Barışı sahiplenmek ve sorumluluk
Ahmet TURHALLI yazdı —
- Sayın Abdullah Öcalan’ın geliştirmiş olduğu barış çağrısının amacına ulaşması için en fazla dürüst Müslümanlar çaba sarf etmelidir. Savaş çığırtkanlığı yapanları İslam adına teşir etmelidir.
Son aylarda yeniden Anadolu ve Kürdistan’da barışa ilişkin tartışmalar hız kazanmış durumdadır. Bahçeli’nin meclisteki çıkışı ve sonraki hamlelerinin Sayın Abdullah Öcalan’ın inisiyatifi ile geliştiği net olarak anlaşılmıştır.
Türk devlet yönetimini baz alarak barış değerlendirmeleri yapmak bizleri yanıltıcı sonuçlara götürecektir.
Türk yönetim aklı hiçbir zaman barış kültürüne sahip olmamıştır. Bu akıl ve yönetim biçimi, kendilerini büyük bir mağrurlukla tanımlarken, propaganda ve ajitasyonlarını bu kelimelerle sürdürmekteler. Bizler ki kılıç ile yedi düvele ve üç kıtaya hüküm etmiş bir milletiz, taş üstünde taş, gövde üstün de baş bırakmayız! Bunu kendi hakikatleri oldukları vurgulama gereğini duyuyorum. Üniversitelerdeki ders kitaplarından tutalım, camilerde okutulan hutbelere, oradan sokaktaki vatandaşın günlük konuşmalarına kadar her yerde nasıl savaştıklarını, başkalarının ülke ve topraklarını nasıl işgal ettiklerini, ganimet olarak başkalarının mallarına nasıl el koyduklarını çekinmeden anlatmaktadırlar. Bu yönetimin sahip olduğu mefkure savaş, yıkım ve talan mefkuresidir. Türk iktidar aklı sadece savaşa ve yıkıma çalışmaktadır. Tarihin hiçbir kesitinde bu yönetim, normal bir demokrasi yönetimini benimsememiş ve aklından dahi geçirmemiştir. Demokrasi düşüncesini ise, İslam’ı kabul etme süreçlerindeki yaklaşımları gibi ele almaktadırlar. İslam’a inandıklarını söyledikten hemen sonra, Müslümanların topraklarını kısa bir süre içerisinde ele geçirmişler, İslam aleminin her yerini savaş ve çatışma alanına dönüştürmüşlerdir. Demokrasi ve cumhuriyete de inandıklarından dolayı değil, tam tersine onu bir rant, sömürü ve aldatma aracı olarak kullanmak için bu kavramları kullanmaktadırlar. Daha önceleri çevre devlet ve ülkelere saldıran Türk devlet yönetimi, yüz yıldır dünya muktedirlerinin hediye olarak kendilerine ikram ettiği Kürtlerle hep savaş halinde olmuştur. Bundan yüz yıl önce kurulan Cumhuriyet, Şeyh Said hadisesi ile birlikte, Kürtlere acımasız ve zalimane bir savaş açmıştır. Tam yüz yıldır sürdürülen bu savaş Kürtler karşısında başarıya ulaşamamış, aksine devlet çürümüştür. Askeri olarak devlet yenilmese de yönetmiş olduğu gemide büyük gedikler açılmış ve gemi yalpalamaya başlamıştır. Bu gemi uzun süreden beridir su almaktadır.
Kan ve gözyaşının neticelenmesi için inisiyatif alarak hamle geliştiren Sayın Öcalan, zamanın ruhunu da eksiksiz yaşamaktadır. Bu barış şansı değerlendirilmez ise bu gemi batmaktan asla kurtulamayacaktır. Her geçen dakika daha fazla kan ve göz yaşının akmasına sebebiyet vermekten öte bir anlamı da olmayacaktır.
