Müslümanlar ve insan hakkı
Ahmet TURHALLI yazdı —
- Müslüman olarak kendilerini görenlerin kahır ekseriyeti, devletçi ve ırkçıdır. İslam karşıtı olan devlet İslami toplumu ve bireyleri ırkçılık zehri ile öldürmüş durumdadır. Hitler’in ırkçılığına rahmet okutan Türk, Arap ve Fars ırkçılığı İslam adı kullanılarak yaşatılmaktadır.
10 Aralık 1948’de Paris’te imzalanan İnsan Hakları Bildirgesi, insan onuru ve haklarını korumayı hedeflemektedir. Paris’te tartışılan ve karara bağlanan bu belge, yaşanan savaşlardan ve insana karşı yapılmakta olan aşırılıklardan insanı koruma belgesi olarak da bilinmektedir.
İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler faşizmi ve dünyadaki ırkçılık zihniyetinden dolayı milyonlarca insan vahşice katl edilmiştir. Acı deneyim ve yıkımlardan sonra bir kısım insan, insan ve onun hakları konusunda çalışmalar yürütmüştür. Bu çalışma İkinci Dünya Savaşı’ndan on üç yıl sonra ancak yazılı bir belge haline getirilmiştir.
Bu belgede yazılanlar insanlık için değerlidir, uygulandığında insan onurunu ve izzetini korumayla ilgili sonuçları da olacaktır.
Daha önce de insanlık tarihinde hem dinlerin kutsal metinlerinde hem de filozofların yazılı ve sözlü değerlendirmelerinde insan hak ve hukukuna yönelik metinler oluşturulmuştur. İnsanlık tarihi içerisinde yazılı kurallar oluşturmada sorun yoktur. İnsanlık ailesi içerisindeki sorun yazılar veya belgeler değildir, yazılanların uygulanması ve hayatta karşılık bulmasıdır.
Hammurabi kanunlarından Konfücyus’un yazıtlarına, Buda’nın Tipitakaları’ndan Aristo’nun değerlendirmelerine, Zend-a Awesta’dan Tevrat’a, İncil’den Kur’an’a kadar bütün yazıtlarda yazılanlar, insan onurunu muhafaza için mükemmel birer metindirler.
Bu belgeden birkaç madde, Kur’an, Peygamber hadisleri ve Müslümanların yaşantılarını yazılı metinlerle karşılaştıralım.
1. Madde
"Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdanla donatılmışlardır, birbirlerine kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar."
“Andolsun biz Ademoğluna şan, şeref ve nimetler verdik”. (İsra, 70) “Gerçekten biz insanı en güzel şekilde yarattık”. (Tin, 4)
İslam coğrafyasında Kur’an’ın söz ettiği “insana” şan ve şerefi ile muamele yapılmadığı gibi, tersi durumlar bir rutin halini almıştır. İşkence, zulüm ve insana hakaret bu topraklarda bir üstünlük halini almıştır. İnsan olmaktan kaynaklı değerler yok olmuştur, para, mevki ve maddi güce göre insan kategorilere ayrılmıştır. Çoğunlukla zayıf ve maddi güçten yoksun olanlara karşı ciddi bir ayrımcılık vardır. İslam insanı değerli kılarken, Müslümanların ekseriyeti mevki, makam ve paraya değer vermekteler.
2. Madde
"Herkes ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka türden kanaat, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğuş veya başka türden statü gibi herhangi bir ayrım gözetilmeksizin, bu Bildirgede belirtilen bütün hak ve özgürlüklere sahiptir. Ayrıca bağımsız, vesayet altında ya da kendi kendini yönetemeyen ya da egemenliği başka yollardan sınırlanmış bir ülke olsun ya da olmasın, bir kişinin uyruğu olduğu ülke ya da memleketin siyasal, hukuksal ya da uluslararası statüsüne dayanarak hiçbir ayrım yapılamaz."
Veda Hutbesi’nden: “Ey insanlar! Biliniz ki Rabbiniz birdir, atanız da birdir. Hepiniz Ademdensiniz, Ademde topraktandır. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, beyazın siyaha, siyahın beyaza hiçbir üstünlüğü yoktur”.
Müslüman olarak kendilerini görenlerin kahır ekseriyeti, devletçi ve ırkçıdır. Yetmiş milyon nüfusu ile Müslüman coğrafyasında yaşamını sürdüren Kürtler, her türlü milli haklarından yoksun bırakılmaktadır. Haklarını, izzet ve şereflerini, dil ve kültürlerini, vatanlarını ve kendilerini yönetmek istemeleri durumunda ya terörist ya da kafirlik ile suçlanmaktadırlar. İslam karşıtı olan devlet İslami toplumu ve bireyleri ırkçılık zehri ile öldürmüş durumdadır. Hitler’in ırkçılığına rahmet okutan Türk, Arap ve Fars ırkçılığı İslam adı kullanılarak yaşatılmaktadır.
Rojava’da kan ve gözyaşı ile kendilerini yönetme hakkını elde eden mazlum Kürtler, Türk ırkçısı olan devşirme Erdoğan ve şürekası tarafından jenoside tabi tutulmaktadır. Kürt’ün varlığına dahi tahammül edilmemektedir. Esat yıkıldı ama Türkiye’nin Kürtlere karşı düşmanca tutumu köpürtülerek devam etmektedir.
3. Madde
"Herkesin yaşama hakkı ile kişi özgürlüğü ve güvenliğine hakkı vardır."
“Bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmektir”. (Maide 32)
“Kim bir Mümini kasıtlı olarak öldürürse, cezası içinde ebedi kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, lanet etmiş ve ona büyük azap hazırlamıştır.” (Nisa 93)
Mazlum Kürt’ün kanını her gün sevinç ve tekbirle akıtan devlet dininin ırkçıları, Allah’ın lanetine uğramışlardır ve ebedi cehennemde kalacaklardır. Mazlum Kürt’ü fermanlara tabi tutan Saddam ve Esad’ın akıbetleri ortadadır. Kürtlere zulmü ve jenosidi reva görenler ve onlara katkı sunan Saddam, DAİŞ ve Esad’ın akıbetine bakmalıdır. Bundan ders çıkarmayanlar ve İslamcı diye sağa sola saldıranlar, bu ayetten haberdar değiller.
4. Madde:
"Hiç kimse, kölelik ya da kulluk altında tutulamaz; her türden kölelik ve köle ticareti yasaktır."
Türk devleti ve İran, Kürtleri köle olarak tutmak için her türlü yalancılık ve aldatmaya baş vurmaktalar. Din, bilim ve siyaset Kürtleri köle olarak tutmak için pervasızca kullanılmaktadır.
Esad’ın ve diktatörlerin tepe takla olmaları Kur’an-i bir hakikat olarak yüzümüze çarpmaktadır:
“Zulüm etmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir”. (Şu’ara 227)
İnsanlık tarihine yazılı olarak geçen, insan şerefini, izzetini yücelten bu belgelerin hayata geçirilmesi için çalışmalıyız. Bu yazılı belgelerde olan insan haklarını korumak ve yaşatmak Kur’an’da Müslümana, Tevrat’ta Yahudiye, İncil’de Hıristiyana farz olarak geçmektedir. Bütün dünya ülkelerinin imzaladığı bu belgeler insan yaşamına dahil olduklarında ancak insanlık rahat edebilecektir. Gerisi iki yüzlülük ve münafıklıktır.