Zarafetiyle inkara ‘Besê’ diyen direniş abidesi: SAKİNE CANSIZ


Kürt Özgürlük Hareketi’nin sembol isimlerinden biri olan Sakine Cansız (Sara), 9 Ocak 2013 tarihinde KNK temsilcisi Fidan Doğan (Rojbîn) ve gençlik hareketi üyesi Leyla Şaylemez (Ranahî) ile birlikte Fransa’nın başkenti Paris’te Kürdistan Enformasyon Bürosu’nda katledildi. Dêrsim Katliamı’ndan arda kalan yaraların kanadığı, direnişin sembolleri Beselerin, Zarifelerin direniş efsanesinin anlatıldığı zamanda 1958 yılında Dêrsim merkeze bağlı Kirakos (Batman) Köyü’nün Tahtahalil mezrasında bulunan, kendi deyimiyle, “iki odalı, toprak damlı” bir evde 8 çocuklu memur-işçi bir ailede dünyaya geldi. İlk ve ortaokulu Dêrsim’de tamamlayan Cansız, liseye, devlet memuru olan babasının işi nedeniyle taşındıkları Dêrsim merkeze bağlı Alibaba Mahallesi’nde başladı. Şimdiki adı Atatürk Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi olan Kalan Lisesi’ni bitiren Cansız, 12 Mart 1971 Darbesi’nin ardından devrimci mücadeleye sempati duymaya başladı. Fakat O’nun sorularını çoğaltan 1969’da, Pir Sultan Abdal’ı konu alan bir tiyatro oyununun Dêrsim’de engellenmesi oldu. Protesto sırasında Mehmet Kılan adında halktan biri öldürüldü. Bu döneminde “çok güzel bir tesadüftü” dediği bir durum yaşandı. Kaldıkları eve yakın bir evde öğrenciler kalmaya başladı. Ali Haydar Kaytan ve Mazlum Doğan gibi isimlerle ilk defa karşılaşıyordu. Sakine Cansız, ilk tartışmayı Dursun Ali ile yapıyor ve kendi anlatımıyla “Kürt olduğumuzu, Kürdistanlı olduğumuzu öğrendik o anlatımlardan” diyerek, etkilendiğini dile getiriyor. Bu etkilenme ailesiyle çelişkiler yaşamasına neden oldu. Lise’de okuduğu yıllarda tanıştığı “Apocu”lar olarak bilinen devrimci gençlik yapılanması içinde Dêrsim ve Elazığ’da siyasal faaliyet yürüttü.
Öcalan ile ilk tanışma
1970 yılının sonlarında Ankara’ya ailesinden gizli bir şekilde giden Cansız burada arayışlarını sürdürdü. 1976’da eğitim çalışmalarını Dêrsim’de sürdüren Cansız, 1976’nın Ağustos ayında tekrar Ankara’ya döndü. Orada durmayıp İzmir’e geçti. İzmir’de işçi eylemlerine katılınca kısa süreli gözaltına alındı. Ankara’ya 1977’nin başlarında döndü. Öcalan’ın toplantılarına katılıp dinlemeye başlıyor. Buna rağmen Öcalan ile ilk konuşma ve tartışmaları Bingöl’de PKK’nin kurucu kadrolarından Mehmet Karasungur’un ailesinin evinde oldu.
Bingöl merkezde bulunan Genç Caddesi üzerindeki Öğretmen Lojmanı’nda aralarında Sakine Cansız’ın da bulunduğu 10 kişinin katılımıyla bir toplantı gerçekleştirildi. Bu toplantı Sakine Cansız’ın çalışma yürüttüğü Bingöl’deki ilk toplantıydı. O dönemin tanıklarından biri olan ve söz konusu toplantının yaşandığı eve 35 yıl aradan sonra ilk defa gelen BDP Bingöl Belediyesi Eşbaşkan adayı Zarife Karasungur, 1978 yılında bu evde kaldıklarını ve o zaman Sakine Cansız’ın da oraya geldiğini söyledi. Karasungur, o zaman liseden yeni mezun olduğunu ve hemşirelik bölümünü kazandığını belirtti.
