Türk devleti imha ve inkarda ısrarı sürdürüyor
Ahmet TURHALLI yazdı —
- Her alanda nefsi müdafaayı esas almalıyız! Tek adam rejimine karşı siyaseti bir sanat olarak işlemeli ve uluslararası camiaya da meşruluğumuzu dayatmalıyız.
Uzun zamandır milletimiz üzerinde ısrarla sürdürülen imha ve inkar stratejisinden asla vazgeçmiyorlar, vazgeçmeye de yanaşmıyorlar.
Tam tersine bu stratejinin başarılı olabilmesi için varlıklarını ortaya koymuş durumdalar. 1925’ten bu yana sürekli inkar ve imha konseptleri ile yol almaya çalışan Türk devleti, çok ciddi biyolojik katliamlardan geçirdiği toplumumuzu, kendi askeri, ekonomik ve siyasi nefes alma ihtiyacından kaynaklı, beyaz katliamlarla sürdürmeyi de gelenek haline getirmiştir. Türk devleti katliamlardan sonra nadasa bıraktığı milletimizin, filizlenen evlatlarını da acımasızca tırpanlamaktadır.
Şeyh Said hareketinden bu yana, aralıksız alarak bu yöntemler hız kesmeden milletimize uygulanmaktadır.
Günümüzde ise biz Kürtler, her sabaha uyandığımızda, Türk devletinin bir imha ve inkar saldırısı ile karşılaşıyoruz.
Kürtlerin nefes almasını engellemek için çaba sarf eden bir terör devletinin zulmünü, katmerli olarak yaşamaktayız.
Bir Kürt nefes alıyorsa, bu Türk devleti ve onun ırkçı kafatasçıları için tedirginlik ve nöbet geçirme hallerine sebebiyet veriyor.
Türk devleti Kürt’ün nefesini kesmek için, bütün gücünü harekete geçiriyor.
Güney Kurdistan’da yüzbinlerce Kürt insanının kanı ve göz yaşı ile oluşan statüyü ortadan kaldırmak için her yola baş vuruyor. Bazen Kürt partileri arasında fitne ateşi yakarak ve kendine işbirlikçiler edinerek, Kürt evlatlarının kanını döküyor. Bu statünün ortadan kaldırılması için ajan örgütlenmesi olarak Türkmenleri kullanıyor.
Yıllarca askeri saldırılar yetmiyor olacak ki ekonomik, siyasi ve kültürel saldırılarla oradaki statünün canına okuyor. Kerkük seçimleri olmasın diye ayak direten Türk devleti, olan seçimlerin boşa çıkması için bazı sözde Kürt partilerini ve Türkmenleri birer fitne ve yıkım aracı olarak kullanıyor. Kerkük seçimleri bittiği halde yönetim oluşmasın ve Kürtler nefes almasın diye bütün gücü ile sahada ve uluslararası alanda fitne ateşini körüklüyor.
Oluşan Güney Kurdistan’ın statüsü çöksün diye, seçimlerin olmaması için adeta savaşıyor. Seçimlerle yönetilmeyen bir Başûr’un meşruiyetini uluslararası alanda kaybedeceği hesapları yapıyor. Eğer Başûr seçimlerini yapamaz ise uluslararası meşruiyet sorunu yaşayarak çökeceği hesapları yapılıyor.
Irak, İran ve Güney’deki bazı yandaşlarının yardımı ile, bu statüyü sonlandırmayı hedefliyor.
Rojava’da ise seçim kararı alan özerk yönetimi tehdit ediyor.
Bu seçimler ile meşrulaşmanın önünün açılacağını biliyor. Ondan dolayı savaş uçakları ve SİHA’lar ile bu durumu engellemeye çalışıyor.
Normal dünya düzeninde seçimlerin yapılması için sürekli baskı uygulayan uluslararası camia, Rojava’da ise seçimin yapılmaması yönünde telkinlerde ve açıklamalarda bulunuyor.
