Bir kuşağın filmi: Ellbogen
Kadın Haberleri —
- Yönetmen Aslı Özarslan, Ellbogen (Dirsek) filminde Almanya’da dışlanma ve ırkçılığa maruz kalan gençlerin kimlik arayışını Hazal’ın gözünden anlatıyor. Özarslan, “Hazal, aslında Berlin’den İstanbul’a geri dönmüyor. Tanımadığı yeni bir ülkeye gidiyor. ‘Evim nerede, nerede yaşayabilirim, kimliğimi nerede görünür kılabilirim?’ sorularını soruyor” dedi.
DENİZ BABİR/FRANKFURT
Bu yıl Frankfurt Kitap Fuarı ve Sinema Ödülleri’nde En İyi Uyarlama Ödülü’nün sahibi yönetmen Aslı Özarslan'ın "Ellbogen" (Dirsek) filmi oldu. Prömiyeri 2024 Berlin Film Festivali'nde yapılan film, yazar Fatma Aydemir'in 2017'de yayımlanan aynı adlı romanından uyarlandı. Filmde Almanya doğumlu, annesi Türk, babası Kürt olan Hazal’ın Berlin’den İstanbul'a uzanan hikayesi anlatılıyor. Berlin'de iş bulup kendi hayatını kurmak için mücadele eden genç kadın Hazal'ın çarpıcı hikayesini sıra dışı bir atmosferle anlatan film, gerçek bir hikâyeye dayanıyor. Senaryosunu Claudia Schaefer’la yazdığı film uyarlamasıyla Özarslan, ırkçılık, sistematik dışlanma ve eşit fırsatlara sahip olamayan gençleri anlatıyor.
Kitabı okuyunca sarsıldım
Cizre Belediyesi eski eşbaşkanı Leyla İmret’in hikayesini konu aldığı “Dil Leyla” filmiyle de tanıdığımız yönetmen Aslı Özarslan’la Messe’deki ödül töreni öncesinde görüştük. Berlin doğumlu olan Özarslan, Fatma Aydemir’in kitabını okuduğunda çok sarsıldığını ve bitirir bitirmez sinemaya uyarlama fikrinin doğduğunu belirtti. Taz Gazetesi’ndeki işlerini yakından takip ettiği Aydemir’le iletişime geçtiğini, onun da onayıyla kitabı filme uyarlama sürecinin başladığını aktardı.
‘Utanç korkudan daha kötü’
Baş karakter Hazal’la güçlü bir bağ kurduğunu ifade eden Özarslan, karakterin yaratım sürecine değindi: “Hazal'ın kitapta sarf ettiği ‘Utanç, korkudan daha kötüdür’ cümlesi çok uzun süre aklımda kaldı. Bu cümleye uygun imgeleri bulmam gerekiyordu. Kendimi karaktere olabildiğince yakınlaştırmak ve olanları tüm gerçekliğiyle göstermek istedim. Onun haklı ya da haksız olduğunu düşünmekten bağımsız olarak, toplumla bir güven ilişkisi kuramamanın nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalıştım.”
Filmin bir noktadan sonra kitaptan bağımsızlaştığına işaret eden Özarslan, “Başlangıçta romana çok yakındık ama öyle bir noktaya geldik ki, hikâyeyi daha sert anlatmak ve Hazal'ın duygularında kalmak daha iyi diye düşündük. Dışarıda olmak nasıl hissettiriyor? Toplum içinde olmak nasıl bir şey? Bu sorular çok önemliydi. Bunu odak yaptık ve her şeyi bunun etrafında inşa etmeye başladık” diye ekledi.
‘Hazal’a güvendim’
Klişe sayılabilecek bir konuyu farklı bir perspektifle anlatabilmelerinin temelinde senaryo başarısı olduğunu aktaran Özarslan, şöyle devam etti: “Karakter hakkında konuşmadık, karakter ile konuştuk. Bence fark, filmleri dışarıdan bir bakış açısıyla ya da karakterler, insanlar ve bireyler hakkında varsayımlarla değil, içeriden anlattığınızda ortaya çıkıyor. Hazal hakkında hiçbir varsayımım yoktu ve ona yargılamadan baktım. O, yalnızca bir kişi ve tüm toplumu temsil etmiyor. Filmlerimden öğrendiğim şey, karakterlere güvenmek oldu. Dil Leyla’ya güvendim, Hazal'a güvendim.”
Evini, kimliğini arıyor
“Genç ve öfkeli kadınları konu alan işler yapmayı sevdiğini” söyleyen Özarslan, Hazal’la empati kurabildiğini ve yer yer kendi kadın arkadaşlarıyla da benzerlikler gördüğünü dile getirdi.
Hazal’ın yaşadıklarının Almanya’daki göçmen politikalarını net bir şekilde anlattığını ifade eden Özarslan, “Almanya’daki gençlerin önünde ‘Alman’ ibaresi olmadığında dezavantajlı durumda kalıyorlar. Film gençlerin okulda, sokakta ve iş yaşamında uğradığı ayrımcılığı ve önyargıyı anlatıyor. Bu sorunlar Hazal’ın yolcuğunun kaynağı. Hazal’ın deneyimi ‘Dil Leyla’dan çok farklı. Hazal aslında Türkiye’ye geri dönmüyor, tanımadığı yeni bir ülkeye gidiyor. O noktada bir değişim yaşıyor. Her seferinde ‘Evim nerede olabilir, nerede yaşayabilirim, kimliğimi nerede görünür kılabilirim, nerede beni ben olarak görebilirler?’ gibi sorular soruyor” dedi.
Özarslan, Dirsek’in aynı zamanda bir kuşak filmi olduğuna değinerek, “Şimdiki gençler bizden farklı. Bizim neslimiz çok daha sakin, sessiz, ürkekken, yeni nesil, sorunları ve rahatsızlık duydukları noktaları açık bir şekilde belirtiyorlar. Bu değişimi çok güzel ve umut verici bir şey olarak görüyorum” diye ekledi.
‘Bana bir ev verdiniz’
Gençlerin filme ilgisinden memnuniyetini de dile getiren Özarslan, “Filmden sonra bir genç bana ‘Teşekkürler, bu filmle bana bir ev verdiniz’ dedi. Bu, beni çok etkiledi. ‘İlk defa bir filmde genç bir kadın başrol görüyoruz’, ‘Sorunlarımızı anlatan bir film oldu’, ‘Bu sorunları hiç medyada görmemiştim’ gibi yorumlar aldım ve bu beni çok mutlu etti” dedi.
Berlinale ardından birçok festivale konuk olan film Almanya’da sinemalarda izlenebilir.