Dirilişin mucizevi kurşunları

Ahmet TURHALLI yazdı —

  • Mucizevi kurşunlar; sadece Kürt ve Kurdistan davasındaki hakikatleri değil, toplumlara dayatılan yalan ve yanlış dindarlığın, sahte solcu ve demokratlığın maskelerini parçalamıştı. Kürtlük için çalıştığını ve Kurdistanı özgürleştireceğiz diyenlerin de yüzlerindeki maskeyi düşürmüştü.

Kadim bir millet, uluslararası devletlerin antlaşmaları ile yok edilmelerine karar kılınmış bir halk, dört, hatta beş parçaya bölünmüş tutsak bir vatana sahip, kimsesiz ve horlanan bir toplum!.. Azgın ve vahşi sömürgeci devletler tarafından binlerce parçaya bölünmüş, şahsiyetleri ile yok edilmeye bırakılmış bir halk!.. Sömürgeci katiller; onları kimlik, kültür, dil, tarih ve şahsiyet olarak öldürmüş ve başkalaştırmıştır. Kendisini inkar eden ve kendi katiline aşık olmuş, onun hizmetinde koşturan bir devşirme asker ve hizmetkara dönüşmüş bir millet. Biyolojik olarak direnebilenlerin hepsi öldürülmüş, gazetelere resim ve çizimler bu cümlelerle uygun olarak nakış edilmiş ve şöyle başlıklar atılmıştır: “Muhayyel Kurdistan burada metfundur.”

Şeyh Said hareketinden Seyit Rıza’nın kıyamına kadar, biyolojik olarak ortadan kaldırılan ve askeri olarak tamamen işgal edilen vatanımızda, artık her taraf Türkçülük ve Türklük için yaşayacaktır/yaşamak zorundadır. Kurdistan bitmiş, Kürtler Türkleşmiş, dağlar, vadiler, ovalar, nehirler, şehirler, kasabalar, köyler Türk isimlerini almışlardır. Bu topraklarda yaşamanın sadece tek koşulu kalmıştır: O da yapay olarak üretilen ve topluma zorla giydirilmeye çalışılan Türkçülüktür!

Kürt varsa da eşkıya (terörist) ve kuyrukludur, geridir ve gelişmiş toplumun parçası değil (olamaz) ve cüzzamlı muamelesi görür. Kürtçe konuşursa; cezaya çarptırılır, askerlik yaptırılır, Türkçe bilmediği için askerlik süresi boyunca işkence görür, dayak yer ve en kötü işlerde çalıştırılır. Devlet adına yapılan savaşlarda en ön cepheye sürülür, askerde öldürülür ama eğitim zayiatı diye tutanaklar tutulur. Medresedeki hocası ve ilmi yasadışıdır, Şafii mezhebi Müslümanlıktan sayılmaz. Müslüman olabilmesi için devletin yapılandırdığı cemaat ve tarikatlara üye olduktan sonra, resmi Müslümanlığa girmeye hak kazanır. Yoksa ümmeti bölendir, dış desteklidir, ırkçıdır, Kürtçe konuşmaya devam edip haklarını savunursa, kafirdir ve katli vaciptir. İşe ve çocuklarının rızkı için çalışmaya giderse, Türkçe bilmiyorsa ve kendini Türk olarak görmüyorsa, ona iş yoktur, ekmek yoktur. Okula gidecek ben Türk’üm ve ruhen de kendini Türk olarak ispat edemiyorsa, istediği kadar başarılı olsun okul okuyamaz ya da okutturmazlar. 

Şeyhi, Ağası ve kıymetlisi ise, karakol kapısında işbirlikçi olarak kendisini kanıtlamaya çalışsa da “Komutanımızın işi var, bekle sonra seni çağırır.” 

Bu durumu yaşayan Kürt, kafasında binlerce korku duvarı ile yaşamaktadır. Ruhen yenilmiş, bedenen teslim olmuş, yaşamak için Roma’daki gladyatörler gibi birbirlerini öldürmekle yer kapmaya çalışmaktadır.

