Çok ortaklı, çok başlıklı saldırı

Berrin Sönmez

Berrin Sönmez

  • Gazeteci-yazar Berrin Sönmez:’’Kürt siyasi hareketi devlet eliyle yeniden tasarlanmak isteniyor olabilir. Kürt kültürüne yönelik baskı çok ortaklı, çok başlıklı. Baskılar toplumsal ya da bireysel saldırıya dönüşebilir’’

Gazeteci-yazar Berrin Sönmez, Türk devletinin Kürtlerin kazanımlarını geriletme ve zayıflatma amacını taşıdığını belirterek, "Kürtler yediden yetmişe politikleşmiş ve yüksek dirence sahip bir halk. İktidarın politikaları ters teper" dedi.

Türkiye’deki karar vericilerin, Irak, İran ve Suriye’deki Kürtlerin kazanmasına her daim itiraz ettiğine dikkat çeken Sönmez şöyle konuştu: “Bu durumun temelinde, Türkiye’nin üniter yapısına bağlılık yatmaktadır. Komşu ülkelerdeki Kürtlerin otonomi kazanmasının, Türkiye’deki Kürtlerin ayrılıkçı veya özerklik politikalarına yönelmesini kolaylaştıracağı endişesi mevcuttur. Mücadele stratejisini değiştirerek sınır ötesinde, Irak topraklarında bile PKK’nin hareket kabiliyetini kaybetmesini hedeflemektedir.”

Güney’de vesayet rejimi

ANF’ye konuşan Sönmez, Türkiye’nin askeri faaliyetlerinin bir diğer amacının da Bölgesel Kürt Yönetimi üzerinde dolaylı bir vesayet kurmak ve yönlendirme çabası olduğuna dikkat çekti. Sönmez, “Türkiye’nin bu stratejisi, federal yapının güçlenmesini ve otonom politikaların gelişmesini engelleyerek PKK’yi yalnızlaştırmayı ve zayıflatmayı, dolayısıyla Türkiye’deki Kürtleri ve Kürt siyasetini daha rahat kontrol etmeyi amaçlıyor” dedi. Türkiye’nin Kürt yönetiminin tam anlamıyla federal olmasını da istemediğine işaret eden Sönmez devamında şunları belirtti: "Bir açıdan bakınca gerek Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’yle ilişkilerde ve gerekse sınır ötesi operasyonlarda PKK militanları ve yönetim kadrosuna karşı üstünlük elde ettiği kanaatine sahip kadrolar mı var, sorusunu akla getiriyor. Bu sorunun cevabı ‘evet’ ise devlet içindeki bazı şahin kanatlar böyle bir güvenle ülkedeki Kürtlerin diline ve kültürüne yönelik saldırıları destekliyor ya da yönlendiriyor olabilir. Pek fazla bilgiye sahip olmadığımız alternatifli ihtimalleri düşünürsek, belki sınır ötesinde arzu edilen başarıya ulaşılmadıysa Kürt yurttaşlarımızı kendi ülkemizde daha sıkı kontrol etme ihtiyacıyla göz yumulmuş ya da yol verilmiş olabilir bu saldırılara."

Çok ortaklı ittifak

Kürt halkının kültürel ve sanatsal etkinliklerine yönelik baskının bir devlet politikası olduğuna dikkat çeken Yazar Sönmez ancak bu saldırıların çok ortaklı bir ittifak ve çok başlılığı da yansıttığını ifade ederek şöyle devam etti: "Dile yönelen saldırılar; halaya, slogan ve türkülerde geçen kimi sözlere, özellikle kadınları ve çocukları hedef alan yaşam tarzına, sanatsal faaliyetlere yönelik saldırıların her biri farklı odakların hassasiyetini yansıtıyor. Trafik uyarılarında kullanılan Kürtçe yazılara verilen tepkiler, çok açık bir şekilde devletçi-milliyetçi refleksi yansıtıyor. Slogan ve türkü sözleri bahaneli, halay saldırıları ise kesinlikle katıksız devlet politikası olarak görünüyor.

