Yaradan’ın çağrısı!
Ahmet TURHALLI yazdı —
- Allah adına yıkım çağrısı yapanlara sırtımızı dönmeli ve onların günahlarına ortak olmamalıyız. Bir arada barış ve huzur içerisinde herkesin birlikte yaşaması için çalışmalıyız.
Bu başlık inanan toplum ve topluluklar için dikkat çekici olacağı gibi, farklı yorumlara da kapı aralayacaktır. Yaratıcının çağrısı bugüne kadar insanlık için anlaşılmamış mıdır? Yaradan’ın çağrısı nedir? Gerçekten Yaradan’a inanan müminler Yaradan’ın çağrısının ne olduğunu biliyorlar mı? Ortalıkta Yaradan adına bu kadar çağrılar dolaşıyorken, buda neyin nesi diyenler elbette olacaktır. Şüphesiz bu sorun bir makale ile aydınlatılacak bir durum değildir ama belki birçok yanlış anlayış ve zihniyetin sorgulanmasına vesile olacaktır. Bizimde gayemiz bir sorgulama başlatmaktır. Yaradan’ın çağrısı ve İslam mümininin bu çağrıyı anlama istemi…
İnsan nefsi ve egosunun kişiye fısıldaması ve çevrenin kişiyi yönlendirmesi ile, kişi hakikatten ve haktan bağlarını koparmaya başlar, netice itibari ile kendi egosunun (nefsinin) esiri haline gelir. Kendi nefsinin esiri olmuş şahsiyet ve topluluklar bütün doğru çağrıları, kendi egolarının menfaatine göre seslendirmeye ve çarpıtmaya başlar. Tarih ve güncel olayları tahlil ettiğimizde, insanlık aleminde en çok tahrif edilen çağrının Allah adına yapılan çağrı olduğu anlaşılacaktır. Müslümanlar olarak bizler; Allah’ın çağrısına Kur’an ve Hz. Muhammed’in perspektifinden baktığımızı söyleyemeyiz. Bizleri Allah adını kullanarak, kendilerine kul yapmaya çalışan devlet ve iktidar çevrelerinin algıları ile harekete geçirmekteyiz. Sünni, Şii diye ikiye ayrılan İslam toplumları, muktedirlerin çağrılarını Allah çağrısı diye görmeye devam etmekteler.
Bunlara göre Müslüman olamayan herkes ya öldürülecek ya da esir edilip malı mülkü ellinden alınarak vatanları işgal edilecektir. Bu muktedirlerin dışa doğru iktidarlarının genişlemesi durduğunda ise; içeride birileri düşman ilan edilerek bunlar, Şiidir, Sünnidir, tarikat ehlidir, küffarın işbirlikçileridir, bizim dinimizin ve Allah çağrısının düşmanlarıdır denilerek, önce linç edilmekte, sonra da vahşi bir biçimde bertaraf edilmektedir.
Allah’ın çağrısı diye muktedirlerin seslendirdiği ve uyguladıkları çağrılar, onların iktidarlarını güçlendirme ve ayakta tutabilme çağrıları olmaktadır.
Evrenin tek sahibi olan Allah; evrenin içinde bir damla kadar yer tutmayan dünyaya neden kral olmak istesin? Dünyamız ise evren içerisinde, bir zerre kadar fiziki olarak yer tutmamaktadır. Bu evrenin sahibi ve yaratıcısı olan Allah neden insana ihtiyaç his etsin? İslam akidesine göre, Allah hiçbir şeye ve hiçbir kimseye muhtaç değildir! Oysa tarihimiz incelendiğinde, oluşturulan algı ve zihniyette, sanki Allah insan "oğlu"na ve özellikle kendine müslümanım diyenlere, muhtaç bir sonuç ortaya çıkmaktadır.
Allah kendisini kral göstersin diye mi insana Peygamberler ve kitaplar göndermiştir? Din ve Kur’an hakikatinde ise; Allah insanlar doğru yolu bilsin, tanısın ve öyle bir yaşam sürdürsün diye, insana merhamette bulunmuştur.
