Şam masadan kaçırılıyor

Hesen Koçer
- Kuzey ve Doğu Suriye Yürütme Meclisi Eşbaşkan Yardımcısı Hesen Koçer: QSD ile Şam yönetimi, yalnızca bir kez resmi görüşme yaptı. Bunun dışında, siyasi, toplumsal, ekonomik ve güvenlik konularında herhangi bir görüşme gerçekleşmedi.
- Kapsamlı görüşmeler için komisyonlar oluşturduk, ancak Şam hükümeti bu girişimlere yanıt vermedi. Diyaloğu başlatmak istiyoruz, ancak Şam adım atmış değil. Biz müzakereye hazırız, ancak Şam masaya oturmaya yanaşmıyor.
- Türkiye, Kuzey ve Doğu Suriye’nin yeni Suriye’nin inşa sürecine dahil olmaması için Şam hükümetine yoğun baskı uyguluyor ve müdahalede bulunuyor. Hatta Şam hükümetine, bizim dahil edilmememizi bir şart olarak dayatıyor.
- Özerk Yönetim olarak sürecin dışında bırakıldığımız hiçbir kararı tanımayacağımızı açıkça belirttik. Şam’da temsil edilmediğimiz sürece, alınan hiçbir kararı uygulamayacak ve kabul etmeyeceğiz. Adımıza karar alınmasını reddediyoruz.
ERKAN GÜLBAHÇE / HABER MERKEZİ
Bazı Türk yetkililerin, QSD’nin silah bırakması gerektiğini söylediğine işaret eden Kuzey ve Doğu Suriye Yürütme Meclisi Eşbaşkanı Hesen Koçer, "QSD, Suriye’de siyasi çözüm sağlanırsa kendi özgün yapısıyla Suriye ordusuna katılacağını zaten açıkladı. Bu nedenle QSD’nin silah bırakacağı yönündeki söylemler gerçeği yansıtmıyor. Türkiye’nin amacı, QSD’yi silahsızlandırarak halkı savunmasız bırakmak ve ardından istediği politikaları uygulamaktır" dedi.
Kuzey ve Doğu Suriye Yürütme Meclisi Eşbaşkan Yardımcısı Hesen Koçer, gazetemizin sorularını yanıtladı.
Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi olarak yayımladığınız 8 maddelik deklarasyonu hazırlama nedeniniz ve temel hedefleri nelerdir?
Yayımladığımız 8 maddelik deklarasyon, Esad rejimi döneminde de dile getirdiğimiz taleplerin güncellenmiş halidir. Temel amacı, Suriye genelinde ve özellikle Kuzey ve Doğu Suriye’de yaşayan halkların haklarının anayasal güvence altına alınmasını sağlamaktır. Kimliklerin özgürce tanındığı, demokratik prensiplere dayalı birleşik bir Suriye’nin inşasını savunuyoruz. Deklarasyon, bölgedeki halkların taleplerini esas alan bir sistem oluşturmayı ve bunun Suriye’nin bütünlüğü içinde anayasal bir statüye kavuşmasını hedefliyor.. Ayrıca, 8. maddede de belirtildiği gibi, sürecin gelişimine bağlı olarak bazı maddeler güncellenebilir.
Bölgedeki güvenlik, ekonomi, eğitim ve toplumsal yapıyı temsil eden kurumlar, halkın iradesini yansıtan temel yapılardır. Yeni Şam hükümetinin, Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi’ni doğrudan muhatap almak yerine, farklı etnik ve dini gruplardan bireylerle görüşerek çözüm üretmeye çalışmasını yanlış buluyor ve eleştiriyoruz. Sonuçsuz kalmaya da mahkumdur. Bunu doğrudan Şam hükümetine iletiyoruz. Mevcut yönetim, dar ve tekçi bir anlayışla hareket ettiği için çözüm üretemiyor, aksine sorunları derinleştiriyor.
Deklarasyon sonrası Şam yönetiminden herhangi bir geri dönüş aldınız mı, bu deklarasyona nasıl yaklaşıyor?
