte egemen güçler Önder Apo’ya ve ideolojisine, paradigmasına öfkelidir. Önder Apo şahsında Kürt halkının kazanımlarına öfkelidir. Çünkü Türk devleti ve diğer egemen güçler Kürt’ün statü kazanmasına karşıdır. Rojava’da özgür Kürt’ün iradesine, mücadelesine evet diyemiyor. Kendisine yediremiyor. Bin yıllardır beraber yaşadığı bir halkın bitişinde kendi varlığını bulacağını sanıyor. Bundan kaynaklı da Rojava’da Kürt toplumunun elde ettiği kazanımlara saldırılmaktadır. İlk başta kirli propagandalarla Kürtleri Esad yanlısıymış gibi göstermeye çalıştılar. Ama baktılar ki Kürtler en çok Esad’a karşı savaşıyor. Sonra kendi denetimlerindeki bir güçle bunu yürütmek istediler. Ama Kürtler yine doğru olandan şaşmadı ve kendi öz yönetimini oluşturdu. En son, işte bugün görüldüğü üzere, kendi ülkesinde eğittiği ve her türlü lojistik, cephane desteği verdiği çeteler eliyle bu mücadeleyi minimize, pasifize etme ve başarısız kılma çabasına girmiştir.
Yine bu sürecin başarıya ulaşması, Kürt halkının Rojava’da zafer elde etmesi demektir. Ulusal kongreyi de bu temelde ele alabiliriz. Gerçek anlamda bir Kürt birlikteliğinden bahsedilmesi için Önder Apo’nun anlama kavuşturulması gerekir. Bununla bağlantılı olarak, Rojava’da elde edilecek kazanımlar Önder Apo’un elinin güçlenmesi ve ulusal kongrenin olumlu sonuçlanmasını beraberinde getirecektir.
Kürt halkı tarihi bir süreçten geçerken, KDP bu sürece nasıl bir misyonla katılıyor? KDP’nin politikaları Kürt halkının birlikteliğini ne kadar sağlamaya yöneliktir?
Andok Özgür: Rojava’da bir irade açığa çıkmıştır. Bu irade de gücünü halktan alıyor. Gücünü halktan alan bir oluşum tabi ki egemen güçlerin yararına değildir. Bundan dolayı tüm egemen güçler devreye girdi. Rojava’ya karşı geliştirilen küresel oyunun esas parçalarından bir tanesi de KDP’dir. Kürtlerdeki ‘ağacın çürümesi kendi kurdundandır’ sözü bu noktada anlamlıdır. Rojava’daki ağaç kurdu KDP’dir. Egemen güçler her yönlü imkanları sunarak KDP’yi Kürtlerin varolan ve yaratılmak istenen birlikteliğini ve mücadelesini parçalama temelinde yönlendirmektedir.
Sınırı kapatmasını, uluslararası alanda egemen güçlerle kirli oyunların içine girmesini bu şekilde anlamak gerek. Savaştan, açlıktan, zor ve şiddetten kaçan insanları, gençleri alıp eğitmesi ve sonra da Rojava’da oluşan Kürt iradesi karşısında savaşa göndermesini bu şekilde yorumlamak gerek. KDP istediği gibi Rojava’da at koşturamıyor, çıkarlarını yaşamsallaştıramıyor, istediklerini yerine getiremiyor. Emperyal güçlerin de baskısı üzerinde eklenince KDP bu yola başvuruyor. Amude, Derik başta olmak üzere, Rojava’nın birçok yerinde karışıklıklar çıkarılmak istendi. Rojava süreci başladığından beridir onlarca kirli oyunu belgeleyen anlaşma açığa çıktı. Rojava devrimin başlangıç eylemi olan 08.04.2011 tarihindeki Serêkaniyê’deki eylem ve gösterilerde KDP direk bastırmak üzere müdahalede bulundu.
Peki, nasıl bunu yaptı?