Zarife Karasungur anlatıyor
Sakine Cansız ile aralarında bir yaş olmasına rağmen onun bir havası olduğunu ifade eden Karasungur, “Hem duruşuyla hem kendini ifade edişiyle, söz hakkının onda olması bir örnek kaynağı oldu. Aynı ortamda fazla beraber kalmadım. O dönem farklı arkadaşlar gelip gidiyordu. Sakine arkadaşta bir keresinde böyle geldi ve yaklaşık on gün kadar bizim evde kaldı. Sürekli toplantı halindeydiler, biz çok içeri giremiyorduk ama bir defasında erkeklerin içindeki o dimdik duruşu ve konuştuğunu gördüm. İlk defa bir kadının kendini erkeklerin içinde böyle ifade ettiğini gördüm, tüm arkadaşları neredeyse o yönlendiriyordu. Hep güler yüzlüydü” dedi. Bu lojmanda çok anıları olduğunu, Mehmet Karasungur’la burada kaldıklarını dile getiren Karasungur, “Biz dışarı da güvenliği sağlamakla görevlendirilmiştik. Biz fazla içeri girmiyorduk. O dönem Mehmet abimin eşi gelmişti. Kadınları toplayıp onlarla konuşuyorlardı. Bingöl’de belki de ilkti bu kadınların bir araya gelip siyaseti konuşmaları. Kadınların üzerinde büyük bir baskının olduğu dönemlerdi. Ama Sakine arkadaş bu baskıyı kırmıştı. Kürt kadınının özgürleşme tohumları bu lojmanda Sakine arkadaş öncülüğünde atıldı. O gün tek kadın olarak 10 erkek arkadaşın için de bir tek Sakine arkadaş vardı. Ama şimdi milyonlarca kadın onun takipçisi oldu. Onun duruşu ve gülüşü beni çok etkilemişti ve bugün eğer Bingöl Belediye Eş Başkan Adayı isem o duruşun kalıcı bir etkisi sonucudur” şeklinde ifade etti.
PKK Kuruluş kongresinde…
Cansız, 27 Kasım 1978 yılında Diyarbakır’ın Fis Köyü’nde PKK’nin kuruluşunu gerçekleştirdiği kuruluş kongresine katılarak PKK’nin kurucuları arasında yer aldı. Kongre öncesinde Elazığ’da Cemil Bayık ve Hüseyin Topgider ile birlikte delege olan Cansız, otobüsle Maden’e, ardından Cemil Bayık ile birlikte Öcalan’ın kaldığı eve gidiyor. Burada hazırlıkları ele aldıktan sonra Licê’nin Fis Köyüne gelen ve kongrede yer alan iki kadından biridir. Toplantıyı Hayri Durmuş yönetiyor, açılış konuşmasını Öcalan yapıyor. Program taslağı okunduktan, onun üzerinde değerlendirmeler yapıldıktan sonra tüzük ele alınıyor.
PKK’nin kuruluş kongresi yani “Kürdistan İşçi Partisi” ismi kararlaştırılıp Merkezi Komite belirlendikten ve iki gün süren Kongre’nin ardından herkes kendi alanına dönüyor. Elazığ‘da eylemlilik ve yoğun bir çalışma başlıyor. Newroz’da hazırlıklar yapılıyor. Maraş katliamına cevap özellikle Elazığ’da veriliyor. Elazığ’da bölge düzeyinde sorumluluk alan Cansız, yakalanana kadar orada kalıyor
Elazığ Cezaevi’nde direndi
Elazığ’da da çalışma yürüten aralarında Sakine Cansız’ın da bulunduğu PKK’liler kentte Alevilerin yoğun olarak yaşadığı Fevzi Çakmak Mahallesi’ndeki bir evde sık sık toplantılar aldı. Şu an halen ayakta olan evde dönemin tanıklarından farklı yurttaşlar yaşamakta. 1979 yılında faaliyet yürüttüğü Elazığ’da gözaltına alınarak tutuklanan Cansız ile Elazığ 1 No’lu cezaevinde tanışan Sadık Demir’de Bingöl’deki ilk PKK sempatizanlarından biri. 1979’da tutuklanan, 11 ay cezaevinde kalan Demir, Aytekin Tuğluk’un o dönemde yaşamını yitirdiğini hatırlattı.
