Seçim beyannameleri ve siyasal partiler


HDP’nin 7 Haziran seçimlerine yönelik seçim beyannamesi açıklandı. Beyannameye yönelik olarak ilk tepkilerin olumlu olduğunu söylemek gerçekçi olacaktır. HDP’nin seçim meydanlarında, televizyon programlarında satır başlarıyla geçilen konuların bu beyannamenin içeriğini doldurması ve halka anlatma olanağı bulması durumunda ciddi etkiler de yaratabilir. Beyannamelerde şu siyasal parti bunu veriyor, ben bunu vereyim anlayışının, teknolojinin geliştiği, herkesin bilgiye çok kolaylıkla ulaştığı bu çağda gerçekçi olmadığı biliniyor.
Siyasal partilerin beyannamelerine biraz da anlayış olarak bakmak gerekir. Beyannamelerde en önemli kıstasın Özgürlük ve demokrasi olduğunu düşünüyorum. Bu konuda CHP ve AKP sınıfta kalmıştır. AKP’nin 2002 yılında iktidara geldiği ve AB kriterlerini baz alarak demokratikleşme sürecini 2005 yılından bu yana askıya aldığı biliniyor. AKP’nin beyannamede çerçevesi çizilmeyen ve ne olacağı bilinmeyen başkanlık modelinde ısrarı, seçim sürecine giderken, özgürlükleri askıya alan iç güvenlik paketi, 2010 yılında anayasa değişikliği ile demokrasi olarak bizlere sunulan ve bugün cemaat-AKP kavgasının özünü oluşturan yargı reformu konusunda halka ciddi bir açıklamanın yapılmaması, Kürt sorunun çözümünde mutabakat metni olarak kabul edilen Dolmabahçe Deklarasyonu’na atıfta bulunulmayarak geri adım atılması, özgürlükler konusundaki tutumunu açığa koyuyor.
CHP’nin herkese demokrasi ve özgürlükler vaat eden açıklamalarının içinde Kürt sorunu geçiştirilmiş adeta. Kürt sorununun parlamentoda çözüleceğine ilişkin vurguların altı doldurulmamış, hangi kriterlerin nasıl uygulanacağına ilişkin ciddi ipuçları bile yok. SHP’nin mirasçısı olan CHP bu özgürlükler ve demokrasi konusunda SHP’nin 1989 yılında hazırladığı ve deklare ettiği raporun bile gerisinde bulunmakta. En önemli nokta olarak, parlamenter sistemin güçlendirileceği vurgusu bulunmaktadır.
Kürt sorunu diğer partilerin gündeminde yok
HDP’nin Dolmabahçe Deklarasyonu’na sahip çıkması, Kürt sorununun silahsız çözümünün arkasında duracağını açıklaması ve herkese, her kesime özgürlükler konusundaki yaklaşımının toplumun tüm kesimlerini kapsadığını söylebiliriz. Zaten HDP’nin adaylarının kent kent değerlendirilmesinde toplumun tüm kesimlerinin mecliste temsiliyetine yönelik tutumu bunu pekiştiriyor.
Ortadoğu coğrafyasında kan ve gözyaşının hakim olduğu bu dönemde AKP’nin, Suriye muhalifleri, CHP’nin Esad’ın yanında duran tutumu, Rojava’daki Kürtleri görmezden geldiklerini de ortaya koyuyor. AKP beyannamesinde Ortadoğu ülkeleriyle iyi ilişkilerin geliştirileceği, bu bölgelerdeki sorunların çözümüne destek sunulacağı belirtilmesine karşın, Kürtlere yönelik bakışın eksik olduğunu söyleyebiliriz. CHP’nin de Rojava konusunda söyleyecek sözü olmadığını görmekteyiz. Yine AKP bir yandan Mısır’ı diktatör ilan ederken, Suriye konusunda Katar ve arabistan ile ittifaklar kuruyor. Diğer yandan bu ittifak genişleyerek, Yemen’e yönelik müdahalede Türkiye ile Mısır’ın aynı koalisyon içerisinde saf tuttukları görünüyor.
HDP’nin Ortadoğu’nun sorunlarının çözümü konusunda, Ortadoğu halklarının özgür iradesini ortaya koyan barışçıl çözüm önerileri, aslında HDP beyannamesinde yer alan “Biz’ler mazlumdan yana “barışçıl dış politika” mümkündür diyoruz. Başta Ortadoğu olmak üzere, tüm dünyada halkların kendi siyasi geleceklerini özgürce belirlemeleri için çalışacağız. Ortadoğu’da halklar arasındaki ekonomik, sosyal ve kültürel bağların güçlendirilmesini sağlayacağız” söylemi, beyannamenin ana başlığı olan Büyük İnsanlık’ı da büyük ölçüde tarif ediyor.
HDP farkını ortaya koyuyor
HDP’nin MGK’nın kaldırılması, YÖK’ün kaldırılması, Kadın Bakanlığı kurulması, eğitimin her aşamada parasız olması, Nükleer santralleri karşı temiz ve yenilenebilir enerji alternatifi, taşeronlaştırmaya son verilmesi, haftalık çalışma sürelerinin 35 saate indirilmesi, güvencesiz çalıştırmaya son verilmesi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılarak, her yurttaşın kendi inancını özgürce yaşayacağı bir ortamın oluşturulması, seçim barajının kaldırılması, eşbaşkanlık sisteminin her yerde yaygınlaştırılması, Gençlik Bakanlığı kurulması, çocuklara ve kadınlara yönelik şiddet uygulamalarının en ağır şekilde cezalandırılması ifadelerini AKP’nin seçim beyannamesinde bulmak mümkün değil. Bunlardan YÖK’ün kaldırılması, seçim barajının kaldırılması ve taşeronlaştırmaya son verilmesi konuları hem CHP, hem de HDP’nin seçim beyannamesinde bulunmaktadır.
