Coğrafya değil, sistem tartışılmalı
- İnsan Hakları Derneği (İHD) Eşbaşkanı Eren Keskin, "Türkiye ve Kürdistan coğrafyasının her yerinde kadın ve kız çocuğu cinayetleri işleniyor, hiçbir yerin istisnası yok" diyerek, meselenin Kürtleri suçlamaya, aşağılamaya dönüşmesinin yanlış olduğunu söyledi.
ERDOĞAN ALAYUMAT / İSTANBUL
"Biz neden kadına, çocuğa yönelik şiddet politiktir diyoruz?" diye soran İHD Eşbaşkanı Eren Keskin, "Bunu söylerken devletin otoriter dilinin kadınlara ve çocuklara karşı ayrımcı yaklaştığı bütün coğrafyalarda kadına ve çocuğa yönelik şiddet meşrulaştırılıyor. Aslında Narin’in yaşadığı da bu; bir çocuk öldürülüyor ve bu değer yargılarıyla donatılmış bir toplum ve aile yapısı hala çocuğun öldürülmesine gerekçelendirme arıyor. Yani bu değer yargılarının üstün tutulduğu bir coğrafya, Türkiye’nin tamamı. Bence temel sorun bu" dedi.
Amed’in Rezan (Bağlar) ilçesine bağlı kırsal Çulî (Tavşantepe) Mahallesi'nde 21 Ağustos’ta kaybolan 8 yaşındaki Narin Güran’ın cenazesi, 19. günde (8 Eylül) mahalleye bir buçuk kilometre mesafedeki ve daha önce iki kez aranan Eğertutmaz Deresi’nde bir çuvalın içinde bulundu. Diyarbakır Valiliği, Güran'ın öldürüldükten sonra dere yatağına bırakıldığını açıklayarak, dosyadaki "gizlilik" gerekçesiyle soruları yanıtlamadı. Savcılık tutanağında, "delici alet veya ateşli silah yaralanması, iç kanama bulgusu elde edilemedi” denilerek, cenazedeki çürüme nedeniyle ölüm sebebi ve zamanın belirsiz olduğu, kesin ölüm sebebinin Diyarbakır Adli Tıp Kurumu Biyoloji İhtisas Dairesi'nce yapılacak moleküler incelemeler, patolojik çalışmalar, İstanbul Adli Tıp Kurumu'na gönderilen numuneler üzerinde yapılacak incelemelerle belirleneceği vurgulandı.
Güran'ın ön otopsi raporunda ise boynunda lezyon, ayağında kırık tespiti yer aldı. Cenazede yer değiştirme ihtimalinin yüksek olduğu, bunun da araştırıldığı belirtildi. Olaya ilişkin Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında 2 Eylül'de Narin Güran'ın amcası ve aynı zamanda mahalle muhtarı olan Salim Güran tutuklandı. Aynı soruşturma kapsamında anne Yüksel Güran, baba Arif Güran ve 3 amcası ile Narin’i arama çalışmaları sırasında kolunda ısırık izi olduğu için gözaltına alınan ağabeyi Enes Güran’ın aralarında bulunduğu 24 kişi gözaltına alındı.
Tutuklanan amca Güran'ın istemiyle Narin'in cesedini çuvala koyup dereye bıraktığını itiraf eden ve Hizbulkontra elemanı olduğu verdiği bayraklı pozlarla da anlaşılan Nevzat Bahtiyar'ın ifadeleri önce sızdırıldı. Bahtiyar'ın oldukça soğukkanlı anlatımı ve cesedi 'yok ettikten' sonra namaz kıldığını söyleyecek kadar rahat olması, 'acemi' olmadığının işareti olarak görülüyor. Bahtiyar da önceki akşam tutuklandı. Bu ifadenin ardından tutuklu bulunan amca Güran'ın tutuklanmadan önceki ifadesi sızdırıldı. Burada da Güran ile Narin'in annesi arasında bir ilişki olduğu sorularla ima edildi.
