Kirli pazarlık dayatılıyor
- “Öcalan'la görüştürebiliriz fakat görüştürmemiz için şunları yapmaları, şu tavizi vermeleri gerekiyor, biçiminde sağlam kaynaklardan çeşitli bilgiler geliyor.”
- “Bu kirli, çirkin politikaları şiddetle reddediyoruz. Hiçbir biçimde Önderliğimiz pazarlık konusu yapılamaz. Bu haddini bilmezlik, asla kabul edilemez.”
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a dönük ağırlaştırılmış tecrit ve izolasyon, Başûre Kurdistan’a işgal saldırıları, KDP, Irak hükümetinin tutumu, Erdoğan’ın Esad’a görüşme çağrısı başlıklarına ilişkin Medya Haber TV’ye konuştu.
Türk devletinin Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın durumunu pazarlık konusu yapmak istediğini belirten Hozat, "bu tür yaklaşımları, bu tür politikaları çok kirli buluyor ve şiddetle reddediyoruz. Hiçbir biçimde Önderliğimiz pazarlık konusu yapılamaz. Bu asla kabul edilemez" dedi.
Başûrê Kurdistan’a dönük işgal durumunu da değerlendiren KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı, “KDP bu savaşın içinde, özgür Kürt’e karşı bir savaş yürütüyor; Başûrê Kurdistan'ı Türkiye’ye satmış durumda. Siyasi olarak, ekonomik olarak, askeri olarak, modernite olarak… Başûrê Kurdistan Türkiye'nin çöplüğüne dönüşmüş” diye konuştu.
Dün akşam yayınlanan programın özetini paylaşıyoruz.
KÜRT HALK ÖNDERİ ÖCALAN’IN ÖZGÜRLÜĞÜ
“26 yıldır Önderliğimiz soykırım sistemi altında büyük bir direniş geliştiriyor. Bu direniş etrafında da çok görkemli bir halk gerilla ve zindan direnişi var. Bir rehine politikası yürütülüyor. Son günlerde bize ulaşan bazı bilgiler var. Bunu kamuoyuyla paylaşmayı da önemli görüyoruz. Sağlam kaynaklardan gelen bilgilere göre Erdoğan'ın tayfasından yetkili bazı kişiler, 'bizim için şunu şunu yaparlarsa Öcalan'la kardeşini, sonra da avukatları görüştürebiliriz fakat görüştürmemiz için de şunları şunları yapmaları, şu tavizi vermeleri gerekiyor' biçiminde çeşitli bilgiler geliyor. Bilgileri bu tarzda ileten kesimleri, kişileri biliyoruz, yakından da tanıyoruz.
Yıllardır aslında hep söyledik; Önderliğimiz üzerinden böyle bir şantaj, pazarlık politikası yürütülüyor demiştik. Şimdi bütün bunları teyit eden bir örnek bu. Önderliğimizin durumu pazarlık konusu yapılıyor. Son derece alçakça, hiçbir ahlaki, hukuki sınır tanımayan, son derece çirkin, kirli bir politika.
Biz bu politikaları şiddetle reddediyor, lanetliyoruz. Hiçbir biçimde Önderliğimiz pazarlık konusu yapılamaz. Bu asla kabul edilemez. Avukatlarımızın, ailesinin, Önderliğimizin dışarıyla iletişim hakkının en doğal, en meşru, en yasal hak olduğunu Türkiye hukuku kanunlarına koymuş. Uluslararası hukukta da bu yazılıdır. Türkiye de bu uluslararası hukukun altına, sözleşmelerin altına imza atmıştır. Şimdi Önderliğimizin en doğal, en meşru, en yasal hakkını getirip böyle pazarlık konusu yapmak kadar alçakça bir şey olamaz; bu, haddini bilmezliktir.
İmralı turnusol kağıdıdır
Türkiye kamuoyu açısından özellikle belirtmek istiyorum. İmralı'da geliştirilen bu hukuksuzluk, tecrit şu anda tüm Türkiye geneline yayılmış.Türkiye'de aydın geçinen, hukuk devletini savunan, kendince demokrasi için mücadele yürüten, kendisini kemalist, sol veya sosyalist olarak tanımlayan, cumhuriyetin değerlerini savunan; hukuk, adalet, demokrasiyi de temel bir insan hakkı olarak, Türkiye toplumu açısından da temel bir hak olarak ele alan birçok kesim var. Peki buna ne diyecekler? İmralı üzerinden, Önderliğimiz üzerinden yürütülen bu kirli siyaset için hiçbir söz söylemeyen, bir cümle kurmayana aydın, halkın siyasetçileri, muhalefet denilemez. Demokrasi, adalet, insanlık savunucuları denilemez.
İmralı turnusol kağıdıdır, ölçüdür. Hukuk savunuculuğunun da adalet savunuculuğunun da demokrasi savunuculuğunun da ölçüsü İmralı'da Önder Apo'ya uygulanan işkence, tecrit sistemine karşı geliştirilen yaklaşımdır.
