Türbancılıktan türbanlılara tecavüze

Ahmet TURHALLI yazdı —

  • Ahlak bitti, vicdan bitti ve insanlık bu topraklarda yok olmayla karşı karşıyadır… Dürüst dindarlar, demokratlar, sosyalistler ve vicdanını yitirmemiş insanlar; Hz. Nuh’un torunları olan Kürtlerin 50 yıldır inşa ettikleri gemiye aceleyle bininiz, tufan yaklaşıyor.

Son günlerde Finlandiya Göçmenlik Bürosu’nun hazırladığı raporda Türkiye’de gözaltında tecavüze uğrayarak hamile kalan 12 kadından bahsediliyor. Bu rapor üzerinden Avukat Hatice Yıldız değerlendirmelerde bulunuyor. Jinnews’in Av. Yıldız ile yaptığı röportajda hakikatlerin gavur diye isimlendirdiğimiz devletlerin kurumları aracılığı ile kısmen de olsa ifşa edilebildiğine tanıklık ediyoruz. Avukat, birçok mağdur kadının bu röportajdan sonra kendisini aradığını, bu tür olay ve hadiselerin çok daha fazla ve yaygın olabileceğini söylüyor.

İnsanlık değerlerinin miskali zerresi dahi kalan toplumlarda bu durumlar için kıyamet kopması gerekirken, kendine Müslüman ve insan sıfatı takarak camilerde namaz kılan ve 'hayırlı cumalar’ mesajlarını kaçırmayanlardan ses seda çıkmıyor. Filistin’deki zulüm için sokaklara çıkıp mücahit kesilenlerin, gözaltındaki tecavüzlerden hamile kalan kadınları görmezden gelmeleri, T.C rejiminde nasıl ahlaksız bir toplumun şekillendiğini de bizlere öğretmiş oluyor.

Bu rejimin etkisinde olanlar ve bu rejimin ekmeği ve suyu ile beslenenler, kendilerinden görmedikleri her kesime ve kişiye düşman olarak bakıyor ve her türlü uygulamayı onlara yapabilme hakkının olduğuna inanıyor. Taraftarları oldukları gücün her şeyi yapma hakkı verdiği kanaatindeler. Bu zihinsel ve inançsal körlükten dolayı bu tür ahlaksız uygulamaları yaşatanlara karşı sessiz kalıyorlar. Mağdurların ve zulme uğrayanların durumları da onları hiç ilgilendirmiyor.

Dikkat edilirse ne siyasi partilerden ne sivil toplum örgütlerinden ne de cemaatlerden ve topluluklardan herhangi bir karşı koyuş ya da ciddi bir tepki de gelişmiyor. Nedeni; Türk devlet sisteminde yaşayan toplumun, değer ve ahlaken çökmüş ve çürümüş olmasıdır. 50 yıldır Kürde yapılanı hoş karşılayan ve hatta 'Kürde daha fazlası yapılmalıdır' diyen bu toplum; bu ahlaksızlığı yaşamayı kabul etmiş ve bu çürümeyi sindirmişe benziyor.

Kürdün kızına, kadınına gözaltında, cezaevlerinde, köyde, kırda mahallede ve evde tecavüz edildi, göğüsleri kesildi, katledilen direnişçi evlatlarının cenazelerine bile tecavüz edenler oldu ama bir gün bu insan kılığında yaşayan şeytanlar cezalandırılmadı. Tam tersine bu yaratıklar daha fazla terfi edildiler, toplum içerisinde kahraman ilan edilerek ödüllendirildiler.

Türkiye’de Kemalist sistemin zehri ile şekillenenlerin, devleti ve rejimi kutsadıkları su götürmez bir gerçeğe dönüşmüştür. Oluşturulmuş olan bu mefkureye göre; Türk devlet sistemi, hep doğruyu söyleyen oldu! Diğer toplumlarda ise, rejimlerin ve zalimlerin yaptıklarına hep yalan ve aldatma gözü ile bakıldı.

Bundan dolayı rejim ne derse desin, hangi yalanı ve ahlaksızlığı yaparsa yapsın O; hep kutsaldır ve yaptıkları doğrudur.