Demir, Sakine Cansız’ı şöyle anlattı, “Malatyalı yüz başının oğlu içeriye gizli bir şekilde silah sokmuş sonrada hedef gözetmeksizin havalandırmadaki arkadaşları taradılar. Fakat ondan önce gelişen bir mesele var. Ben Ali Gündüz ve Mehmet Yıldırım biz üç arkadaş o zaman koğuş nöbetçisiydik. Askerin arama yapmaya geldiği dönemlerde biz koğuşu boş bırakamazdık. O zaman Sakine arkadaş onlar havalandırmaya çıkarlarken balkon bölmesine getiriyorlardı onları. MHP’nin Elazığ‘da ileri gelenlerinden birini pijamayla getirdiler revire. Sakine arkadaş onun revire pijamayla gelmesine tepki gösterdi. İdare ile arasında bir sorun yaşandı. Biz yukarıdakiler durumu gördük hemen müdahale ettik. İdare bizi içeri almak istedi. Tabi o zaman Sakine arkadaş müdahale etti arkadaşlara seslendi. Bizde kapıya yığıldık. Ve MHP’liler bizi taradı. Aytekin arkadaş bu tarama sırasında yaralanan arkadaşlardan bir tanesiydi. Bu esnada bazı arkadaşlar tel örgüleri parçaladılar. Askeriyenin bulunduğu mıntıkaya doğru koşanlar vardı. Tabi bu esnada askerlerde bizim arkadaşların önünü kestiler kaçma durumu olmasın diye.
Herkes yaralı arkadaşların durumlarıyla ilgileniyordu, toplu hareket etmeye çalışıyordu. Bir taraftan bunlar olurken, diğer taraftan da bizleri havalandırmada topluyorlardı. Bu esnada Sakine arkadaşın da içinde bulunduğu kadın arkadaşlarımızı da çıkartıyorlardı. Ertesi gün Hüseyin Yıldırım Sakine’yi görmeye geldi. Bu kişi Sakine arkadaşın avukatıydı. Av.H.Yıldırım Sakine’yle görüşmeye geldiğinde Aytekin arkadaşın şehit düştüğünü ona söyledi. Bunun üzerine Sakine arkadaş bağırarak ve ağlayarak avukatın yanından ayrıldı. Biz bu sırada Sakine arkadaşı içeriye aldık. Sakine arkadaş da Aytekin arkadaşın anısına atfen çok duygusal bir konuşma yaptı. Daha sonra hepimizi sözde koğuş tahrip etmekten koğuş yakmaktan sürgün ettiler” dedi.
Cezaevinde Sakine Cansız’ı farklı fraksiyonlardan tanıyan kişiler olduğunu ifade eden Demir, “Özellikle o dönem TİKKO’cular tarafından taktir ediliyordu, militan kişiliğinden bahsediliyordu, seviliyordu. Bizimle onların arasında birçok sorun olmasına rağmen onların bile takdirini kazanmış bir insandı. Sakine arkadaş Kürdistan’da örnek bir kişiliktir. Bütün ömrünü bu mücadeleye adamış bir insandır. Sakine arkadaş istemiş olsaydı öğretmenlik yapabilirdi ama direk partinin içerisinde yer aldı. Şahadetine kadar da onurlu mücadelesinden hiç bir zaman taviz vermedi” dedi.
‘Bize coşku ve moral oldu’
Cansız Elazığ Askeri Cezaevi’nden sürgün edildikten sonra Elazığ sivil cezaevine, oradan da Malatya’ya gitti. Dêrsim Belediye Başkanı Edibe Şahin, ilk kez 1980 yılında cezaevinde karşılaştığı ve bir hafta Elazığ sivil Cezaevinde birlikte kaldığı Sakine Cansız’ı ve cezaevin duruşunu anlattı. Sözlerine, “Sakine Cansız’ı anlatmak çok kolay değil. Anlatırken sözcüklerin yetersiz kaldığının çok farkındayım” diyerek başlayan Şahin, arayış içine girdiği ve devrimci düşüncelerle tanıştığı yıllarda Sakine Cansız’la karşılaştığını ve bir hafta aynı cezaevinde kaldıklarını söyledi.