A.Özgür: KDP bazı Arap muhalif güçlerle işbirliği içine girdi. Bunun yanı sıra, maddi imkanlarını da devreye koyarak, kitleleri satın almak istedi. Kendisine bağlı partileri harekete geçirerek, çete grupların bayraklarını kaldırma ve sloganlarını atma karşılığında paralar dağıttı. Düşmanın on yıllardır Kürtler üzerinde uyguladığı politikaları uygulamaya koydu. ‘Temel sorun Suriye’dir. Kürtlerin haklarını sonra gündeme koyalım. Şimdi zamanı değil’ diyerek ertelemeye çalışmıştır. Bu başarılı olmayınca ikinci kirli oyununu devreye koydu. Rojava’daki tüm Kürt partileri bir araya getirerek, kendi denetimindeki bir encümen-Kürt konseyi oluşturdu. İsmini de Kürt Ulusal Konseyi olarak belirledi ve tüm Rojava’da bunu uygulamaya çalıştı. Bunu yapmasının temelinde de, Rojava Halk Meclisi’nin faaliyetlerini etkisizleştirmekti. Çünkü Rojava Halk Meclisi halkın içerisinde etkin olup, sorunlarına çözüm olabiliyordu.
Bugün birçok belgelerle kanıtlandı ki; çetelerin Rojava’da geliştirdiği birçok saldırının içerisinde KDP’liler var. KDP’nin parayla satın aldığı bazı Rojava’lı ailelerdir bunlar. Bunların isimleri geniş bir şekilde, belgelerle basında açıklandı. Bu çeteler ailelerin mallarını talan ederek, evlerinden yurtlarından ederek halkın içinde korku yaratma ve devrimden soğutmak istemiştir. Bu saldırılar sürdürmektedir. Türk devleti başta olmak üzere birçok dış güçle ortak hareket ederek, çetelere destek olmakta, Kürt halkının kazanımlarına el uzatmaktadır.
Bugün sınır kapılarının kapatılması da Rojava Kürtlerini açlıkla terbiye etme yöntemlerinden bir tanesidir. Kürtleri aç bırakacak, gelebilecek destekleri engelleyecek, eninde sonunda Kürt halkının kendisine el açmasını sağlayacak. Bu bir gaflettir, bu egemen, sömürgeci güçlerin oyunlarına gelmektir. Bundan bir an önce vazgeçmesi ve Ulusal Kongre’nin yaklaştığı bu süreçte el birliğiyle Kürt halkının Rojava’daki kazanımlarını gerçek anlamda garanti altına alması gerekir. Bu da birlikle mümkündür. Kürt halkının onur mücadelesinde, isminin onurla anılmasını istiyorsa KDP’nin bunu yapması gerekir. Bir an önce sınırları açarak, Rojava içindeki çetelere desteğini keserek aksine onlarla mücadele ederek bunu sağlayabilir.
Şu an Rojava Kürdistan’ında bir seferberlik durumu söz konusudur. Sizce Kürt halkı gereken düzeyde bu sürece katılım sergiliyor mu? Gelişen saldırıları ve kirli oyunları bertaraf etmek için gereken duruş ve karşılığı veriyor mu?
Ferhat Şam: Rojava gerçekliğini değerlendirirken iki temel gerçekliği gözardı etmemek gerekir. Birincisi, Rojava’nın tarihi derinliği; ikincisi ise coğrafik derinliktir. Tarihi derinliği ele aldığımızda; henüz Rojava’da bu süreç başlamadan önce, on yıllar boyunca Önder Apo’nun, kadroların büyük emek ile yarattığı değerler silsilesi var. Evet, Önder Apo önceki süreçte de birçok hareket bu topraklarda mücadele yürütmüştür. Onların da büyük emekleri ve kazanımları olmuştur. Ancak daha çok gelişen yenilgilerden dolayı, halkın içine moralsizlik yerleştirmişlerdir. Seksenlerle beraber, özgürlük hareketinin Rojava’da konumlanmasıyla ve mücadelesini geliştirmesiyle bu halkın gerçek gücü açığa çıktı. Nasıl ki Kürt halkı açısından yeni doğuş olduysa, Rojava halkı açısından da yeni bir doğuştu. Rojava devrimi bu kültür, gelenek ve mücadele üzerinden şekillenmiştir. Diğeri ise; Rojava Kürdistan’ı diğer üç parçadan kopuk değildir. Rojava dışında kalan diğer parçalardaki her mücadele,- özgürlük mücadelesi de dahil- kendisini burada şekillendirmiş, örgütlenmesini sağlamıştır. Yani Rojava devrimini diğer parçalarda yaşanan mücadelelerden kopuk ele alamayız. Ve eğer ortak bir mücadele yaratmak istiyorsak bu düşünsel, ideolojik, felsefik ve coğrafik bütünselliği sağlamamız gerekir.