Havuzda kadınlara, kafelerde kadın ve gençlere, parklarda çocuk ve gençlerin sanatsal faaliyetlerine yönelenler (HÜDA-PAR) ise selefi-şeriatçılık refleksini yansıtıyor. Yani son haftalarda Kürt halkını ve tüm ülkeyi tedirgin eden hak ihlalleri ırkçılık, cinsiyetçilik, devletçilik kardeşliği gibi.

Bunlar tek merkezden mi yönlendiriliyorlar yoksa o tek merkez halk ve kamu kurumları içindeki kontrolünü kaybettiği için devlet ve siyaset içindeki farklı gruplaşmalar kendi bildikleri gibi mi hareket ediyorlar? Bu sorunun cevabını bilmek şu an pek mümkün görünmüyor.

Çok ortaklı bir ittifakın kendisini devlet olarak konumlandırdığı bir yönetim sisteminde ittifak ortaklarının güçlü oldukları kamu kurumları aracılığıyla kendilerini devlet içinde devlet olarak görüyor olmaları büyük olasılık sanırım. Bu nedenle çok başlılık diyorum. Toplum genelinde ise bu çok başlılık hali bir kafa karışıklığına neden oluyor.

Kürtlere yönelik saldırılar başlangıçta geniş kesimlerin gündemine girmedi. Ancak, bu kayıtsızlık sadece yasama yoğunluğundan değil, aynı zamanda devletçi ve milliyetçi reflekslerin toplumda yer bulmasından da kaynaklanıyor. Kürt halkında büyük bir tepki oluştuğunu biliyoruz. Yani bir ülkeyi yönetme sorumluluğuna sahip olanların asla izlememesi gereken bir yolda ilerleyen iktidar iç barışımıza bir kez daha zarar vermiş oluyor."

Devlet yeniden tasarlamak istiyor

Sönmez, Kürt siyasi hareketinin devlet eliyle yeniden tasarlanmak isteniyor olabileceğine dikkat çekerek, “Bu garip bir politika. Kültürel baskılarla Kürtlerin, ‘öğrenilmiş çaresizlik’ duygusuna kapılmasını beklemek olacak iş değil. Bu ülkede Kürtler yediden yetmişe politikleşmiş ve yüksek dirence sahip bir halk. Eğer tahminim doğruysa yani gerçekten böyle bir politikanın sonucuysa yaşananlar, ters tepeceğinden şüphem yok. İktidarının devamını Türk-Kürt kutuplaşmasına dayanarak sağlamak istiyor gibi görünüyor maalesef. Kayyum atayamıyorsa o halde bölgedeki her Türk’e, Kürtler üzerinde kayyum yetkisi vererek bunu yapabileceğini mi sanıyor, asıl soru bu?” şeklinde konuştu. “Son yerel ve genel seçimlerde yaşadığı oy kaybı nedeniyle seçmeni, halkı cezalandırma yoluna giden bir iktidar var karşımızda” diyen Sönmez, Kürt seçmenin Kürt siyasetini destekleme kararlılığı nedeniyle de ayrıca cezalandırılmak istendiğini vurguladı.

Muhalefet iktidarın sıkıştırdığı köşede

Türkiye’de Kürtlere yönelik başlayan yeni saldırı dalgasına karşı etkili bir muhalefetin olmadığını da ifade eden Sönmez, “Bir yandan da muhalefetin bir kısmı hala iktidarın sıkıştırdığı köşeden çıkamadığı, hala Kürt karşıtlığı üzerinden siyaset yapma alışkanlığını bırakamadığı için yoğun bir sessizlik görünüyor. Muhalefeti bir kere daha bölmek, birlikte hareket edemez hale getirmek açısından iktidar, araç olarak kullanılmak istiyor olabilir bu saldırı furyasını. Ve sanki, muhalefet partileri üzerinde etkili olmuş gibi görünüyor. Oysa, yerel seçim sonrası Wan Büyükşehir Belediyesi'ne seçilemeyen iktidar adayını kayyum olarak atamak istedikleri zaman verilen ortak tepkinin aynıyla gösterilmesi gerekirdi. Son baskılar karşısında Kürt siyasi hareketinin yalnız bırakıldığını görüyoruz maalesef'' dedi.

