Güncel

Rojava küresel gündemde

Dosya Haberleri —

61. Münih Güvenlik Konferansı / foto: securityconference.org

61. Münih Güvenlik Konferansı / foto: securityconference.org

  • 61. Münih Güvenlik Konferansı 14-16 Şubat 2025 tarihleri arasında gerçekleşti. 60’ı aşkın ülkeden lider ve temsilcilerin katıldığı konferansta Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ilk kez temsil edildi. Deutsch-Kurdisches Forum e.V. (DKF) Başkanı Dr. Younes Behram, konferansın ayrıntılarını gazetemize anlattı.
  • Dr. Younes Behram, "Üst düzey yetkililerle gerçekleştirdiğimiz temaslar sonucunda, Kuzey ve Doğu Suriye ile daha kapsamlı bir diyaloğun başlatılması ve Rojava ile geniş çaplı iş birliği imkanlarının sağlanması için verimli görüşmeler gerçekleştirdik. Meyvelerini önümüzdeki süreçte alacağız" dedi.
  • Kürtlerin bu tür toplantılara davet edilmesinin diplomatik etkilerinin güçlenmesine katkı sunduğunu söyleyen Dr. Behram, "Bu durum, Türkiye ve Colani gibi düşünen aktörler karşısında Kürtlerin elini daha da güçlendiriyor. Kürtlerin uluslararası alandaki tanınırlığını da artırıyor" diye vurguladı.

ERKAN GÜLBAHÇE

Almanya'nın Münih kentinde 14 Şubat'ta başlayan ve 16 Şubat'ta biten 61. Münih Güvenlik Konferansı'na Rojava gündemi damga vurdu. 60’ı aşkın devlet başkanı ve hükümet temsilcisinin katıldığı konferansta Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ilk kez temsil edildi. Konferans’ta üst düzey temaslar gerçekleştirilerek, uluslararası tanınma ve iş birliği konusunda yeni diplomatik adımlar atıldı. Almanya merkezli Deutsch-Kurdisches Forum e.V. (DKF) Başkanı Dr. Younes Behram konferansta yaptığı konuşmada Rojava’nın güvenliği, ekonomik iş birliği ve Suriye’nin federatif geleceği konularına dikkat çekti. DAİŞ tehdidinin devam ettiğini vurgulayan Dr. Behram, Avrupa’nın güvenliği için Rojava’nın stratejik önemini anlattı.

Biz de Münih Güvenlik Konferansı’nın Kuzey ve Doğu Suriye için taşıdığı önemi ve Kürtlerin uluslararası diplomatik temsiliyetini Dr. Younes Behram ile konuştuk.

Münih Güvenlik Konferansı’na Kuzey ve Doğu Suriye’yi temsilen ilk kez bir temsilci katılıyor. Bu, ne gibi diplomatik fırsatlar yaratabilir?

Münih Güvenlik Konferansı’nda çok önemli görüşmeler gerçekleştirdik ve Rojava’yı uluslararası gündemin bir parçası haline getirdik. Rojava ile ilgili projelerimizi devlet yetkililerine sunduk ve bu projelerin bölgenin güvenliği ve refahı için taşıdığı kritik önemi bire bir anlattık. Belki de ilk kez bu kadar geniş bir devlet yetkilisi topluluğu, Rojava’nın geleceğine dair taleplerimizi doğrudan bizden dinledi. En önemli gelişmelerden biri de dünya çapında bir güvenlik konferansında yer almamızdı. Konuşmalarımızda Rojava’nın güvenliğinin yalnızca bölge için değil, tüm Kürdistan ve bölge halkı için stratejik bir öneme sahip olduğunu vurguladık. Rojava’daki projenin başarısı, Güney ve Kuzey Kürdistan’da da önemli kapılar açacaktır. Ancak bu proje başarısız olursa, ortaya çıkacak kriz diğer Kürdistan bölgelerini de etkileyerek her şeyi sarsabilir. Bu yüzden Rojava’nın başarısı için güçlü ve sürekli bir diplomatik mücadele yürütmemiz gerekiyor. Konferans boyunca gerçekleştirdiğimiz temaslar, bu mücadelede önemli bir adım oldu.

