Türkiye barış ve demokrasiden korkuyor
Forum Haberleri —

Barış
- Bu dizayn savaşında kim Kürtlerin desteğini alırsa kazanır. Kürtlerse egemenlik ve bölme peşinde değil, tümden demokratik çözümün tarafıdır ve ortak yaşamdan yanadır. Bu anlamda kim yaklaşırsa onunla ittifak yaparlar. Dizayna karşı değiller, ama demokratik olmasını sağlamaya çalışıyorlar.
ALİ AKTAŞ
“Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” sonrası Türkiye’de ve özellikle de devlet tayfası ve yandaş camiada yaşanan tartışmalar barış ve demokratik toplum hedefine hizmet etmiyor. Tekrardır, sürecin ruhuna terstir. Kuşkusuz hepsi eskisi gibidir denilemez, ama değişimi sağlayacak türden de değildir. Çok kısır ve aldatıcıdır, ısrar edilirse sürecin tıkanması, yozlaşması ve engellenmesi mümkündür.
Kürt tarafı yapabilecek en temel adım ve hamleyi büyük bir risk üstlenerek gerçekleştirdi. Ama bunun hedefe ulaşması için Türk devleti, hükümet ve muhalefetinin de yol temizliği, yani siyasi-hukuki zemini hazırlaması lazım. Evvelce savaşı durdurması, İmralı sistemini lağvetmesi, inkar-imha politikasını terketmesi gerekir. Yoksa Kürtler kongre toplamanın ve parti feshinin mümkün olmayacağını söylüyor.
Zira herkes bilir ki, bu tür sorunlar tek taraflı ve hatta iki taraflı da çözülmez. Bunun için hep bir üçüncü tarafa da ihtiyaç var. Hele Kürt-Türk ilişkilerinin tarihi-toplumsal misyon ve ittifakına kavuşması için her tarafın ev ödevini mutlaka yapması lazım. Eğer taraflar barış ve demokratik toplum hedefinde netleşip, bu yolu fedekarca-kararlıca yürümezlerse başaramazlar. Bir kere barış ve demokratik toplum hedefine demokratik uzlaşı ve mücadele yöntemi ile varılacaksa, Türk tarafının da söylem ve pratiği ile buna uygun bir yol çizmesi lazım. Öğle “yendik, teslim olsunlar” söyleminin kendini aldatma ve süreci zehirleme dışında bir anlamı yok. Bununla akrep gibi kendini sokacak sona uğrarlar. Kürt tarafı “barışa hazırım” deyip, bunun teorik-pratik ve örgütsel çabasını veriyorsa, sen de demokratik ortamı sağlamak zorundasın. Demokrasi yolunu açmazsan, barış gelişmez ve en çok da sen kaybedersin.
Zira Kürdistan-Türkiye-bölge ve dünyada ki gelişmeler gecikmeye izin vermiyor. Bölgenin savaş ve soykırımla dizayn edildiği ve yine neden-sonuç anlamında Kürt sorununu ve PKK’yi yaratan güç ve devletlerin birbirini yıktıkları bir süreçte Kürtler ve Türkler demokratik toplum ekseninde barışıp, ortak vatanda eşit ve özgür yaşamda anlaşamazlarsa küresel güçlerin dizayn hışmına uğrar ve tahrip olurlar. Görünen köy kılavuz istemez misali, bölgede işleyen güncel tablonun böyle olduğu görülmüyor mu? Fırtınanın hızla İran’a kaydığı bir süreçte Türkiye bunun dışında mı kalacak? Belki ağır darbeyi alacaktır.