Bakur’daki seçimlerde yapılan zulme ve sahtekarlığa rağmen, Kürtler büyük bir başarı elde ediyor.
Kars, Bitlis, Şırnak başta olmak üzere Bakur Kurdistan’ın belediyelerine zorla el koyuluyor. Hilvan’da devlet lehine seçimler iptal ediliyor ve tekrarlanıyor. Kürtler büyük bir farkla tekrardan seçimleri kazandıkları Hilvan’ı alıyor. Buna tahammül edemeyen bu ırkçı ve Turancı devlet, Hakkari’ye kayyum atıyor. Kürt nefes almasın ve mutlaka boğulsun diye bütün gücünü seferber ediyor.
Kürt’ün seçme ve seçilme hakkını tanımayan, Kürt’ün namusuna el uzatan, siyasi kadrolarını zindanlarda çürüten bu devlet, inkar ve imha siyasetini derinleştirerek, Kürt’ü toptan imha etmeyi amaçlıyor.
Şırnak’ta kadına tecavüz etmeye çalışan sapık askerlerini cezalandıran toplumu, vahşi toplum diye yansıtıyor.
İnkar ve imha dışında hiçbir yaklaşımı olmayan bu devlet ve onun uzantılarına karşı mücadele etmeyen Kürt’e, varın siz okurlar bir isim bulun?
Kürt kendi kadın ve kızlarının ırzını korumasın da kendi tecavüzcülerine çiçek mi versin, yoksa bunu sineye mi çeksin?
Elbette milletimizin bu savunmayı yapmaları hem İslam’a göre hem de uluslararası kanunlara göre, meşru bir savunmadır!
Şimdiye kadar, Kürt’e tecavüz eden, hangi devlet ricalı cezalandırılmıştır? Kürt’ü katl eden, evini yıkan, malını talan eden, hangi asker ya da polis yargılanmış ve ceza almıştır?
Elbette İslam hukuk sistemine ve uluslararası hukuk kurallarına göre de Kürt kendini savunurken meşru hakkını kullanıyor. Hiç kimse ve hiçbir kanun, katl edenlerin, mala çökenlerin, taciz ve tecavüz edenlerin, suçlarını meşru görmüyor. Eğer devletler bu suçlu ve mücrim kişileri cezalandırmıyor ise, elbette her şerefli toplum ve şahıslar gibi, Kürtler de bu mücrimleri cezalandırmaktan geri durmamalıdırlar.
Bu bir nefsi müdafaadır ve meşrudur.
Sana nefes almayı fazla gören bu katil ve tecavüzcülere karşı, nefsi müdafaa yapmıyorsan, deyuzsun! Dinsizsin ve zilleti yaşıyorsun! Bu zillete karşı elbette Kürt kendi şeref ve haysiyetini korumakla yükümlüdür.
Her alanda nefsi müdafaayı esas almalıyız! Tek adam rejimine karşı siyaseti bir sanat olarak işlemeli ve uluslararası camiaya da meşruluğumuzu dayatmalıyız.
Bizim seçimlerimizi ve irademizi yok sayanlara karşı, irade savaşına girerek, inkar ve imha siyasetini, siyaseten boşa çıkarmalıyız. Millet olarak herkes ulusal şerefini muhafaza etmek ve korumak için, canla başla çalışmalıdır.
Bayramlarımızın gerçek bayram olabilmesi için, dinimizi, kimliğimizi ve kendimizi hürriyete kavuşturmalıyız.
Bizler ve mücadelemiz bütün dinlere ve hukuk sistemlerine göre haklı ve meşrudur. Sorumluluklarımızı yerine getirdiğimizde başarmanın ve muzaffer olmanın kapıları bizlere sonuna kadar açılacaktır. İnsani, dini ve ulusal sorumluluk ve vazifelerini yerine getirenlerin bayramı kutlu olsun.