 

 

Münih Güvenlik Konferansı’nda Avrupa Parlamentosu İrtibat Ofisi’nde gerçekleşen yuvarlak masa toplantısına katıldınız. Bu toplantıda hangi konulara odaklandınız?

61. Münih Güvenlik Konferansı’na katılımımız, diplomatik açıdan büyük bir önem taşıyor. Konferanstan yaklaşık bir hafta önce, Berlin’de Kuzey ve Doğu Suriye Avrupa Temsilcisi Dr. Abdulkerim Ömer ve İlham Ehmêd ile birlikte Münih Güvenlik Konferansı’nın Başkanı Christoph Heusgen ile bir toplantı gerçekleştirdik. Bu görüşmede, Dr. Abdulkerim Ömer ve İlham Ehmêd’in de konferansa katılabilmesi için girişimlerde bulunduk. Ancak, toplantıya kısa bir süre kalması nedeniyle bu yıl yalnızca ben katılmak durumunda kaldım. Konferans kapsamında Kuzey ve Doğu Suriye konulu bir panel düzenlendi ve bu panelde konuşmacı olarak yer aldım. Konuşmamda üç temel konuyu öne çıkardım; güvenlik, ekonomi ve Suriye’nin geleceği.

Konferansın güvenlik odaklı olması nedeniyle, öncelikli olarak YPJ, YPG ve Suriye Demokratik Güçleri’nin (QSD) güvenliği sağlama adına verdiği büyük bedelleri anlattım. Bu mücadele sadece Rojava için değil, Batı ve tüm dünya için verilmiş bir bedeldi. Şu anda Rojava’da 17 bin DAİŞ militanı cezaevinde tutuluyor. Eğer bu kişiler serbest dolaşmış olsaydı, Avrupa’da son dönemde gerçekleşen terör saldırılarının çok daha yaygın hale gelebileceğini vurguladım. Münih’te Afgan bir kişinin araçla insanlara saldırması ya da Magdeburg’da radikal bir saldırganın eylemleri, Rojava’daki güçlerin verdiği mücadelenin Avrupa’nın güvenliği için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Avrupa’nın güvenliğini sağlamanın en önemli yollarından biri, Rojava’daki savunma güçleriyle ilişkileri güçlendirmek ve onlara destek sunmaktır. Ancak bazı bölgesel güçlerin DAİŞ militanlarını serbest bırakmak için çaba gösterdiğini de belirttim.

Ekonomi ve Suriye’nin geleceği hakkında neler dile getirdiniz?

Konuşmamın ikinci bölümünde, ekonomik işbirliğinin önemine dikkat çektim. Konferans’ın Avrupa ayağında, Portekiz’in iflas ettiği, İspanya ve İtalya’nın ekonomik krizle karşı karşıya olduğu, Almanya’nın da zorluklar yaşadığı vurgulanmıştı.

Rojava ve Güney Kürdistan büyük doğal zenginliklere sahip. Bölgemizdeki petrol, günlük 3 milyon varil kapasiteyle Avrupa’ya satılabilir. Ayrıca sahip olduğumuz doğal gaz rezervleri, Avrupa’nın enerji ihtiyacının yarısını karşılayacak seviyede. Bu nedenle Avrupa ile yardım odaklı değil, karşılıklı iş birliği temelinde bir ekonomik ilişki geliştirmemiz gerektiğini belirttim. “Biz Filistin gibi sadece yardım talep etmiyoruz, elimizdeki doğal zenginlikleri birlikte işleyelim, ortak bir refah düzeyine ulaşalım” mesajını verdim. Avrupa’nın Kürtlere sağladığı eğitim ve barınma imkanları için teşekkür ederek, bu insanların Rojava’yı yeniden inşa etmesi ve kalkınmaya katkı sağlaması olanaklarının oluşturulması gerektiğini vurguladım. Daha sonra da, Suriye’de federatif bir sistemin gerekliliği üzerinde durdum. Suriye halklarının kardeşçe bir arada yaşamasının tek yolunun federal bir yönetim olduğunu ifade ettim. Ancak şu ana kadar Colani ve taraftarları tarafından federasyon konusunda herhangi bir gelişme sağlanmadı.

