Taraf Gazetesi ve misyon

Bu da doğal. Bir gazetenin kurucuları, gerekçesi bir türlü anlaşılamayan nedenlerle gazeteden istifa edince gazeteyle ilgili tartışma da olur. Oldu da.
Şimdi gazetenin “varisleri”, bu tartışmadan rahatsız. Görüşleri değil de, bu görüşlerin sahiplerine demediklerini bırakmıyorlar. En çok da “misyon” sözcüğü bunlara “dokunuyor”. Taraf gazetesinin “misyonunu doldurduğu” iddiasına çok kızıyorlar. Bunda kızılacak bir şey yok. Misyonsuz gazete olmaz…
Örneğin Pravda… Sovyetler yıkılınca bu gazetenin de misyonu sona erdi.
Alın elinize Hürriyet’i… Askeri vesayet rejimi sona erdikten ve “yarı-laik muhafazakarlığın” yerini, “İslamcı muhafazakarlık” aldıktan sonra, Hürriyet’in misyonundan söz edilebilir mi?
Milli Gazete’ye bir bakın… Erbakan’ın vefatından ve onun “evlatlarının” baba yadigarı “milli görüş gömleğini” çıkarıp kirliye atmasından sonra bu gazetede misyonun “m”si kaldı mı?
“Misyon bitti” demek, gazete “kapanacak” demek değil. “Misyonsuz kalacak” demek…Önemsizleşmek yani…
İşler böyledir. Taraf’ın da “misyonu” sona ermiştir; “askeri vesayete son verme”, “AB üyeliği”ne “AKP ile birlikte yürüme”, bu iki hedef uğrundaki mücadeleyi “PKK’ye karşı mücadeleyle birleştirme” ve sonuçta “ılımlı İslamla ittifak halinde ‘ılımlı’ bir Kürt alternatifi yaratma” misyonundan söz ediyoruz.
Bugün artık hiç kimse bu misyonu açıkça ve cesaretle sahiplenemez.
Askeri vesayete son verme hedefi demokrasiye değil, AKP’nin “kuvvetler ayrılığını” bile yok edecek, “Başkanlık rejimine” ve “cemaatçi polis-yargı vesayetine” yol açarak iflas etti.
AB üyeliğine AKP ile birlikte yürüme hedefi, AB’nin Türkiye ile ilgili her geçen gün daha da sertleşen “raporlarının” Bakanlar tarafından “çöpe atılmasıyla” tarihe karıştı.
Aslında “vesayete son verme” ve “AB üyeliği” hedeflerini savunduğu ilk dönemlerinde Taraf Gazetesi reformcu ve demokratik bir işlev gördü. Ama ne zaman ki, bu iki hedefe ulaşma mücadelesini, Hükümetin PKK’ye karşı mücadelesine “PKK iki halkın düşmanıdır ve Ergenekonun işbirlikçisidir” diyerek destek verme “misyonuyla” birleştirdi, o andan sonra gazetenin “vesayete son” ve “AB üyelik” hedefleri bütün demokratik içeriğini yitirdi.
Ve gazetenin PKK ile Ergenekon’u yan yana getirme yeltenişleri de, “AKP ile ittifak halinde ılımlı bir Kürt alternatifi yaratma” gayretleri de, Miroğlu-Burkay macerasından sonra hüsranla sonuçlandı.
Gazete son dönemde, Ahmet Altan’ın ve arkadaşlarının yeni “polis-yargı vesayetine”, AKP’nin “otoriterleşme” eğilimine ve Kürt sorununda “güvenlikçi” uygulamalara karşı mücadelesiyle “yeni bir rotaya” giriyordu. Bu “yeni rotaya”, gazete içinde, Miroğlu, Yıldıray, Görmüş, ve bazıları karşı koydu. Altan ve arkadaşlarının “müzakere” yanlısı çizgisine, “eşpolis”in ayrılmasından sonra yalnız kalan ünlü “polis” yazar Emre Uslu akıl almaz bir “komploculukla” cepheden saldırıya geçti. Baransu da “dim dik” ayakta.
Misyon böylece sona erdikten ve gazetenin kurucuları ayrıldıktan sonra Taraf’tan geriye ne kaldı?
Geriye “gazetecilik başarısı” denilen bir “efsane” kaldı. Bu efsanede hiçbir marifet yoktur. Gazetenin yayınladığı bütün belgeler, gazeteci Baransu tarafından “ortaya çıkarılmamıştır”. Baransu’ya “verilmiştir.”
Bunun da nedeni, bu belgelerin ancak yeni ve başında Ahmet Altan ve Yasemin Çongar gibi ciddi ve hükümetle ilgisi olmayan insanların bulunduğu bir gazetede yayınlandığı zaman etkili olacağının bilinmesidir.
Geriye kalan nedir?
Geriye, bu belgelerin yayınlanmasındaki “cesaret” kalmaktadır. Bu cesaret de, gazeteden şimdi ayrılanlara ait bir cesarettir. Gazetede işte bu “cesaret” de ayrılmıştır.
Tekrar soralım: Geriye ne kalmıştır?
Açın, okuyun ve ne kaldığını kendiniz görün…
Bizim gazeteye gelince, bu gazetenin Kürt Özgürlük Hareketine en ağır eleştirileri yapmış insanlara karşı takındığı dürüst tutumu anlamak için, dünkü Özgür Gündem’de Delil Karakoçan’ın yazısını okuyabilirsiniz. O şöyle yazdı:
“Altan ve Çongar’ın istifası bu anlamda önemlidir. Doğru, demokratça bir tutumdur. Bu tutum benzer çevrelerdeki sorgulamayı daha da hızlandıracaktır. AKP, kimliğini açığa vurup liberal ortayolcu entelektüellerden soğudukça, kopuş artacaktır. “Ayrışma”, “ayrılma”, “kopuş“ devrimcidir. Aydın, gazeteci yazar-çizer mezarlığında entelektüel katliamına karşı, gerçek bir aydın hareketine, aydın-entelektüel itiraza şimdi daha çok ihtiyaç vardır.”