 

* * *

DEM Parti’ye eleştiri

DEM Parti’nin yeni saldırı konseptine karşı mücadele etmek için yeni bir siyaset üretmesi gerektiğini ifade eden Sönmez şunları kaydetti:’’Bir politika olarak cinsiyetçi saldırıların Hizbullah ve Hüda-Par bağlantılı olduğu dile getirilmiyor mesela. Üstelik yıllardır özenle kaçınıyor ana akım Kürt siyaseti, karşısına rakip olarak özellikle çıkarılmış alternatif Kürt siyasi hareketi yaratma stratejisinin sonucu olan Hüda-Par ile rekabet görüntüsü vermekten. Bu durum bana pek anlaşılır bir siyasi taktik olarak görünmüyor. Her siyasi parti kendi seçmen tabanına hitap etmek üzere çıkmış siyasi partiyle rekabet eder, normaldir, olması gerekendir. DEM Parti'ye bir eleştiri olarak bunu söylemiş olayım.

Diğer yandan; Hüda-Par, kadınların yaşam tarzına, havuza, parklarda bale gösterisine, kafelerde oturmaya karşı baskılar yaparken aynı anda kendisiyle aynı ittifakın içinde yer alanların Kürtlerin diline, halayına baskı uygulamasına nasıl itiraz etmez? DEM Parti, elindeki bu kozu siyasi rakibine karşı kolaylıkla kullanabilir ama görmüyoruz, böyle bir siyaset. Halkın yanında destek olmak için aktivizm yapıyorlar ama biraz da politikacı kimliklerini hatırlayarak yeni saldırı konseptine karşı mücadele etmek için yeni bir siyaset üretmeleri beklenir.” HABER MERKEZİ

 

 

* * *

Can yakıcı

Kürtlere yönelik baskıların toplumsal ya da bireysel saldırıya dönüşmesinden kaygılandığını belirten Sönmez, Kürtçeye yönelik baskıların farklı bir boyutuna da dikkat çekti. Sönmez şu bilgileri paylaştı: “Örneğin; İçişleri Bakanlığı’nın kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında başlattığı KADES uygulaması yıllarca Kürtçeyi kapsamadı. Ülkede cinsiyete dayalı şiddet tehlikesi altında bulunan kadınların her biri kolayca şiddetle mücadele mekanizmalarına erişebilmeli yasaya göre. Ancak, Kürt kadınlar bu haklarını uzun zaman kullanamadı. Mücadele ile başardık Kürtçe hizmet alma imkânının getirilmesini. Fakat ne denli uygulandığı da ayrı bir sorun maalesef. Bu konuda çalışan kadın örgütlerinden gelen bilgilere göre, Kürtçe çağrılara yanıt ve destek konusunda pek çok sorun yaşanıyor. Kadına şiddetle mücadelede ülke genelinde yaşanan sorunların Kürtçe çağrı yapan kadınlar açısından katmerlenerek artması, kültürel haklardan öte yaşamsal öneme sahip can yakıcı bir durum maalesef. Veya kamu kurumlarında, havaalanlarında, mahkeme salonlarında Kürtçe konuşma hakkı büyük hak kayıplarına, insani dramlara yol açıyor ve bu durum çoğunlukla Kürt kadınların başına geliyor ki kadınlara yönelik ayrımcılığın da katmerlenmesi demek. Tabii bir de bu cinsiyete ve etnik aidiyete dayalı ayrımcılığın, toplumun geri kalanı üzerinde yaptığı etki Kürtlere yönelik saldırıların artmasında ve bu haksızlıklara meşruiyet kazandırmasında büyük rol oynuyor. Batıdaki illerde görüyoruz bu can yakıcı sorunları. Son günlerde yaşanan baskıların diğer illerde de toplumsal ya da bireysel saldırıya dönüşmesi ihtimali ürkütücü."

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.