Almanya’daki Bavyera eyaleti nasıl ki Almanya içinde bir federasyon olarak yönetiliyorsa, Kuzey ve Doğu Suriye’nin de Suriye içinde benzer bir modelle yönetilmesi gerektiğini belirttim. Suriye’nin mevcut ekonomik sistemine bakıldığında, üretimin yüzde 70’i Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Bölgesi’nde gerçekleşiyor. Ülkenin elektrik ihtiyacını karşılayan üç büyük baraj da Fırat Nehri üzerinde ve bu barajlar bizim bölgemizde bulunuyor. Bu nedenle, Suriye’nin ekonomik ve siyasi geleceğinde Kuzey ve Doğu Suriye’nin merkezi bir rol oynaması gerektiğini vurguladım. Diplomatik çabalarımızı ve görüşmelerimizi sabırla sürdürerek, federatif bir yapıyı inşa etmek için çalışmaya devam edeceğimizi ifade ettim.

 

 

Sunumunuz nasıl bir ilgi gördü?

30 yıla yakın AP milletvekilliği ve 15 yılda Dışişleri Komitesi Başkanlığı yapmış Elmar Brok bir teşekkür konuşması yaparak ismimi anıp konuşmamın tamamına katıldığını belirtti. Konuşmamın özellikle Recep Tayyip Erdoğan tarafından anlaşılması gerektiğini vurguladı. Brock, Erdoğan’ın, Türk sağcılarının oylarını almak için bilinçli şekilde Kürtlere düşmanlık yaptığını ifade etti ve Kürt sorununun bir an önce çözülmesi gerektiğine dair umutlu olduğunu dile getirdi. Konferans’ta gördüğümüz ilgiden anlıyoruz ki Kürtlere karşı bir gönül birliği oluşmuş. Şu ana kadar eğer bir gönül birliği oluşmamışsa biraz da kendimizi sorumlu görmeliyiz. Yeterince diplomatik çalışma yürütüp yürütmediğimiz konusunda tartışmalıyız.

Konferans’taki görüşmelerden ne tür sonuçlarla ayrıldınız?

Elbette birçok görüşme yaptık ve bu görüşmelerde oldukça önemli sonuçlar elde ettik. Ancak şu an için detayları açıklamayı uygun görmüyoruz. Üst düzey yetkililerle gerçekleştirdiğimiz temaslar sonucunda, Kuzey ve Doğu Suriye ile daha kapsamlı bir diyaloğun başlatılması ve Rojava ile geniş çaplı iş birliği imkanlarının değerlendirilmesi konusunda verimli görüşmeler gerçekleştirdik. Bu temasların meyvelerini önümüzdeki süreçte alacağımızı düşünüyoruz ve bu gelişmelerin bölge açısından önemli, olumlu sonuçlar doğuracağına inanıyoruz.

Konferans’a katılımınız uluslararası tanınma açısından nasıl bir adım olarak görülmeli? Bu tür bir platformda yer almak, bölgedeki diğer aktörlerle ilişkilerinizi nasıl etkileyebilir?