Biz Kürtlere gelince, kültürümüz barışçıldır! Bütün kavgaların sonucunda barış olduğunu yaşayarak öğrenmiş ve özümsemiş bir milletiz. Kutsal Kürdistan topraklarında çok farklı milletlerden oluşan, Asuri, Ermeni, Keldani, Arap, Fars ve Türkmenlerle sorunsuz barış içinde yaşamayı ispatlamış bir milletiz. Yahudi, Hıristiyan, Zerdeşti, Êzîdî, Alevi ve Müslüman olarak birlikte yaşamışızdır. Devlet ve iktidarların fitnesinin olmadığı zaman ve yerlerde huzur içerisinde yaşamayı başarmışızdır. Bu kültür ve geleneklerle büyütülmüş çocuklarız.
Sayın Öcalan’ın barış ısrarı da bu kültüre dayanmaktadır. Kürt’ün korkusuz olduğunu bütün dünya yaşayarak görmüştür Makedon İskender’in tarihini okuyanlar ve DAİŞ barbarlığına karşı savaşanları dünya insanlığı çoktan tanımıştır. Savaş bizlerin kültüründe hiçbir yol kalmadığında, istenmeden başvurulan son çaredir. Kürt ulusal hareketinin lideri ve örgütü de bu zorunluktan dolayı silaha başvurmuştur. Milletimiz barış ortamında hep kazanmıştır, zorunlu ve hayati olmadığında silaha ve şiddete asla baş vurmamıştır.
Bizlerin yakın tecrübesi olan 93 ateşkesi gücümüzü katlamıştır. Ulusal mücadelemiz 2013’te bu sorunu barışçıl bir yaklaşımla çözmeye çalışırken, bu devletin iktidarı şiddetli bir savaş başlatmıştır.
Kürt milleti haklıdır, meşru ve zararsız mücadele yöntemleri, onu özgürlük hedeflerine daha hızlı ve kolay ulaştıracaktır. Barış ortamında daha fazla güçleneceği ise geçen tecrübelerimiz ile sabittir. Türk devleti ise hep savaş ve yıkımla ayakta kalmaya çalışmıştır.
Kürtler ve dürüst Müslümanlar Sayın Abdullah Öcalan’ın bu projesine mutlak anlamda sahip çıkmalıdır. Kürtler barışçıldır ve bu kültürle büyütülmüşlerdir. Müslümanlar iktidar illetine bulaştıkları için çoğunlukla İslam ilkelerinden uzaklaşmışlardır.
İslam sözcük anlamı barıştır, cenabı Hakka teslimiyettir.
“Ey iman edenler! Hep birlikte ve bütün varlığınızla barışa girin. Şeytanın adımları ardınca gitmeyin; çünkü o, size apaçık bir düşmandır.” (Bakara 208)
Müslümanım diyenler insan ölümüne sevinemez ve bunu bir ranta dönüştüremezler. Böylesi bir zihniyet ve yaklaşım, İslam’a yapılmış büyük bir zulümdür. Bu ayetin hükmü her Müslümanın üzerine farzdır. Müslüman savaşı değil, barışı yüceltendir! Müslüman savaş çığırtkanlığı yaptığında ve savaşa meyil ettiğinde, şeytanın emir eri olduğunu bilendir!
O halde Sayın Abdullah Öcalan’ın geliştirmiş olduğu barış çağrısının amacına ulaşması için en fazla dürüst Müslümanlar çaba sarf etmelidir. Savaş çığırtkanlığı yapanları İslam adına teşir etmelidir. Şeytanın takipçileri olduğunu haykırmalıdır.
Kürtler ise bir bütünlük içerisinde daha dikkatli ve hazırlıklı olarak bu çağrının etrafında kilitlenmelidir.
Gaflet yok, durmak yok, daha fazla çalışmak ve özgürlük mücadelemizi nihai hedefine ulaştırmak var. Bizler bu çağrı etrafında kenetlendiğimizde, ittifak ve birlik içerisinde hareket ettiğimizde, bu Mücrim yönetim zorunlu olarak barışı kabullenecektir. Barışı sahiplenmek ve sorumluluklarımızı yerine getirmek için bu fırsatı heba etmemeliyiz.