Yazı ishali AKP’li Yalçın Akdoğan!

Haberleri —

‘İshal’ insanın kendi içindeki atıkların rutin işlevi dışında kontrolsüz olarak ötürük ve amel olma halidir. Kontrolsüzdür. Ne yerse o sıvılaşarak çıkar. Tayyip Erdoğan’ın Kürt siyasetindeki danışmanı Yalçın Akdoğan’ın yazıları ile Erdoğan’ın konuşmaları da “amel” olma halini yaşıyor. Belli belirsiz, olduk olmadık yerdeki Kürtler üzerine konuşmaları ve yazıları da bu amel ve ötürük olma halini gösteriyor. Demokrat ve açılım kelimelerini çok kullanarak çözüm getirdiklerini sanıyorlar.  Kimse kendisini kandırmasın.
AKP iktidarı, Türk devletinin inkar ve imha siyasetini ortadan kaldırmadı. Bu siyaset farklı versiyonlarla daha da zenginleştirilmiş yöntemlerle sürdürülüyor. AKP bu siyaseti Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında sürdürüyor. Bu politikanın temel karakteri her alanda Kürtlere düşmanlıktır. Kürtleri aşağılamadır. Bu politikanın iç işlerinden sorumlu olanı İdris Naim Şahin’di. Hükümet adına konuşanı Bülent Arınç’tı. Bu konuşmaların metin yazarı ise Yalçın Akdoğan’dır. AKP’nin parti sözcüsü Hüseyin Çelik de Kurdili AKP versiyonu olarak sahnedeydi. Ama son günlerde İ. Naim Şahin ve Bülent Arınç konuşmuyor. Hüseyin Çelik de piyasada yok! Ama Yalçın Akdoğan bir gazeteci büyüğümüzün tanımlamasıyla “yazı ishali” olmuş gibi sürekli yazıyor. Hükümetin gazetelerine açık ve takma isimlerle yazıyor. Tayyip Erdoğan’ın da nefret suçu işleyen konuşmalarının büyük bölümü de Yalçın Akdoğan’a ait. O yazıyor, Recep Tayyip Erdoğan ise konuşuyor.
En son Yalçın Akdoğan Star gazetesinde yazı ishali olmuş, Tayyip Erdoğan da buna paralel bir şekilde Elazığ‘da konuşmuştu. Yani biri yazı ishali, diğeri de konuşma ishali olmuş. Çok yazıp çok konuşunca sanki bütün dünyanın doğrularını söylüyorlarmış edasındalar. Oysa yazılarının her satırı, konuşmalarının her cümlesinde kendisinden olmayanlara hakaret, gerçeği yansıtmayan bilgiler ve nefret suçlarından örülü ırkçılık damlıyor. En önemlisi de yönettikleri ülkenin coğrafyası, toplumu, tarihi ve toplumun inançları konusunda oldukça cahiller. Bilmeden, bilmediklerini bilmeden yazıp konuşuyorlar. İnsan, Yalçın Akdoğan’ın yazılarına ve Erdoğan’ın konuşmalarına bakınca Kürtler üzerinde eşi ve benzeri görülmemiş zulüm politikalarının şifrelerini rahatlıkla çözebiliyor.
Kürtlerin inançları hiçbir zaman Tayyip Erdoğan dönemindeki kadar ağır hakaretlere söz konusu olmadı. Erdoğan ve danışmanları Kürt toplumunun sahip olduğu farklı inançlara sürekli hakaret ediyor. Erdoğan ve şürekası İslam inancına sahip Kürtleri, kendi resmi devlet ideolojisi içindeki ırkçı Türk/İslam sentezi içinde yer almadıkları için aşağılıyor. Alevi Kürtlerin inancına zaten tarihi bir düşmanlık besleyen R.Tayyip Erdoğan’ın siyaseti her fırsatta Alevilere dil uzatıyor. Êzîdî inancına sahip Kürtlere saldırıyor. “Êzîdî de olsa!” diyerek cümlesine başlıyor. Yani açık açık ırkçılık yapıyor, nefret suçu işliyor.