Böylesi önemli konferanslara katılmak, Türkiye ve Colani hükümeti üzerinde etkiler yaratacağı gibi, Kürtlerin uluslararası alandaki tanınırlığını da artırıyor. Kürtlerin bu tür toplantılara davet edilmesi, daha fazla muhatap alınmalarına ve diplomatik etkilerinin güçlenmesine katkı sağlıyor. Bu durum, Türkiye ve Colani gibi düşünen aktörler karşısında Kürtlerin elini daha da güçlendiriyor. Bölgedeki güçler, Kürt meselesinin dünya çapında daha fazla tanındığını ve uluslararası gündemde daha belirgin hale geldiğini görüyor. Diplomatik çalışmalar yürütmek genellikle uzun süren görüşmeler ve aylar süren randevu talepleri gerektirirken, bu konferans sayesinde 60’tan fazla ülkenin yetkilileriyle kısa sürede doğrudan temas kurma fırsatı bulduk. Bu tür konferanslara katılmak, Kürt temsilcilerini uluslararası arenada daha eşit bir konuma taşıyor. Bu da, muhataplarımızı ikna etmek ve görüşlerimizi daha etkili bir şekilde anlatmak açısından daha verimli sonuçlar elde etmemizi sağlıyor.

Münih’te, Suriye Geçici Hükümeti’nin konferansına Kürtlerin davet edilmemesi ve Türkiye’nin saldırıları nasıl karşılandı? Bu konuda herhangi bir diplomatik girişim veya mesaj iletildi mi?

Rojava konulu Konferans’ta bu konu doğrudan ele alınmadı. Ancak tahminime göre, Konferans’ın son gününde ülke dışişleri bakanlarının katıldığı oturumda bu mesele gündeme geldi. Özellikle Fransa, Kürtlerin yeni hükümette temsil edilmesi gerektiğini her platformda savunan ülkelerden biri. Bu Konferans’ta da benzer bir duruş sergilediğine şüphemiz yok. Şam’da düzenlenecek konferansa Kürtlerin katılımı konusunda bir belirsizlik yaşandığını görüyoruz. Bu noktada, bölgede yaşanan gelişmeleri tilkinin etinin helal mi haram mı olduğu konusundaki bir ikileme benzetiyorum. Geçmişe baktığımızda, Irak’ta siyasi istikrarın sağlanması ve taşların yerine oturması yaklaşık 20 yıl sürdü. Suriye’de de benzer bir sürecin yaşanacağını ve istikrarın sağlanması için zamana ihtiyaç duyulduğunu düşünüyorum. Aynı şekilde Dışişleri Bakanlar Toplantısı'na Hakan Fidan da katıldı. Türkiye’nin saldırılarının bu toplantıda gündemleştiğini sanıyorum.

 

* * *

DAİŞ'in uyuyan hücreleri var

DAİŞ’in oluşturduğu tehdit hala devam ediyor. Bu tehdide karşı Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin aldığı önlemler neler, bu konuda uluslararası desteği nasıl görüyorsunuz?

DAİŞ’i sadece bir terör örgütü değil, uluslararası bir proje olarak görüyorum. Bölgedeki devletler, resmi olarak DAİŞ’e karşı durduklarını söyleseler de, çıkarları gereği dolaylı yoldan destek sağlıyorlar. Rojava, DAİŞ terörüne karşı bir set görevi görüyor. Eğer Batılı devletler bu mücadeleye destek vermezse, DAİŞ yeniden güçlenerek Batı için büyük bir tehdit haline gelecek. Hatta bu tehdit Amerika’ya kadar ulaşabilir. Biz DAİŞ’i askeri olarak yendik, ancak ideolojisi hala bölgede yaşamaya devam ediyor. Örgütün uyuyan hücreleri, uygun zamanı bekleyerek harekete geçme kapasitesine sahip. Eğer bu tehdide karşı ciddi bir mücadele verilmezse, DAİŞ her an patlamaya hazır bir bomba gibi dünya için büyük bir güvenlik riski oluşturmaya devam edecektir.

paylaş

   

Güncel

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.