“O, doğruyu eğriden ayırma, gidilecek yolu bulma konusunda açıklamalar ve insanlara rehber olarak Kur’an’ın indirildiği Ramazan ayıdır.” (Bakara 185)
Allah adını kullanarak bu dünyada bizlere krallık yapanlar, Allah’ın çağrısını tahrif ederek, kendi çağrılarına dönüştürerek çağrılar yapmaktalar.
Başka bir Ayet-i kerime’de Allah şöyle seslenmektedir:
Allah’a karşı sorumluklarını yerine getirenlere, “Rabbiniz size ne indirdi?” diye sorulur. Onlar, “Hayır indirdi” derler. Bu dünyada iyilik yapanlara güzel sonuçlar vardır. (Nahl/30)
Bu ayet açıkça Allah’ın indirdiği, (Kur’an) insanlar için bir hayır, huzur ve adalet olduğu gerçeğidir.
İnsan Allah’a muhtaçtır ve Allah merhamet sahibi olduğu için bizlere çağrılar yapmıştır.
Allah’ın çağrılarına inandıklarını söyleyenler; öldürme, talan, zulüm, haksızlık ve hukuksuzluk dışında yaşamlarımızda ne var ettiler? Bizlere ne kazandırdılar? Özellikle biz Müslümanlar’ın Nijerya’dan Afganistan’a kadar yaşadığı ve yaşattığı hakikat ise gözyaşı ve yıkım değil midir?
Bu yaşam biçimini yaratıcı neden kendisine inananlara layık görsün? Ya da Allah benim halifem dediği insana neden böylesi bir yıkım yolu göstersin?
Muktedirlerin çağrısını Allah’ın çağrısı diye bizlere sunanlara Kur’an’ın çağrısı ile cevap vermeliyiz.
Yaradan’ın çağrısı:
Allah (sizleri barış, huzur, güvenli)) esenlik yurduna çağırıyor ve dilediğini doğru yola iletiyor. Güzel yapanlara daha güzeli, bir de fazlası vardır. (Yunus 25-26)
Tarihimize baktığımızda peygamberin vefatından sonra bir barış yurdu inşa edememişiz, sürekli savaş ve yıkımla tarihimizi doldurmuşuz, bir de bunu tarihimize övünç kaynakları olarak kayıt etmişiz.
Allah’a inanların onun çağrısına kulak vermesi ve onu uygulaması gerekmez miydi? Allah bizleri barış ve esenlik yurduna çağırıyorken, bizleri sürekli savaş ve yıkım yurtlarına çağıranlar kimlerdir?
Neden hala İslam adına, Cihad adına yıkımlara ve savaşlara çağrı yapmaktayız?
Cihad çağrısı bir inşa ve ıslah çağrısıdır. Şii hilali adı altında İran muktedirlerinin, Şiilerin Yemen’den Afganistan’a kadar getirdikleri nedir?
Ölüm, gözyaşı, fakirlik, mezhepsel taassup ve kendi dışında herkese düşmanlık.
Şimdi ise Sünnilik adı altında Türk ırkçı devlet mefkuresinin örgütlemeye çalıştığı HTŞ ve onun türevleri, boşalan alanları duldurma derdindedirler. Suriye’de iktidarı ellerine geçirir geçirmez, önce Alevi ve Kürt katliamı gerçekleştirdiler. Kürtleri, Êzîdîleri, Dürzileri, Şiileri ve kendilerinden olmayan herkesi katliamlardan geçirerek sonuç almaya çalışıyorlar.
Allah’ın barış yurduna çağrısına kulak tıkayanlar, Allah dostu olduklarını söylemekteler.
Allah’ın çağrısı hakkaniyet ve adalet eksenli barış ve esenlik yurdu inşa etmektir. Allah adına yıkım çağrısı yapanlara sırtımızı dönmeli ve onların günahlarına ortak olmamalıyız. Bir arada barış ve huzur içerisinde herkesin birlikte yaşaması için çalışmalıyız. Bu Allah‘ın çağrısıdır: Gerisi egoist ve nefsinin esirleri olmuş Tağutların çağrısıdır.