QSD ile Şam yönetimi, yalnızca bir kez resmi görüşme yaptı. Bunun dışında, siyasi, toplumsal, ekonomik ve güvenlik konularında herhangi bir görüşme gerçekleşmedi. Sadece bazı acil sorunların çözümüne yönelik sınırlı alt düzey görüşmeler yapıldı. Daha kapsamlı görüşmeler için komisyonlar oluşturduk, ancak Şam hükümeti bu girişimlere yanıt vermedi. Qamişlo ve Hesekê’de Şam’a bağlı bazı devlet kurumları var, onlar için görüşme talebinde bulunduk, ancak buna da karşılık alamadık. Biz diyaloğu başlatmak istiyoruz, ancak Şam hükümeti henüz adım atmış değil. Biz müzakereye hazırız, ancak Şam hükümeti masaya oturmaya yanaşmıyor. Devrimin başlangıcında olduğu gibi bugün de bazı dış güçler, Suriye’de çözüm istemiyor ve müdahaleleriyle sürecin önünü tıkıyor.
Dış müdahalelerden kastınızı biraz açabilir misiniz?
Türkiye, Kuzey ve Doğu Suriye’nin yeni Suriye’nin inşa sürecine dahil olmaması için Şam hükümetine yoğun baskı uyguluyor ve müdahalede bulunuyor. Hatta Şam hükümetine, Demokratik Özerk Yönetim'in sürece dahil edilmemesini bir şart olarak dayatıyor. Biz, sorunların çözümü için komisyonlar kurulmasını önerdik, ancak Şam hükümeti Türkiye’nin baskıları nedeniyle yanıt vermedi. Bu müdahaleler, Şam hükümeti ile görüşmelerin gerçekleşmesini engelliyor ve süreci tıkıyor.
Suriye’de bütün halkları kapsayan demokratik bir çözüm öneriyorsunuz. Bu çözümün temel ilkeleri neler?
Bizim temel yaklaşımımız, merkeziyetçiliğe karşı, bölgelerin kendi yönetimlerini geliştirebildiği bir model üzerine kuruludur.
* Kadın, gençlik ve bireyin özgürlüğü esas alınmalıdır.
* Her halk, kimliğini özgürce ifade edebilmelidir.
* Adem-i merkeziyetçi bir yönetim anlayışı benimsenmelidir.
* Yerel yönetimlere dayalı, Suriye’nin bütünlüğü içinde herkesin kimliğini koruyabildiği bir yapı oluşturulmalıdır.
Dünyanın birçok yerinde, Britanya ve Avrupa’da olduğu gibi, merkeziyetçi olmayan yönetim modelleri başarıyla uygulanmakta ve devletin birliği korunmaktadır. Biz de benzer bir projeyi hayata geçirmeyi hedefliyoruz. Mevcut kantonlarımızın yapısı değiştirilebilir, toplumsal sözleşme maddeleri güncellenebilir, ancak demokratik yönetim bizim için temel ilkedir.
Ortadoğu’daki sorunların kaynağı merkeziyetçi yönetimdir. Eğer merkeziyetçi çözüm olsaydı BAAS rejimi çökmezdi. Şam’daki küçük bir azınlık, Kürtleri, Alevileri, Dürzileri, Hristiyanları ve diğer halkları dışlayarak sadece kendi çıkarlarını korumaya çalışıyor. Bu anlayışla Suriye’nin bütünlüğü sağlanamaz. Yeni Şam hükümeti, eski rejimden sadece isim olarak farklı; sistem olarak ise aynı politikaları sürdürüyor. Bizim ilkemiz, tüm halkların eşit ve özgür bir şekilde yaşayabileceği demokratik bir toplum inşa etmektir. Suriye’deki devrimin amacı da buydu, ancak yeni Şam yönetimi tam tersini yapıyor. Bizim hedefimiz, herkesin özgür ve eşit olduğu bir sistem kurmaktır.