Bundan dolayı öncelikli olarak Rojava halkının bu soruyu kendisine sorması gerekir. Biz ne kadar istenen düzeyde bir örgütlülük ve mücadele yarattık? Şunu kimse inkar edemez; Rojava halkı, başından beridir fedakarlıkla tüm imkanlarını devrime adadı. Şehitler verdi, aç kaldı, yerlerinden yurtlarından oldular, işkenceye, baskıya, tecavüze maruz kaldılar. Tarihi bedeller verdiler. Bu bedellerle Önder Apo’nun yaşam felsefesini birleştirdiler ve mücadele ettiler. Onca saldırıya, moralsizleştirme, devrimden uzaklaştırma propagandalarına, kirli oyunlara karşı Rojava halkı kendi olmayı seçti ve bugün hala kendi olarak mücadele yürütüyor. Kendi kurumlarını oluşturdu. Kendi okullarında, kendi eğitim sistemiyle eğitimini görüyor. Öz gücüne dayanarak güvenliğini, savunmasını sağlamaya çalışıyor. Önder Apo’nun “devrimci kendini imkanlara göre ayarlayan değil, imkanları oluşturandır” sözü doğrultusunda kendisini oluşturuyor. Bunlar görmezden gelinemez, yok sayılamaz.
Ama sırf savunmaya dayalı bir devrim ne derece gerçek bir başarıyı getirir? Getirse bile ne kadar ayakta kalabilir? Tarihi örneklerden de görmekteyiz ki mümkün değildir. Bundan dolayı Rojava halkının yaşanan tüm çatışmalara, saldırılara ve savaş ortamına rağmen kendi demokratik sistemini oluşturması gerekir. Komün ve meclisler yoluyla herkese ulaşıp örgütlülüğü sağlaması gerekir. Ki bunları yapmaya çalışıyor. Farklı inanç gruplarının, düşüncelerin, halkların bu sistem içine yerleştirilmesi gerekir. Bugün farklı halkların da Rojava’da meclisleri var. Ve Kürtlerle aynı cephede savaşıyorlar. Ama yetersiz olduğunu da belirtmek gerekir. Daha da güçlendirerek tamamlayıcılığı yakalamak gerekir.
Kürdistan’ın diğer parçalarındaki ve farklı ülkelerdeki Kürtler açısından öncelikli olarak belirtilecek durum nedir?
F.Şam: Öncelikli olarak Rojava Kürtlerine yardım edilecek, destek sunulacak birileri olarak bakmamaları gerekir. Acil bir şekilde kendilerini bu yaklaşımdan sakınmaları gerekir. Çünkü Rojava’da yaşanan bir deprem değildir, bir doğa felaketi değildir. Rojava’da bir devrim yaşanmaktadır ve bu tüm Kürtleri ve halkları ilgilendirmektedir. Gelişen eylemsellikler, önemli ve anlamlıdır. Avrupa’da, Kuzey’de ve Güney’de Rojava’ya dönük eylemsellikler gelişiyor. Ama bu eylemsellikler tam da egemenlerin istediği tarzdadır. Oturma eylemleriyle, Basın açıklamalarıyla, yürüyüşlerle, imza kampanyalarıyla Rojava’ya karşı gelişen saldırılar durdurulamaz. Daha radikal ve sonuç alıcı eylemlerin geliştirilmesi dönem itibariyle önem arz ediyor. Kuzey halkı ‘aman süreç bozulmasın, biz burada bir şeyler yaparsak var olan süreç sekteye uğrar’ yanılgısını yaşamamalı. Kuzeydeki süreci ve Önder Apo’nun eli Rojava’ya daha aktif katılarak ve güçlü eylemsellikler çıkarılarak güçlendirilebilir. Günlük olarak çeteler, gruplar halinde Türkiye sınırından geçip Kuzey Kürdistan’da onlara tesis edilen kamplara geçiyor, hastanelerde tedavi ediliyorlar. Türkiye’de bulunan birçok kurum yaptığı açıklamalarla, verdikleri desteklerle çeteleri Kürtlerin üzerine sürüyorlar. Bunların engellenmesi Kuzeyde kalan Kürtlerin ellerindedir. Yine Güney Kürdistan’da KDP ve yerel hükümete sınırı açma doğrultusunda daha ciddi baskıların geliştirilmesi gerekir.