Salim Güran'ın eşinin de bulunduğu 23 kişiden 1'i jandarmadaki işlemlerinin ardından serbest bırakıldı. Serbest bırakılan şüphelinin görevli imam olduğu belirtildi. Diğer 22 şüphelinin jandarmadaki işlemleri ise dün öğleden sonra da sürüyordu.
Soruşturma kapsamında 2 Eylül'de tutuklanan amca ve Tavşantepe Mahallesi Muhtarı Salim Güran, Bağlar Kaymakamlığı İlçe İdare Kurulu kararıyla tutukluluğundan dolayı muhtarlık görevinden uzaklaştırılarak yerine geçici olarak 1. aza görevlendirildi.
Sadece Kürdistan'da yaşanmıyor
Gazetemize konuşan İHD Eşbaşkanı Eren Keskin, çocuk katliamlarının, çocuğa yönelik artan istismarın altında yatan gerçekliğe işaret ederek, yerleşik feodal değer yargılarının içselleştirilmiş olmasının temel bir sorun olduğunu söyledi. Keskin, Narin cinayetinde de çabalarına rağmen gerçeklerin kamuoyuna açıklanmadığını, iddianame hazırlanmadığını ama Narin’in görmemesi gereken bir şeyi gördüğü iddiasının dillendirildiğini söyledi. Burada yerleşik ahlak anlayışını zedeleyen bir durumun varlığından söz edilebileceğine dikkat çeken Keskin, görülmesi gereken şeyin şu olduğunu kaydetti: "Bir çocuğun canından daha önemli olan feodal değer yargıları var. Bunun sanki sadece Kürdistan'da yaşanıyormuş gibi tartışılması, can sıkıcı. Bu, sadece Kürdistan’da yaşanmıyor. Bütün Ortadoğu’da, Türkiye’nin bütün kentlerinde yaşanabilen bir gerçeklik. Bazı çevreler bunu sadece belli bir bölgeye özgüymüş gibi ele alıyorlar, bu böyle değil."
Devlet şiddeti meşrulaştırıyor
"Biz neden kadına, çocuğa yönelik şiddet politiktir diyoruz?" diye soran Keskin, "Bunu söylerken devletin otoriter dilinin kadınlara ve çocuklara karşı ayrımcı yaklaştığı bütün coğrafyalarda kadına ve çocuğa yönelik şiddet meşrulaştırılıyor. Aslında Narin’in yaşadığı da bu; bir çocuk öldürülüyor ve bu değer yargılarıyla donatılmış bir toplum ve aile yapısı hala çocuğun öldürülmesine gerekçelendirme arıyor. Yani bu değer yargılarının üstün tutulduğu bir coğrafya, Türkiye’nin tamamı. Bence temel sorun bu" dedi.
Ensarioğlu'nunki suçüstüdür
AKP Milletvekili Galip Ensarioğlu yaptığı açıklamanın, aslında çok net bir suçüstü olduğunu vurgulayan Keskin, şöyle devam etti: "O kadar açık söylüyor ki ve bence ‘doğruyu’ söylüyor. Yani ‘Bizim bildiğimiz, bilsek de söylemememiz gereken şeyler var’ diyor. İşte budur bizim kastettiğimiz feodal değer yargıları. Bunu son derece açık söyledi, sonradan düzeltmeye çalışsa da. Burada yargının da bu kadar yavaş işlemesinin nedeni bu egemen değer yargıları. O nedenledir ki bu önemli bir yanıyla da politik bir cinayettir."