Başta, insani, dini, mezhebi, düşünsel ve emek hakkını isteyen şahsiyet ve topluluklar, Kürtlerin hepsi “terörist” oldu!

Bu terör ve ahlaksızlığı uygulayan terör devleti ve rejimi ise; Müslüman, Alevi, demokrat, sosyalist emekçi ve merhamet sahibi ve sistemlerin “en iyisi” olmuş oldu.

Dolayısıyla devletin kirli ve suçlu ağzı ile hakkını isteyen ve direnen, direndiği için de “terörist” olan Kürde ise, her şey müstahak oluverdi. Kürdün çocuğu, genci, yaşlısı, alimi, dedesi, piri, peş imamı, kadını, doktoru, mühendisi, gazetecisi, öğrencisi, esnafı katledildi, cenazesi sokakta bırakıldı, hayvanlara yem edildi. Şehirleri, köyleri, camileri, ormanları, Kur’anları ve mezarlıkları yakıldı ve “her kötü şey Kürde müstahaktır” denildi. Çünkü devlet her durumda kutsaldı ve yaptıklarını sorgulamak hiç kimsenin haddine değildi.

Geçmişte bugünkü iktidarın seçmeni olan, bu devleti kutsayan ve bu devletin yaptıklarına ortak olan, başta kendilerine hizmet hareketi diyenler, diğer bütün cemiyet ve cemaatler, Kürtlere yapılanlara ortak oldu. Bu kendilerine alçakça yaşatılanların çok daha katmerlisini Kürtlere uygulayan devletin ve rejimin saflarında namaza durdular. Onlarla birlikte Kürtlerin kökünü kurutmaya yemin ettiler.

Darbe tiyatrosundan sonra, iktidarını mutlaklaştırmak için ortakları olan bu gruba yöneldiler. Kürtlere bunları yapanlar, aynı terörist yöntemleri başörtülü dedikleri bacıları ve ablalarına uyguladılar. Onların bütün mallarına el koydular. Başörtülü bacı ve anaları çıplak aramaya tabi tuttular ve başörtüsü istismarı ile iktidar olanlar, işkence ile gözaltında yüzlerce başörtülü kadına tecavüz edip hamile bıraktılar.

DAİŞ Kürtlere saldırırken Kürtlerin kadın ve kızlarını cariye yaptıkları fetvaları yayınlarken, Erdoğan Kobani 'Düştü, düşecek' derken, gülüp ellerini ovalayanların, ahlaken düştüklerini fark etmemeleri ne acı bir hakikat.

Kobani düşmedi, fakat sözde İslamcı geçinenlerin maskeleri düştü ve münafıklıkları ortaya çıktı. Kobaninin düşmesi için devletin yanında yer alarak onlarca sivil Kürdü katleden Hizbul-Kontraların da düşüşü küçük Narin hadisesinde gerçekleşmiştir.

Gözaltında hamile bırakılan kadınlar, Hizbul Kontraların kendi elleri ile katlettikleri ve 19 gündür elifbası, terlikleri ile beraber torbaya konularak dereye atılan Nari’nin durumu bu toplumların, beraber sözde dindarlık yapanların ahlaken çöktüğünü çoktan ispat etmiştir.

Türkiye’de devlet ve Kemalist İslamcılık, yani Türk İslam sentezi bütün yönleri ile açığa çıkmıştır. Toplumu din adına ahlaken çökertmiştir.

Bu cehennemden kurtulmanın tek bir kurtuluş yolu kalmıştır: Bu devlet ve onun rejiminden, zihnen ve bedenen uzaklaşmak.

Hala bu sistemden beslenenler ve medet umanlar bir Tsunamiye yakalanacaklardır.

Ahlak bitti, vicdan bitti ve insanlık bu topraklarda yok olmayla karşı karşıyadır…

Dürüst dindarlar, demokratlar, sosyalistler ve vicdanını yitirmemiş insanlar; Hz. Nuh’un torunları olan Kürtlerin 50 yıldır inşa ettikleri gemiye aceleyle bininiz, tufan yaklaşıyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.