Şu anda uyguladığınız modelde ısrarcı mısınız yoksa revize edilebilir mi?
İstediğimiz yönetim modeli 'demokratik özerklik' olarak adlandırılabilir, ancak bizim için önemli olan isim değil, sistemin özü ve işleyişidir. Bu modelde yerel yönetimler bazı alanlarda bağımsız hareket ederken, belirli konularda merkezi yönetimle bağlantılıdır. Devletin ve toplumun görevleri net bir şekilde ayrılmalı, birbirine karışmamalıdır. Devrimin ilk gününden itibaren bu modeli 'demokratik özerklik' olarak tanımladık. Elbette eksikliklerimiz olabilir, eleştirileri dikkate almaya açığız, ancak temel ilkelerimiz nettir:
* Bireyin haklarını koruyan, toplumun çıkarlarını gözeten bir yapı
* Ulusalcılığa ve dini temelli yönetim anlayışına dayanmayan bir sistem
* Kültürel, ekonomik ve siyasal alanda toplumun ihtiyaçlarını karşılayan bir yönetim modeli
Özetle, demokratik özerklik; kadınların, inanç gruplarının, toplulukların ve bireylerin kimliklerini özgürce yaşadığı, herkesin kendini içinde bulabildiği bir sistemdir.
Yeni Suriye yönetiminin ‘Ulusal Diyalog Konferansı’na ilişkin “Kongrede temsil edilmiyoruz. Sonuçlarının uygulanmasının bir parçası olmayacağız” beyanında bulundunuz. Şam’ın yeni yönetimi ne yapmaya çalışıyor?
Bizim acelemiz yok ve kimsenin niyetini okumaya çalışmıyoruz. Böyle devam ederse Suriye daha büyük bir yıkımla karşı karşıya kalacaktır. Şam yönetimi tekçi bir sistem dayatıyor; kadınlar, gençler, Kürtler, Hristiyanlar ve diğer etnik-dini gruplar bu sistemde yok sayılıyor. Sadece siyasal İslamcı kesimler ön planda tutuluyor. Kuzey ve Doğu Suriye dahil hiçbir bölgeye resmi bir davet yapılmadan, sadece belirli kesimlerin katılımıyla kararlar alınması kabul edilemez.
Bizden, içinde olmadığımız toplantılarda alınan kararları uygulamamızı kimse beklemesin. Özerk Yönetim olarak sürecin dışında bırakıldığımız hiçbir kararı tanımayacağımızı açıkça belirttik. Eğer ortak bir karar alınacaksa tüm halklar ve topluluklar sürece eşit şekilde dahil edilmelidir. Şam’da temsil edilmediğimiz sürece, alınan hiçbir kararı uygulamayacak ve kabul etmeyeceğiz.
Şam'ın yeni yönetimi, yeni anayasanın hazırlanması için bir komisyon kurdu, ancak Kürtlere ve diğer topluluklara yer verilmemesini nasıl görüorsunuz?
Ulusal uzlaşı adı altında atılan adımları eleştirdik ve doğru bulmadığımızı açıkça belirttik, çünkü bu süreç, farklı kesimleri kapsayan gerçek bir uzlaşıdan ziyade, tekçi bir sistem oluşturma çabasına dayanıyor. Suriye’nin çok kültürlü yapısı ve toplumsal çeşitliliği göz ardı ediliyor.
Aynı durum, yeni anayasa çalışmaları için de geçerli. Anayasa, tüm halkları ve toplulukları kapsamalıdır. Kendimizi içinde bulmadığımız bir anayasanın bizim anayasamız olduğunu nasıl kabul edebiliriz? Kürtler ve diğer topluluklar sürece dahil edilmezse çıkarılacak yasaları tanımayacak ve uygulamayacağız. Bizim adımıza karar alınmasını reddediyoruz. Ulusal uzlaşı sürecinde ve anayasa çalışmalarında temsiliyetimiz şarttır. Tekçi, milliyetçi ve dar bir anlayışa dayalı bir anayasa, Suriye’nin geleceğini temsil edemez. Tek parti zihniyeti artık kabul edilemez.
