Zindandan çıkanlar
Nurettin DEMİRTAŞ yazdı —
- “Hapishanelere ne için girdiler? Hangi kimlikle kaldılar içeride? Partili değiller mi? O halde yerlerinde bekleyip Parti bize sahip çıksın diyeceklerine kendileri partilerine sahip çıksınlar!”
Faşizm, tecrit, zindan, işkence, toma, polis, jandarma… Kürt çocukları dünyaya bu düşman kavramlarla gözlerini açıyor ve genetik olarak ilkin ana-baba demek yerine Dağ, Taş, Molotof, Keleş, Direniş, Serhildan gibi dost kelimeleri dillendiriyor.
Gençlik yıllarında şiirlerine kızıl katıyor, bakışlarına gizem… Ve yaşlanmak nedir bilmiyor. Ölesi gelse yaşlanmayı kabul etmiyor Kürt insanı.
Yine de bazen rahata kaçıyor! Bazen ailesine sarılıp bırakmıyor. Hatta Veysi Hoca yazmıştı, acı da olsa bazen “benim değil komşumun çocuğu dağa gitsin” diyebiliyor. Oysa dağa giden çocuklarıyla da gururlanıyor.
Acayip iyi geliyor zorluklar
Yığınla kanıtı vardır: Kürt insanı en çok da zor zamanlarda canlanıyor! Acayip iyi geliyor zorluklar! Ne zaman saldırılar artsa Kürt’ün ruhunda bir şahlanma yaşanıyor. Zorluklar birleştiriyor, yaratıcılığı geliştiriyor, büyük direnişlere yol açıyor. Buna rağmen duygusaldır Kürt insanı.
Böyle bir halkın uzun yıllar hapishanelerde direnen evlatları dışarıya çıkınca daha çok duygusal oluyorlar.
Hapishane yıllarının acısıyla yanıp tutuşanlar az çok ne yapması gerektiğini biliyor. Çok değerli örnekler var. Fakat duygusallığını derinleştirip mücadeleden uzaklaşanlar veya beklenti halinde kıyıda-köşede kalanlar da oluyor maalesef. Garipliklerin en büyüğü yine bir duygusallıktan kaynaklanıyor: “Kendisiyle herkes ilgilenmeli, herkes onu sahiplenmelidir!” Böyle düşünenler az değildir.
Partisinin kendisini sahiplenmesini beklerken içi yanarak da olsa vakit öldürüyor ve bazen de ruhundaki güzellikleri darbeleyecek kadar geriye düşüşler yaşıyor. Gidip evinde bekliyor mesela. Ne zamana dek? Ne zaman ki biri ona bu hayatın gerçekliğinin böyle olmadığını hatırlatana dek!
Dememiz o ki duygusallığımıza çare yine büyük ve güzel duygulardadır.
Tolstoy demiş ki: “Özgürlüğü elinden alınan çocuğa büyük derler!” Özgürlüğün alınmasının ne demek olduğunu herhalde en iyi halkımız biliyordur.
Hapishanelerde duygular ince hale gelmiş
Hapishanelerde duyguları çok ince hale gelmiş olanları nasıl tanımlamalı? Belki de “çocukluğu elinden alınan büyükler” demek gerekiyor. Çocukça ruh hallerini aşmamak, her şeye kendi merkezinden bakmayı, tepkiciliği doğuruyor. Gerçeklerden kopmak budur…
Partimiz soruyor: “Partili değil misiniz?”
Yine böylesi zorlu bir zamanda yakınmalar almış başını giderken Heval Karasu herkesi kendine getirecek bir gerçeği hatırlatmıştı: “Hapishanelere ne için girdiler? Hangi kimlikle kaldılar içeride? Partili değiller mi? O halde yerlerinde bekleyip Parti bize sahip çıksın diyeceklerine kendileri partilerine sahip çıksınlar!”
14 Temmuz ruhunu hatırlatan bu sözler harekete geçiriciydi. Çünkü herkese kim olduğunu hatırlatıyordu? Bugün de aynı sese ve söze kulak vermeliyiz.
26 yıldır süren uluslararası komplo gerçekliği varken kimsenin şikâyet etme ve beklentiye girme hakkı olamaz.
Üstelik 25 Mart 2021’den bu yana Önder Apo’dan haber alınamadığı biliniyor. Soykırım saldırıları bir an olsun durmuyor. Bu kadar onursal ve hayati bir sebep varken herhangi bir bahaneyle geri çekilmek, durmak, beklemek ölümdür!
Yine gerillanın en zorlu koşullarda sergilediği destansı direnişler varken “bana sahip çıkılmıyor, benimle ilgilenilmiyor!” denilebilir mi?
Şikâyet ettiği durum veya kişiler hakkında ne denli haklı olursa olsun (ki yeni çıkmış veya yeni katılmış bir insanın yol, yiyecek, giyecek, yatacak yeriyle ilgilenmeyen, bundan öte maneviyatı düşünmeyen, aylarca ilgisiz bırakan bu pratik sahipleri de halka hesap verecektir elbette) buna rağmen bizzat devrimcinin toplumun sorunlarıyla ilgilenme, sorunlara çare oluşturma sorumluluğunu hatırlaması ve bu serzenişleri, gerekçeleri aşıp cefakâr halkımıza ve Partimize sahip en üst düzeyde çıkması gerekir.
Şikâyet zamanı değil, çalışma zamanı
Elbette bunlarla birlikte şunun altını da çizmeliyiz: Herkes aynı değildir, duyarlı olanlar vardır, yardımcı oluyorlar ama yine de hapishaneden çıkanları daha iyi anlamak, onlarla daha yakından ilgilenmek gerekir. Ta ki Karasu arkadaşın dediği gerçekleşene dek…
Şikâyet zamanı değil, çalışma zamanıdır!
Bu yaklaşımlar sadece hapishanelerden çıkanlar için değil; her yer, her alan ve herkes için geçerlidir. Beklentide olmak başkasına bağımlılığı doğurur ama sorumluluk duygusu ve bilinciyle yaklaşılırsa herkes neyi nasıl yapması gerektiğini bilir..
Ne olursa olsun değerlere, anılarımıza, emeğimize sahip çıkalım, örgütlü davranalım, harekete geçelim!