Bu konuda Türk tarafı ve özellikle de devlet-hükümet gerçeklerden uzak davranıyor. Söylemde bile kötürüm ve sabotajcadır. İçindeki kibiri-canavarı bırakmıyor. Barış ve demokrasiden korkuyor. Hala Kürtleri yenme-bitirme rüyasında, kandırma-oyalama havasındadır. Yanına alıp Osmancılık yapacağını sanıyor. Geçenlerde Putin, Macron için, “Napolyon’a özenmeden önce nasıl sonlandığına bakmalıdır” demişti. Erdoğan da bilmeli ki, bu bölgede ve dünyada Osmanlıcılık bir daha olmaz. Tek kurtuluşu var: Barış ve demokrasi çağrısını oyalama-istismar-seçim ve iktidara alet etmemelidir. Bu çok tehlikelidir. Bir de yanında süreci habire zehirleyen dalkavuk, rantçı ve provokatörler var. Terbiye edilmelidir.
Ayrıca “süreç iktidara yarıyor” deyip başta CHP olmak üzere ödevini yapmayan bir muhalefet var ki, sürecin hala rayına girmemesinde en az iktidar kadar sorumludur. Madem ki, AKP ve Erdoğan’ın süreci istismar ettiğine inanıyorlar, o halde süreci daha da çok sahiplenip engellemeleri gerekmez mi? Süreci Türkiye halklarına taşıyarak bu sabotaj ve istismarın önüne geçmek sadece DEM’in görevi değil ki! CHP, Cumhuriyeti, ulus- devleti ve Türkiye’yi kuran parti olarak istese bunu daha iyi yapabilir. Çünkü devlet ve toplum içindeki güç ve imkanları DEM’den daha fazladır. Kaldı ki son yerel seçimde birinci parti çıktığı için de bunu yapmak zorundadır. Ecevit “Öcalan bize niye verildi anlamış değilim” demişti. Belki O’nun öğrenmeye ömrü yetmedi, ama bunca zamana rağmen acaba CHP anladı mı? Anlasaydı herhal böyle “komşu pazarda görsün” demezdi. Yani kısaca iktidar ve muhalefetiyle Türk tarafı hala barış ve demokratik toplum eksenine girmiş değil, çünkü demokrasiden uzaktırlar, korkuyorlar, karşıdırlar.
Irak ve Suriye’nin halini ve Kürtlerin ulaştığı statükoyu ve yine İran’a karşı bir taaruzun yolda olduğunu ve er veya geç sıranın kendilerine de geleceğini görseler böyle davranmazlar. Suriye’de rejimi devirmede taşeron olarak kullanıldıklarını ve bu sefer sıranın İran’a karşı kullanmasına geldiğini bile görmüyorlar. Görseler bu kadar Colani’ye gitmez, kabineyi Şam’a taşımaz ve Rojava’ya da düşmanlık yapmazlar. Demek barış ve demokrasi çağrısına inanmamışlar. İnansalardı Rojava’yı çoktan Ankara’da ağırlamış olacaklardı. Ama yanlış yerlerde kürek sallamakla kurtulamazlar ve dolayısıyla ne Suriye’de kalıcı olabilirler ne de Kürtlerle demokratik bir ittifak kurabilirler. Gerisi ise hüsrandır.
Irak’ın yanısıra 10 Mart anlaşmasıyla Suriye’de de Kürtlerin statükoya kavuştuğu ve İran’da da Kürtlerin inkar edilmediği bir süreçte Türkiye Kürt inkarını sürdürebilir mi? Bölgesel statükonun bizzat onu kuranlar tarafından devrildiği bir anda Türkiye ve İran’ın bunu engelleyip, koruması mümkün mü? Küresel güçlerce bölgenin İsrail ve Suudi merkezli dizayn edildiği bir anda Türkiye ve İran’ın hegemonik çabaları başarıya ulaşır mı? İran’ın Hizbullah gibi dış milislerinin etkisiz kılındığı bir süreçte Türkiye’nin kendi dış paravan-çete güçlerini koruması mümkün mü? Türkiye’nin bölgeye Osmanlıcılığı dayatmasına, Suriye’yi arka bahçesi yapmasına ve İsrail ile rekabet yapmasına müsaade edilir mi?