Suriye’nin kalıcı birliğini sağlamak için anayasanın Kürtler, Aleviler, Şiiler, Dürziler, Araplar, Hristiyanlar ve tüm toplumsal kesimlerin katılımıyla hazırlanması gerekir. Yeni anayasa süreci, herkesin dahil olduğu açık bir tartışma zeminiyle yürütülmelidir, ancak bu şekilde adil ve kapsayıcı bir anayasa oluşturulabilir. Aksi takdirde, tekçi anlayış Suriye’nin bölünmesine zemin hazırlar. Suriye halkı büyük acılar çekti, ağır bedeller ödedi. Bu yüzden, dış müdahale olmadan, Suriye’de yaşayan insanların kendi anayasalarını yapmaları ve kendi gelecekleri hakkında karar vermeleri gerekmektedir.
Kuzey ve Doğu Suriye ile Şam yönetimi arasında en büyük anlaşmazlık noktaları neler, hangi konularda ilerleme sağlandı?
Açıkça söylemek gerekirse şu ana kadar kayda değer bir ilerleme sağlanmadı ve sorunlar çözülmüş değil. Güvenlik konusunda QSD, yeni orduya katılmaya hazır olduğunu beyan etti, ancak bu ordunun yapısı belirsiz. İslami bir ordu mu olacak, yoksa demokratik bir yapı mı? QSD’nin nasıl bir katılım sağlayacağı konusunda da net bir çerçeve ortaya konmadı. Biz katılmaya hazırız, ancak henüz netleşmiş bir durum yok.
Güvenlik, ekonomi, eğitim ve siyasi konuların kapsamlı bir şekilde tartışılması gerekiyor. Örneğin, üniversite ve okullarımız var, ancak diplomaların geçerliliği konusunda hiçbir çalışma yapılmadı. Şu ana kadar yürütülen tartışmalar oldukça dar kapsamlı. Biz çerçevenin genişletilmesini, ekonomi, güvenlik, eğitim ve siyasi meselelerin ele alınarak gerçek çözümler üretilmesini istiyoruz. Sorunların çözümü için diyaloga açık olduğumuzu ve tartışmaya hazır olduğumuzu net bir şekilde ifade ettik. Şimdi Şam’dan bir yanıt bekliyoruz.
Şam yönetimi tarafından yok sayılan Dürzi, Alevi ve diğer topluluklarla Suriye’nin geleceğine dair herhangi bir görüşme veya istişare yürütüyor musunuz, ortak bir çözüm geliştirme imkanınız var mı?
Evet, bu kesimlerle diyaloğumuz var ve ilişkilerimizi geliştirmek istiyoruz. Onların acıları bizim, bizim acılarımız da onlarındır. Taleplerimiz ortak ve Suriye’de yaşayan halklarla hiçbir sorunumuz yok. Zaten Kuzey ve Doğu Suriye’de bu anlayışla bir model oluşturduk. Aleviler, Dürziler, Hristiyanlar ve diğer topluluklarla diyaloğumuzu güçlendirmeyi hedefliyoruz. Tüm kesimlerle ilişkilerimizi sürdürüyor, nasıl bir Suriye ve anayasa istediğimizi herkesle tartışıyoruz. Bu görüşmelerde ortak bir zemin oluştu; demokratik, özgür ve herkesin kendini ifade edebildiği bir Suriye.
Til Koçer ve diğer sınır kapılarının açılması için Şam yönetimi ve uluslararası toplumla herhangi bir girişiminiz oldu mu?