Şahin, Sakine Cansız’ı kendilerinin bulunduğu koğuşa getirdiklerinde siyasi tutsakların duydukları heyecanı şu sözlerle anlattı: “Sakine arkadaşı yanımıza getirdiklerinde cezaevinde büyük bir coşku ve moral oldu. Birçok siyasi tutuklu vardı. Farklı görüşlerden. Kadınlar olarak sayımız azdı ve genellikle çok genç yaşta kadınlardık. Bizim için çok inanılmaz bir fırsattı. Sakine Cansız bizim aramıza gelmişti. Bütün herkes onunla konuşmak ve tartışmak istiyordu.”
‘Her anını mücadeleye çevirmişti’
Şahin, “Sakine Cansız yanımızda kısa kaldı. Daha sonra fark ettik ki aslında oraya getirilişi Diyarbakır’a götürülmek içindi. O bir haftalık süre içinde şunu gördüm; Sakine Cansız her anını, her dakikasını özgürlük mücadelesinin bir alanına çevirmeyi başarmıştı. Yani beyninde özgürleşmeyi o kadar net yaşamıştı ki hiçbir saniyesini boş geçirmiyordu. Yanımızda kaldığı süreyi de sürekli toplantılar ve tartışmalar şeklinde götürdü. Ve gerçekten çok az uyuduğunu hatırlıyorum. Ve kaldığı süreyi dolu dolu tartışmalarla ve toplantılar içinde geçirdi. Bir gece bütün tutukluların hepsini, özellikle PKK’nin önde gelen kadrolarını çok büyük bir güvenlik tedbiri içinde alıp Diyarbakır’a götürdüler” diye konuştu.
‘Farkındalık yarattı’
Cansız’ın 12 Eylül’de Diyarbakır Cezaevinde işkence karşısındaki duruşunun ve bu duruşun toplumdaki yansımasının kendilerini etkilediğini söyleyen Şahin, “Diyarbakır Cezaevine gitmeden önce bir süre Malatya Cezaevinde adli tutuklularla kalmıştı. O dönem siyasi bir duruşa sahip arkadaşlar için adi tutuklularla kalmak çok daha zordu. Ama bize Sakine arkadaşın o cezaevinde bile örgütleme yapmayı başardığı haberleri geliyordu. Orada kadınlar üzerinde kadınların özgürlük mücadelesi konusunda farkındalık yaratmış ve çok büyük bir saygı uyandırmıştı” dedi.
‘Besê, Zarife ve Sakine…’
Şahin sözlerini şöyle sonlandırdı: “Biz Dêrsimli kadınlara 1938’de anlatılan kadın kahramanlık hikayeleri vardı. Besêler, Zarifeler… Bugün geldiğimiz süreçte bütün bu kahramanlık tarihini Sakine arkadaşın kendi şahsında nasıl bütünleştirdiğini ve bu dönemin özgürlük mücadelesine nasıl dönüştürdüğünü tanığı olduk. Dolayısıyla biz Dêrsim’de 38’i konuşurken insanlardan uzak burada bir katliam yapıldı derdik ama sorun aslında insanlardan değil insanlıktan uzak olmasıymış. Çünkü Paris gibi bir yerde üç devrimci kadın katledildi. Sorun insanlardan uzak olması değil insanlıktan uzak olması.”