Tüm Türkiye'de de geçerli
Kürdistan’daki cinayetlerin 'töre cinayeti' olarak vasıflandırılmasıyla ilgili yaklaşımı hatırlatan Keskin, 'töre cinayeti’ kavramını kullanmadıklarını belirterek, şunları söyledi: "Biz feodal değer yargılarına işaret ediyoruz ve bununla erkek egemen değer yargılarından söz ediyoruz. Bu erkek egemen değer yargıları, tüm Türkiye'de de geçerli. En çok kadın cinayetinin işlendiği iller İstanbul, İzmir gibi büyük illerdir. Bunun, bölgeyle ilgisi yok, erkek egemen ve feodal değer yargılarıyla ilgisi var. Yani bu ahlakı ‘kadının namusu’ olarak belirleyen anlayıştır. Türkiye’nin tamamına yayılı bir anlayış, bizim söylemek istediğimiz budur. Bu yaklaşımları besleyen bir devlet dili var. Devlet dili, kadını eve kapatan, sadece çocuk doğurmasını, hatta kapanmasını isteyen bir devlet aklı var. Yargıya egemen olan çok erkek egemen bir ‘adalet anlayışı’ var. Bu tür cinayetlerde tüm bunların birlikte değerlendirilmesi gerekir.
Hiçbir yerin istisnası yok
Yaşadığımız Türkiye ve Kürdistan coğrafyasının her yerinde kadın ve kız çocuğu cinayetleri işleniyor, hiçbir yerin istisnası yok. Maalesef Türk milliyetçi kesimleri ve özellikle Kemalistler, bu cinayetlerin sadece Kürdistan’da işleniyor olması gibi bir noktadan yaklaşıyorlar ve haber dillerini buradan oluşturuyorlar. Bu çok yanlış bir şey. Bianet’in verilerine göre son bir ayda 29 kadın öldürüldü, bir bakın bakalım bu kadınlar nerelerde öldürülmüşler… Türkiye ve Ortadoğu’nun tümünde erkek egemen yargılar hakim değilmiş de sadece Kürdistan’da böyleymiş gibi öne sürülen bu yaklaşımlar, akıl dışı ve son derece milliyetçi bir bakış açısının ürünü."
Bu cinayet de politiktir
Erkek egemen anlayışı coğrafyanın temeline yayan bir devlet aklına dikkat çeken Keskin, o nedenle bütün bu cinayetlerin politik olduğunu tekrarlayarak, şöyle izah etti: "Çünkü yaydıkları değer yargıları, yaydıkları erkek egemen anlayış, bütün insanları, özellikle erkekleri ve aileleri yönlendiriyor. Bu politiktir dememizin sebebi bu. Narin’in cinayeti tabii ki politiktir, çünkü devletin dayattığı erkek egemen yargıları ile faillerin korunduğu bir ortam oluşturuldu. 19 gün gibi uzun bir süre geçti, bakın bu süreçte failler günlerce arama-kurtarma çalışma ekipleriyle birlikte görev almıştır. Narin’in amcası, yani failin kendisi ya da faillerden biri olarak arama kurtarmada görev alıyor. Burada yetkililerin sorumluluğu yok mu? İşte bu nedenlerle cinayetin gerçek arka planının ortaya çıkarılmaması isteniyor.
Siyasi yanını yok sayamayız
Bu olayın siyasi yanını yok sayarak hiçbir çözüm üretemeyiz. İstanbul Sözleşmesi, 'Hiçbir örf, hiçbir adet ve hiçbir ahlak anlayışı kadına ve kız çocuklarına yönelik şiddetin gerekçesi yapılamaz' maddesini içeriyordu; bu nedenle çok önemliydi ve savunuyorduk. Özellikle İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasıyla birlikte kadına ve kız çocuklarına yönelik şiddette büyük bir artış olduğunu gözlemliyoruz. Bu tamamen siyasi iradenin şiddeti meşrulaştıran dili ve yöntemleriyle ilgili bir şey. Sözleşmeden imza çekilmesi en başta bu cinayetin ‘siyasi’ olduğunun göstergelerinden biridir. Bu sözleşme bu cinayetleri önlemek için imzalanmıştı. Otoriterleştiler ve imzayı geri çektiler. Bütün bunların politik olmasının arka planında bu da var."