Kürtlere saldırı sadece bu konuşma metinlerinde yok. Kürt meselesini ele alma, tanımlama ve çözme yöntemlerinde de Kürt toplumuna büyük hakaretler içeriyor. Akdoğan ve Erdoğan Kürt meselesinde devletin “başarılı” olduğunu yazıyor. PKK’nin hayata geçirdiği “Devrimci Halk Stratejisi”nin askeri, toplumsal ve siyasi alanda başarısız olduğunu iddia ediyorlar. Arşivlere dönüp baktığımızda bu söylemlerin Ahmet Altan halinden, Fethullahçı polis yazarlarına ve Ruşen Çakır’ına kadar birçok kesimin bir dönem yazdığını görürüz. Onlar da “PKK artık karakol basamaz, eylem yapamaz” diyordu. Erdoğan’ın 2010-2011 konuşmaları ve Yalçın Akdoğan’ın da yazılarında da PKK zaten bitmişti! Ama yakın geçmiş ve arşivler gösteriyor ki AKP’nin toplumsal ve siyasal alandaki bütün baskılara karşı Kürt toplumu AKP’ye boyun eğmedi. Ama 2012 baharı geldiğinde milyonların toplandığı ve yasağa rağmen serhildanlaştırdığı Newroz’u unutmuşa benziyorlar.
Oysa tarihin en görkemli, kitlesel, radikal ve AKP/devlet karşıtı Newroz’du. Diğer serhildanları hiç hatırlatmıyorum bile!.. Zindanlardaki son direniş hamlesi de bunu göstermiyor mu? Öcalan’ın özgürlüğü, Kürtçe üzerindeki baskıların her alanda son bulması için dışarıda yapılan mücadele zindanlarda da daha radikal bir şekilde devam ediyor. Dolayısıyla binlerce insanı tutuklayarak, Devrimci Halk Savaşı’nın “halk” ayağını kırdığını sanan AKP çok ama çok büyük bir yanılgı içerisinde. Çünkü AKP’nin gündelik çıkar hesabıyla yürüttüğü politikalar tarihi yanılgılarının nedeni haline geliyor. Oysa “Devrimci Halk Savaşı”nın dünden bugüne bir ay, bir mevsim ve bir yıl gibi zamanlara sığdırarak sonuçlandığını söylemek büyük bir yanılgıdır.
15 Ağustos 1984 nasıl ki bir sürecin başlangıcı olarak günümüze kadar uzadıysa, ön hazırlığı 1 Haziran 2004’de başlayan ve 1 Haziran 2010’dan itibaren 4. Stratejik Dönem olarak tanımlanan bir sürecin temel taktiği olarak Devrimci Halk Savaşı devrededir. Devrimci Halk Savaşı süreci; sadece aylık/mevsimlik/yıllık dönemleri kapsayan ve olan-biten bir süreç değildir. Kürt sorununun çözümü sürecinin stratejik bir dönemini kapsıyor. Bu dönemin askeri ayağı gerillanın kendisini çok yönlü geliştirmesi ve eyleme geçmesiyle ortaya çıkıyor. 2012 yılı bunun başlangıç özelliklerini taşıyordu. 2012 yılı içerisinde gerillanın alan tutma, klasik gerilla tarzından çok yönlü, iç içe geçmiş zengin taktiklerle Türk ordusunun savaş kabiliyetini en aza indirme, eylemlerin siyasal sonuçlarının ortaya çıkmasını sağlama vb konularında önemli başarılar ortaya çıktı. Ancak bu sürecin daha da gelişeceği yönünde gerilla yetkililerinin açıklamalarını biliyoruz. Bu stratejinin farklı yönleri de sözkonusu. Ancak bu yazının sınırlarını aşıyor. Sonuç olarak şunları belirtmekte fayda var. AKP, gündelik çıkar siyasetiyle tarihi sorunların çözümünü gerçekleştiremez. Toplumların inançlarına hakaret ederek “muhafazakar” olamaz. Toplumların etnik/dinsel ve kültürel özelliklerini aşağılayarak, siyasal temsiliyetlerini tasfiye ederek demokrat olamaz.

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.