Cezaevinden kaçış denemesi
Elazığ sivil cezaevinden sonra Malatya cezaevine götürülen Cansız, Diyarbakır E Tipi Cezaevi’ne götürülecekleri gündeme gelince kaçış denemesini kendisi şöyle anlatıyor: “Siyasi tutuklu olarak sadece ben vardım. Belki riskliydi. Dışarıyı bilmiyordum. Hemen cezaevinin yanında bir TEKEL fabrikası vardı. İşçiler 3 vardiya çıkıyorlardı. O kalabalıktan da yararlandım. Kapıyı açtım. Gardiyanın elbiselerini de giydim. Gardiyan tabi biraz iri yarı. Bazı şeyleri altta giydim. Onun gibi davranarak anahtarları elime aldım. Her gece eve gidip geliyordu. Annesi hastaydı. Gardiyanlar, nöbet tutan askerler hepsi biliyordu. Alışmışlardı. Gardiyan kıyafetiyle kapıyı açtım ve çıktım. Fakat kapıyı kilitlemedim. Açık kaldı. Ağustos olmasına rağmen hafif rüzgarlı; ses çıkarıyor. Bahçede havalandırmada da birçok kişi yatıyordu. O zaman bohçacılar diye bir grup getirmişlerdi. Çocuklarla orada kalıyorlardı. Onlar kapının ses çıkardığını duyunca uyanıyorlar, gardiyana haber veriyorlar. ‘Kapı açık kalmış, sen unutmuşsun’ diyorlar. 15 dakika sonra fark ediliyor. Dış kapıdan çıkıyorum. Askerler kapıda. Yana dönüyorum, askerler var. Kolay olmadı, ama gardiyan bildikleri için bir iki sefer seslendiler gardiyanın ismini söyleyerek. Ben aldırmaz gibi hafiften ses verdim. Öyle gittim Çavuşoğlu mahallesine. Bir bahçede karanlık bir yerde oturdum. Bir kadının kimliğini çalmıştım. Haberi yoktu. Doğanşehirli bir kadın. Fakat kadın 11 yıl o cezaevinde kalmış. Herkes tanıyor. Sabah şafak söker sökmez yerimden kalktım. Bir sokağa saptım, karşımda asker. Sokakları tutmuşlar. ‘Bu cezaevindeki kadındır’ dediler. Tekrar yakalandım, aynı cezaevine götürüldüm.”
‘İsyanı; talana, inkara, katliama…’
Yaşamı inkar edilen bir halkın varlığının tanınması için mücadele içinde geçen Cansız’ın doğduğu ve çocukluğunu geçirdiği Tahtahalil köyündeki evi de, “inkarcı zihniyetin” yakıp, yıkma politikalarından payına düşeni alan binlerce köy evinden biri. “12 Eylül darbesinde ‘burası Sakine’nin evidir, köyüdür’ diye etrafımızdaki köylere bir çektirdilerse buraya iki çektirdiler. Daha fazla baskı yaptılar, yıktılar” diyen Cansız’ın amcasının torunu Haydar Çallı, o dönem yaşananları şu sözlerle özetliyor: “Sakine’den evvel de aynı katliamları gördük. Bu katliamlar Sakine’yle birlikte devam etti. 1938’de üç tane paşanın emriyle Dêrsim’de soykırıma gidildi. Biz Dêrsim’de ikinci 38’de 12 Eylül’de yaşadık. O zaman da bu paşaların Dêrsim’de yaptığı hizmetlerden biri de Bolu ve Kayseri Tugaylarından gönderilen askerler oldu. Evlerimizi yaktılar, eşyalarımızı dışarıya attılar. Bize yaşayacak yer bırakmadılar. Zaten Sakine’nin isyanı da onaydı. Talana, inkara, katliama…”
Sakine Cansız’ın arkasında Türkiye’nin de olduğu uluslararası “teröre” kurban gittiğini belirterek katliamın aydınlatılmasını isteyen Çallı, “Katliamın Türkiye ile bağlantılarının olduğu ortaya çıktı. Bu eğer doğruysa zaten ortaya çıkarılacaktır. Hiçbir olay sırlarıyla kaybolup gitmez. Sakine’nin ailesi ve yakınları olarak bu katliamın aydınlatılması için kime ne görev düşüyorsa yapılmasını istiyoruz” dedi. YARIN: Sakine Cansız’ın Diyarbakır’da abideleşen direnişi ve tanıklar anlatıyor.
ROJDA KORKMAZ-HAYRİ DEMİR/DİHA/DÊRSİM