Kürtlere karşı varolan küresel oyunun boşa çıkarılması ve gözler önüne serilmesi de Avrupa’da yaşayan Kürtlerin çabalarıyla olacaktır. Bakıyoruz, Avrupa’da yürüyüşlerin, imza standlarının, yardım kampanyalarının ötesine çıkan bir faaliyet yok. Bunlarda o devletleri zorlamıyor. Bunu görmek gerek. Avrupa Kürtleri yaşadıkları sürgünlükleri unutmamalıdırlar. Sürgünde yaşadıkları zorlanmaları, ezilmişliği, hor görülmeyi unutmamalıdırlar. Bu tehlikenin bertaraf edilmesi belli ölçüde Avrupa’da yaşayan Kürtler eliyle olacaktır. Bunu bilmek, farkına varmak ve bu temelde hareke geçmek gerekir.
Kürt halkı bu sürece kendisini nasıl katmalıdır? Varolan seferberlik nasıl güçlendirilebilinir? Gençlere düşen görevler nelerdir?
Berivan Qamişlo: Nasıl ki Kürt halkı bir seferberlik ruhuyla mücadeleye girişmişse, egemen güçler de var olan bu mücadeleyi ve direnişi ezmek için bir seferberlik içerisindeler. Saldırılar gelişiyor, bu saldırılar karşısında muazzam bir direniş de gelişiyor. Hem içten hem de dıştan saldırılar gelişecektir. Katliamlar düzeyinde saldırılar olacaktır. Önemli olan bundan sonrasında içine gireceğimiz duruştur.
Bugün Kürt halkı kendisini savunacak bir güç oluşturmuş haldedir. Bugün Rojava’da bunu en üst düzeyde, seferberlik ruhuyla yapmaktadır. Gün yoktur ki Kürt çocukları şehadete ulaşmasın. O gençler, insanlar onurlarıyla, bu topraklar ve kazanımlar için canlarını veriyorlar. Ama bununla beraber on binlere, yüz binlere, milyonlara dönüşüyorlar. Onların anılarına ve mücadelelerine sahip çıkmak her Kürt ferdinin en temel görevidir. Her nerede olursa olsun her kesin seferberlik ruhuyla kendisini bu sürece katması ve gelişen saldırılara cevap olması gerekir.
Kürt gençleri Rojava devrimine bizzat katılım sağlayarak, özgürlük cephesinde savaşarak bunu yapmalıdırlar. Bugün Kürtlere karşı savaşan çete gruplarının içinde bulunan insanların çoğu dışarıdan, İran’dan, Suudi’den, Türkiye’den hatta Amerika’dan getirilen insanlardır. Hiçbir ideolojik ve toplumsal amaçları olmamasına karşın, sadece para için bunu yapıyorlar. Oysa orada savaşan, saldırılara maruz kalan bizim halkımızdır. Amacı net olan bir mücadeleye katılmaktan büyük bir onur yoktur. Bu temelde tüm Kürt gençlerinin bu savaşta seyirci kalmayıp, içinde olması gerekir. Eğer o imkanları yoksa bile, bulundukları yerlerde, gençliğe ve ruhuna denk bir katılımla mücadeleyi büyütmelidirler. Avrupa’da, Türkiye’de, Güney’de, Rojhilat’ta ve daha birçok yerde daha kararlı ve radikal eylemlerle katılım sergilemeleri gerekir. Özellikle devlete ve çetelere karşı caydırıcı olabilmelidir. Kürt gençlerinden beklenen budur.
Hem Önderliğin başlatmış olduğu süreç, hem ulusal kongre, hem Avrupa’da Kürtlere ve kurumlarına dönük gelişen saldırılar hem de Rojava’da yaşanılanlar birbiriyle bağlantılı, koparılamayacak derecede iç içe geçmiş süreçlerdir. Birinin başarısı bir diğerini mutlaka etkileyecektir. Bu süreç evinde oturup bir şeyleri bir yerlerden bekleme zamanı değildir. ‘Aman bir şey yapayım derken başka bir şeyi bozmayayım’ kaygısını, gafletini yaşama zamanı değildir. Uzaktan bir seyirci gibi yaşananları izleme zamanı hiç değildir.
Bundan dolayı; gün, birlik olma, ortak mücadele yaratma ve alanlara serhildan ruhuyla akma günüdür. Gün, egemenlerin yarattığı tarihsizliği alaşağı edip, öz iradesi ve öz gücüyle demokratik sistemini inşa etme günüdür. Gün, yürekte, beyinde ve mücadelede Rojava’yı yaşama ve yaşatma günüdür.
SİNAN ŞAHİN/BEHDİNAN