Yandaş medyanın, devşirme gazetecilerle yaptığı televizyon programlarında HDP ve CHP seçim beyannamelerinin yan yana konularak aynı merkezden yapıldığı yönündeki yayınları ise HDP’nin demokratikleşme, özgürlükler, ekonomik ve sosyal sorunlara yaklaşımlar konusundaki çabasını ve emeğini hiçleştirmeye dönük çabalardır. Bu ithamlar Türkiye’deki durumun 1990’lı yıllardan farklı olmadığını da göstermektedir. O dönemde tek merkezden üretilen saldırı ve linç politikaları bu dönemde tek merkezden üretilerek uygulamaya konuluyor.
HDP ile CHP arasında beyannamelerin ekonomik ve sosyal politikalar bölümündeki benzerlikler öne çıkarılıyor. Fakat iki siyasal parti arasındaki temel fark unutuluyor. CHP’nin neo liberal politikalara yaslanarak, kapitalist sistemi de yedeğine alarak bir ekonomi programı hazırladığını söylebiliriz. CHP ile HDP arasındaki bu farkı bile göremeyecek kadar kör olanların, Türkiye’de demokrasi ve özgürlükler yerine tek adam sistemiyle yönetilmesini tercih ettiklerini de görmekteyiz.
“HDP 1.800 TL asgari ücret öneriyor, zaten barajı aşacağı da meçhul, bol keseden dağıtıyor” yaklaşımı. var. HDP’nin seçim stratejisini büyük bir beğeni ile izleyenlerin “HDP’de kimse ekonomik vaatler beklemiyor, Demokrasi ve Kürt sorunu konusundaki adımları daha önemli buluyor” yaklaşımları da eksik ve yetersizdir. 1.800 TL Türkiye’de yoksulluk sınırı. Sendikaların ve devletin istatistik kurumlarının bulduğu bir veri. İnsanca bir yaşam isteniyorsa hükümet veya muhalefet de olunsa, baraj aşılıp aşılmasa da bu insani yaşam standardının savunulması gerekir.
Tüketici ve bağımlı toplum değil, üreten toplum
HDP 10 m3, 180 kw/h elektriği her aileye merkezi bütçeden karşılanmak üzere ücretsiz verilmesini savunuyor. Türkiye 2014 yılında 49 milyar metre küp doğal gaz ithal etti. Yine petrol tüketiminde yüzde 80’ini dışarıdan karşılıyor. Enerjide bağımlı bir ülke.
Türkiye’nin ithal ettiği doğal gazın yüzde 70’i elektrik üretiminde harcıyor. 72 kentte bu santrallerden elektrik veriliyor. İthalatçı konumda olup, doğaldan elektrik üretimini bu düzeyde uygulayan tek ülke Türkiye. Türkiye’nin 2014 yılında enerji harcaması 75 milyar. Bunun yüzde 27’si öz kaynaklardan karşılanıyor. İthalatın yüzde 20-25’lik oranı doğal gaz ithalatından oluşuyor. Evde kullandığımız suyu bile elektrik ile sağlayan Türkiye’de 19 milyon 500 bin hane bulunuyor. HDP’nin bu projesi yaşama geçtiğinde bu hanelerin yüzde 25’i bile bu rakamların altında bir tüketimde kaldığı takdirde Türkiye’nin dışa bağımlılığı azalacak. Yeraltı ve yerüstü kaynakları talan edilmeyecek. Her şeyi tüketim üzerine kurgulayan kapitalizmin doğaya verdiği zarar da önlenecek.
Yine çiftçiye verilen mazotta, ÖTV’nin alınmaması çok önemli. Çünkü tarım girdilerinde en önemli kalemlerinde biri olan enerji faturaları, sofralarımıza kadar yansıyor. Bugün gıdada yüzde 400’lere varan artışın temel kalemlerinden biri de üretimde kullanılan enerji maliyetleridir. Eğer bu sağlanabilirse, köylü, çiftçinin ürettiği tüm ürünler daha ucuz olarak pazardaki yerini alacağı için, burada dolaylı olarak tüketiciler de desteklenmiş olacak. Bundan en olumlu olarak etkilenenler ise yetersiz beslenen yoksullar olacaktır.
Partilerin seçim beyannameleri üzerindeki tartışmalar devam edecek. Fakat CHP ile HDP’nin birbirine benzetilen ekonomik vaatleri arasında yaklaşım olarak dağlar kadar fark var. Birisi neo liberal politikalar ve kapitalist sistemin sürdürebilirliği üzerinden ekonomik programını oluştururken, HDP’nin politikalarının bu topraklar üzerinde yaşayan tüm halkların, renklerin, kimliklerin özgücü üzerinden kurgulandığını söyleyebiliriz.
Son olarak tartışmasız olan konu ise HDP’yi tüm siyasal partilerden ayıran kadın özgürlükçü paradigmadır. Ve seçime gidilirken, toplumun yüzde 50’sini oluşturan kadınlar ayrı bir seçim beyannamesi açıklayarak, kadınlara yönelik olarak izlenecek politikaları da kamuoyuyla paylaştı.
