Ermenilerin Kürtlere armağanıydı o
- Bu yazıyı yazmaya başlamadan önce müzikal terimlerle şarkılarını yorumlamayı düşünüyordum ancak onu insanlara sordukça, onun bir müzisyenden çok öte bir halk kahramanı olduğunu öğrendim. Aram Tîgran, Ermeni halkının Kürt halkına armağan ettiği en büyük hediyedir.
MUSTAFA DEMİR*
Ermeni Soykırımı’nda bütün ailesini vahşice kaybetmiş bir erkek çocuğu, ölümden kaçarken farkında olmadan Kürt bir ağanın arazisine girer ve orada sayamadığı günler boyunca aç ve susuz kalır. Günlerden bir gün ağanın adamları araziyi gezerken üstü başı kanlar içinde, gözlerinden korku akan bir çocuğa rastlar ve arazide ne aradığını sorarlar. Çocuk konuşamaz ve hıçkırarak yere yığılır. Ağanın adamları çocuğu yerden alıp ağanın köyüne götürürler. Ermeni halkının kılıçtan geçirildiği o dönemde herkes çocuğun bir Ermeni olduğunu tahmin eder ama kimse bunu dillendirmez. Çocuk kendine gelip konuşmaya başlayınca adamları ağaya haber salar ve çocuğu ağanın makamına götürürler. Adam çocuğa bakar, çok üzülür ama bunu çocuğa belli etmez ve hüzünlü bir tebessümle bundan sonra onun evinde yaşayabileceğini cemaatindeki insanlara söyler.
Çocuk, ailesini kaybetmenin derin hüznü ama hayatta kalmanın biraz kederli biraz da mutlu haliyle odasına gider. Odası dediğim de birkaç bağ işçisiyle kaldıkları küçük bir kır evidir. Ailesinden geriye kala kala Sason’da köyde çobanlık yaptığı dönemden bir kavalı kalmıştır elinde. Ermeni halkının yüzlerce yıl boyunca topraklarında severek yetiştirdiği bir erik ağacından yapılmıştır o kaval. Yaş aldıkça esmerleşen, çalınmadığı zaman sabırla demlenen bir çoban kavalı. Sessizce kavalını çantasından çıkarıp soykırımda ölen ailesini ve acılarını üfler. Üfledikçe esmerleşir, durdukça demlenir.
Devletin katliam çeteleri, Ermeni gencin ağanın yanında kaldığı haberini alır ve onu infaz etmek için ağanın kapısına dayanırlar. O dönem Kürt ağaları onlara sığınan hiç kimseyi teslim etmezler; bu, Kürtlük onuru ve feodal bir kod olarak bildikleri tek şeydir. Ağa biraz korkuyla, biraz da rüşvetle çeteleri oradan savuşturur. Aradan zaman geçer. Çocuk genç bir erkek olduğunda artık evlilik yaşının geldiğini fark eden insanlar, onu, yine onun gibi katliamdan bir şekilde kurtulan ve başka bir ağanın himayesinde hayatta kalan dünyalar güzeli bir genç kadınla evlendirir. Cumhuriyetin ilanından sonra ağa, yeni çetelere daha fazla direnemeyeceğini anlar ve genç çifti kendi adamlarıyla Nusaybin’den kaçak yollarla sınırı geçirtir, Qamişlo şehrine yollar.
Qamişlo’nun meşhur sesi Aram
Qamişlo’ya yerleşen genç Ermeni aile, orada mutlu çocuklar doğurur ve onlara müzik sevgisi aşılar. İşte o çocuklardan biri Aram Tîgran’dır. Babası çocuk yaşlarda kendisine bir ud hediye eder ve kör bir Ermeni ustanın yanına gönderir. Usta, Aram’ın acılarını biliyordur ve ona görmediği dünyadan öte iç dünyasını nasıl bulması gerektiğini öğretir. Aram, kısa bir süre içinde ud çalar, hatta kardeşleriyle birlikte küçük bir grupla düğünlerde ve özel günlerde müzik yapmaya başlar. O dönemlerde Suriye devleti, sık sık düğünlere baskınlar yapar ve Arapça dışında müzik yapmasını yasaklar. Aram ve kardeşleri Arapçayı da çok sever, Arap dilinde şarkılar da yaparlarmış ama bunun baskı politikasına hizmet edeceğini düşünerek mümkün olduğunca Ermenice ve Kürtçe müzik yapmaya devam etmişler.
Artık Qamişlo’da ünlenen Aram, ses tekniği ve hoparlör olmadan daha çok ses çıkaran bir enstrüman arayışına girer ve şans eseri bir müzisyenden gördüğü cümbüş çalgısıyla o günden sonra onsuz cümle içinde kullanılmayan Zeynel Abidin ile birlikte sahne almaya başlar.
Amed’de gömülmesine izin verilmedi
Yukarıda anlattığım hikaye, Aram Tîgran’ın yaşarken arkadaşlarına anlattığı, benim de onlardan dinlediğim hikayenin bana kalan yansımalarıydı.
Aram Tîgran, Ermeni halkının Kürt halkına armağan ettiği en büyük hediyedir. Büyük usta, hayatı boyunca Ermenice, Arapça ve Kürtçe şarkılar söyledi ama Kürtçede ısrar etmesinin, daha fazla üretim yapmasının sebebini yine yıllar sonra bir yerde kendisi şöyle dile getirir: “Babam bu dünyada olma sebebimizin, hayatını kurtardıkları için, Kürtler olduğunu söylerdi hep ve Ermeniceyi asla unutmadan Kürtçe şarkılara özellikle yönelmemi isterdi.”
Kürt halkı, Aram Tîgran’ı kendinden bildi hep ve onu candan sahiplendi. Ölmeden önce arkadaşları ve ailesine vasiyette bulunarak Diyarbakır’da gömülmeyi istemiş rahmetli ama Türk vatandaşı olmadığı için devlet buna da izin vermedi. Sasonlu bir babanın ve Kulplu bir annenin çocuğu olduğu, Türk değil de Ermeni olduğu ve hayatı boyunca Kürt müziğine gönül verdiği için öz toprağında gömülemedi. Mezarı şu anda Belçika’nın başkenti Brüksel’deki Ermeni mezarlığındadır.
Aram Tîgran, hayatı boyunca Kürtçe, Ermenice, Arapça yüzlerce besteye imza attı, şarkıları milyonların dilinde dolandı. Bu yazıyı yazmaya başlamadan önce müzikal terimlerle şarkılarını yorumlamayı düşünüyordum ancak onu insanlara sordukça, onun bir müzisyenden çok öte bir halk kahramanı olduğunu öğrendim.
Sevgi ve özlemle…
* Müzikolog