Gelinen aşamada hem bunun koşulları kalmadı hem de bunu sağlayacak güçleri yok. Dolayısıyla ikisi de dizayn çarkına bağlanıp Kürtlerle anlaşmak zorundadır. Zira Kürtler artık büyük bir güçtür, kim yutmaya kalkarsa boğazında kalır. III. küresel savaşın her kapıya dayandığı ve katı ulus- devlette ısrar edenlerin dağıtıldığı bir süreçte en makul yol Kürtlerle anlaşmaktır. Bu dizayn savaşında kim Kürtlerin desteğini alırsa kazanır. Kürtlerse egemenlik ve bölme peşinde değil, tümden demokratik çözümün tarafıdır ve ortak yaşamdan yanadır. Bu anlamda kim yaklaşırsa onunla ittifak yaparlar. Dizayna karşı değiller, ama demokratik olmasını sağlamaya çalışıyorlar.
Önder Öcalan “barış ve demokratik toplum” ve PKK de “kongre yapıp savaşa son vereceğim” diyorsa Türkiye bu tarihi fırsatı kaçırmamalıdır. Barış ve demokrasiden korkmamalıdır. Kendi geleceği için bile olsa Kürt inkar-imhasına son vermeli, Önder Öcalan’ı özgür bırakmalı ve PKK’nin demokratik topluma katılmasının koşullarını yaratmalıdır. Demokratik bir Kürt-Türk ittifakı bölgeye model olabilir, rahatlatır, huzur ve istikrar getirebilir. Madem ki, “savaş sürdükçe demokrasi olmaz, Kürt sorunu siyasi olarak çözülmez” deniliyor, o halde Kürtler “barış ve demokratik toplum hedefinde anlaşalım, ittifak kuralım” çağrısını yaptıysa, sen de barış için, siyasi çözüm için demokratik ortamı yaratacaksın, barış ve demokrasiden yana yol alacaksın. Öyle “yenildiler, teslim olacaklar” demiyeceksin, dedirtmeyeceksin. Bunlar doğru değil, zira bu elli yılda defalarca düştüğün yenilgiden ancak NATO sayesinde kurtuldun ve bugün de ancak NATO sayesinde ayaktasın.
Kuşkusuz Kürt sorunu bölgesel ve uluslararası yüzlerce yıllık bir sorundur. İmralı işkence-tecrit sistemi de böyledir. Biri çözülmeden diğeri çözülmez. Çözülmesi içinse Kürt, Türk, Fars ve Arap halkları kadar bölgesel ve uluslararası güçlerin de devreye girmesi gerekir. Türk, Fars ve Arap ulus- devletlerinin barış-demokrasi gelenek ve kültürü olmadığı için Kürtler ne kadar zorlasa ve istese de küresel güçler zorlamadan veya yıkmadan barışa yanaşmazlar. Erdoğan da sonunda Saddam ve Esad gibi davranacaktır. Erdoğan’ın iktidar için Dolmabahçe mutabakatını bile inkar ettiği biliniyor. Türkiye toplumu ve küresel güçler zorlamazsa fırsat bulduğunda yine süreci kurban edecektir. Gerçi söylemde süreci destekleyen bir çok küresel-bölgesel güç var, ama pratikte hala yoklar. Evet uluslararası ve bölgesel koşullar Türk ulus- devletini epey zorlamışa benziyor, ama barış için yetmiyor. Kuşkusuz Kürtler buna rağmen “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı“ ile tarihi bir hamle yaptılar ve sürecin başarıya ulaşması için de önemli adımlar attılar. Ayrıca Türkiye toplumunu ve demokratik güçlerini harekete geçirmek için de büyük çaba harcıyorlar. Gerisi artık Türk tarafına kalmıştır. Savaşla kazanamayacakları ve geçen her gün daha da battıkları ortadadır.