Siyasi sorunlar çözüldüğünde, sınırlar da kendiliğinden açılacaktır. Anayasa ve siyasi meseleler çözülmeden tek bir konuyu ele almak anlamlı olmaz ve genel çözüm sürecine katkı sağlamaz. Bu konuları konuşabilmemiz için öncelikle muhatap alınmamız gerekiyor. Zaten siyasi çözüm sağlandığında, sınırlar merkezi devletin kontrolüne geçecektir. Bu konu öncelikli gündem maddesi değil. Açık olan kapılar üzerinde merkezi yönetimin doğrudan bir etkisi yok, ancak resmi olarak açılmaları için çalışmalarımız devam ediyor.
Til Koçer’in açılması, bölge için büyük bir rahatlama sağlayacaktır. Hatta Şam bile bu kapının açılmasıyla nefes alacaktır. Aslında Til Koçer ve Sêmalka’dan geçen malların büyük bir kısmı zaten Şam’a gidiyor. Başlangıçta bu kapıların açılması için girişimlerde bulunulsa da şu an öncelikli konu değil. Buna rağmen kapıların açılması için çalışmalarımız sürecek.
Türkiye ile sorunları çözme konusunda bir anlaşmaya varılabilir mi, Türkiye hangi koşullarda bu yolu tercih edebilir?
Doğrudan görüşmelerimiz yok, ancak Uluslararası Koalisyon aracılığıyla dolaylı ilişkilerimiz var. Önderliğin çağrısından sonra saldırılarda bir azalma gözlemlendi ve bu çerçevede bazı tartışmalar yürütülüyor. Bu çağrı, Kuzey ve Doğu Suriye üzerinde önemli bir etki yaratacaktır. Türkiye, Kürt sorununu çözerse bize karşı herhangi bir sorunu kalmayacak ve saldırılar için bir bahanesi da olmayacaktır. Bu süreç başarıya ulaşmazsa farklı sorunların ortaya çıkması kaçınılmaz olabilir.
Basında Sayın Öcalan'ın Kuzey ve Doğu Suriye'ye özel bir mesaj gönderdiği yer aldı. Bu mesajın içeriği hakkında bilgi verebilir misiniz
Gönderdiği mesaj, Kuzey ve Doğu Suriye için büyük önem taşıyor. Bu mesajda, Kuzey ve Doğu Suriye’nin sadece kendi bölgesi için değil, tüm Suriye’nin demokratikleşmesi adına bir model olması gerektiği vurgulanıyor. Mevcut sorunların Şam yönetimi ile diyalog yoluyla çözülmesi gerektiği belirtiliyor. Ayrıca, Suriye’de demokrasinin gelişmesi için öncü bir rol üstlenmemiz isteniyor. Kuzey ve Doğu Suriye’nin, Suriye’nin tamamını demokratikleştirme sürecinde bir laboratuvar gibi işlemesi gerektiği ifade ediliyor. Bu çağrı, yalnızca Kuzey ve Doğu Suriye için değil, tüm Suriye halkları adına demokrasi mücadelesini sürdürmemiz gerektiğini ortaya koyuyor. Şimdilik mesajın içeriği hakkında yalnızca bunları paylaşabilirim.
Bazı Türk yetkililer, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın çağrısındaki PKK’nin silahsızlandırılması kısmının Kuzey ve Doğu Suriye’yi de kapsadığını iddia ediyor. Siz de böyle mi anladınız?
Türk yetkililer, QSD’nin silah bırakması gerektiğini söylüyor. Oysa QSD’nin Türkiye ile bir sorunu yok; asıl mesele Suriye içinde çözülmelidir. QSD’nin yüzde 70’i Araplardan oluşuyor ve Türkiye için bir tehdit teşkil etmiyor. Şu ana kadar Türkiye’ye karşı herhangi bir saldırı gerçekleştirmedi, sadece kendisini savundu. QSD, Suriye’de siyasi çözüm sağlanırsa kendi özgün yapısıyla Suriye ordusuna katılacağını zaten açıkladı. Bu nedenle QSD’nin silah bırakacağı yönündeki söylemler gerçeği yansıtmıyor. Türkiye’nin amacı, QSD’yi silahsızlandırarak halkı savunmasız bırakmak ve ardından istediği politikaları uygulamaktır.