İşte bu atmosferde Kürt Ulusal hareketi ve onun öncüsü mücadeleye başladılar.

Kürre-i arz’da korku ve yok olmakla karşı karşıya olan bu milletin toplanan bulutlarından şimşek gibi çakan, kahraman öncüleri, mucizevi kurşunlarını bir ateş topu gibi, Şemdinli ve Eruh’ta düşmanlarının karakollarına ve askeri mekanlarına sıktılar. Mucize kurşunların patlaması ile birlikte, güçlü ve mücadele edilemez olarak bilinen askerler ve devlet ricali teslim oldular ve korkularından çil yavruları gibi etrafa dağıldılar. 

O büyük ve sarsılmaz olarak bilinen Türk devletinin prestiji, mucizevi kurşunlarla sarsılmıştı. Devlet, Kürt tarihimizin en kahraman hareketine ve onun önderine birkaç saat ömür biçmişti. Bu mucize kurşunların toplumsal etkisini bertaraf etmek için yalan ve yanlış algı operasyonları yapmıştı.

Mucizevi kurşunlar; bir tek düşmana değil, korkmuş ve sinmiş olan Kürt’ün beynine de sıkılmıştı. 

Şehit edilen ve mezarları dahi olmayan, Şeyh Said’i, İhsan Nuri Paşa’yı, Seyid Rıza’yı ve bütün Kurdistan şehitlerinin ruhunu diriltmiştir. 

Mezara gömülüp üstü betonlanan Kürtler ve Kurdistan bir mucizenin gerçekleştiğini, kulaktan kulağa fısıldıyor ve bizlerin cesedi tekrardan ruhumuzla buluşuyor diye ayağa kalkıyorlardı.

Henüz kendi içinde Kürtlük nüvelerini barındıran fakat beyinlerinde binlerce korku duvarı taşıyanlar ise, korkularını aşan bu mucizenin sersemliği ile sağa sola yalpalıyordu. Korku duvarları bu mucizenin şiddeti ile tek tek yıkılıyordu. Bu mucize kurşunları Kürt toplumunda bir şuurlanmaya ve aydınlanmaya yol açmaktaydı. 

İlk kurşun, korku, yalan, aldatma zırhlarını delmiş ve hakikati görmek isteyenlere yolu göstermişti. 

Özgür bir vatana sahip olmak ve hür bir millet olarak yaşama şerefini isteyenler bu mucize kurşunların sesine kulak vererek Kürt ve Kurdistan hakikati ile buluşmuştu. Mucize kurşunlar; sadece Kürt ve Kurdistan davasındaki hakikatleri değil, toplumlara dayatılan yalan ve yanlış dindarlığın, sahte solcu ve demokratlığın maskelerini parçalamıştı. Kürtlük için çalıştığını ve Kurdistanı özgürleştireceğiz diyenlerin de yüzlerindeki maskeyi düşürmüştü.

Mucize kurşunlar:

Hakikati savunan ve onun için mücadele edenlere cesaret ve kişilik kazandırdığı gibi, çok güçlü ve sarsılmaz olduğunu iddia eden devleti, onun güvenlik güçlerini ve ona yaslanarak milleti aldatan münafıkların kalbine korku salmıştır. 

Bu mucize, haklı ve güçlü olduklarını iddia edip caka satanların, yalancı ve korkak olduğunu ortaya çıkarmıştır. 

Nasıl ki Peygamberler ve arkadaşları, kendi dönemlerinde güçlü ve yenilmez olduklarını iddia eden ihtişamlı ve sözde dindar hükümdarları inanç ve mücadeleleri ile devirip mümkün olmayanı başardılar ise, 15 Ağustos’u uygulayanlar ve ona rehberlik edenler de bir mucize gerçekleştirmiş oldular. 

Kırk yıldır bu mucize büyüyerek yol aydınlatıyor.

Başta Kürt milleti olmak üzere, bütün mazlumların, 15 Ağustos bayramını kutluyor, şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyor, onların arkadaş ve yoldaşları olanlara Rabbimden muzaffer olmalarını diliyorum.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.