Bütün bunlar aslında hamlenin bir sonucu; özgürlük hamlesinin faşist rejimi getirdiği nokta oluyor. O kadar zorlanıyor ki, o kadar sıkışmış ki dengesini kaybetmiş, ne yapacağını bilemiyor.
Önderliğin durumu ve İmralı'daki tecrit işkence sistemi Birleşmiş Milletler'in gündemine geldi. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin gündemine de girdi. AİHM Eylül ayında toplanacak, bu durumu değerlendirecek. Verilen mücadele artık bu kurumların durumu gündeme almasına yol açtı. Sonuna kadar bu mücadeleyi götürmek lazım.
Yine toplumsal mücadele de belli bir duyarlılık ve sahiplenme yarattı. Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü mücadelenin merkezine oturmalı her yerde. Bu soykırım politikalarına karşı -ki İmralı bunun merkezidir- Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünü amaçlayarak mücadeleyi güçlü, kesintisiz biçimde yürütmemiz lazım.
BAŞURÊ KURDİSTAN’A DÖNÜK İŞGAL VE İLHAK
Topyekûn soykırım savaşı yeni bir aşamaya girdi. Soykırımcı, sömürgeci, faşist rejim şimdi işbirlikçi, ihanetçi çizgiyi tamamen bu savaşa dahil ederek kesin sonuç almak istiyor. Mayıs'ın ortalarından itibaren savaşı daha fazla kapsamlaştırdı ve derinleştirdi. Şimdi Temmuz ayındayız. Bu konsept ciddi bir derinlik kazanmış durumdadır.
Türk devletinin nihai amacı çok nettir, Misak-ı Milli sınırlarına ulaşmaktır. Bu bir işgal değil, ilhak savaşıdır dedi arkadaşlar. Kesinlikle böyledir. 2018'de Rojava’da Efrîn işgaliyle başladı, ardından Grê Sipî. 2019'da Xakurkê, ve Heftanîn Savaşı ile devam etti. O dönemden itibaren Misak-ı Milli politikası Başûrê Kurdistan'da tamamen devreye konuldu. Adım adım gelişerek bu devam etti. Şimdi kendileri açısından artık bunu final olarak değerlendiriyorlar. Yani bu yıl açısından bu politikayı sonuca götürmeyi amaçlıyorlar. İşgal ve ilhak politikası da bir Misak-ı Mili politikasıdır. Alenidir, açıktır. Başika'da ne işi var yoksa? Başika'da yıllardır büyük bir üs kurmuş. Şu anda Başur'da yüze yakın asker üs kurmuş. Şimdi bütün bu askeri üsleri tamamen kalıcı hale getirmeye çalışıyor. Sözde ticaret adına açılan gümrük dediği kapılardan askeri sevkıyat yapılıyor. KDP bütün yolları şu anda Türk ordusunu açmış durumda.
Türk devleti Üçüncü Dünya Savaşı koşullarını kendisi açısından bir fırsat olarak değerlendiriyor. ‘Her yerde savaş var, bu fırsattan yararlanarak Misak-ı Milli politikasını uygulayabilir, Başûrê Kurdistan'ı ve Rojava Kurdistan'ı işgal ve ilhak edebilirim, Türkiye'ye dahil edebilirim’ diyor. Aslında şu anda Irak’la Türkiye sınırı ortadan kalkmıştır. Zaten bu sınırlar belirlendiğinde de kabul etmemişti. Her zaman söylüyorlar; bizim sınırımız Hemrin Dağı’dır diyorlar. Kerkük, Musul ve Süleymaniye’yi içine alarak bir sınır çiziyorlar ki şu anda yürütülen politika bu.
KDP Kürt soykırım savaşı yürütüyor
KDP de bu politikanın ortağı bu savaşın içinde. AKP-MHP ile birlikte Kürt soykırım savaşını veriyor. Özgür Kürt’ün kanı, canı üzerinden ceplerini dolduruyor, sermayesini büyütüyor. Dünyanın dört bir yanında kendisine villalar alıyor.
Bazıları, ‘KDP ile PKK arasında sorunlar var; biz de bu sorunların bir tarafı olmayalım. Mesafeli olalım, ona da çağrı yapalım buna da’ diyorlar. Ortada böyle bir durum yok.
Ortada iki çizgi var. Biri ihanet çizgisi, işbirlikçi, hain çizgi; diğeri de özgürlük çizgisidir. Biri Kürtlerin soykırımı için soykırımcı, sömürgeci Türk devlet ve rejimiyle birlikte özgür Kürt’e karşı bir savaş yürütüyor; diğeri özgür Kürt’ü savunmak için her gün canını veriyor, kanını döküyor. Sen nasıl bunları aynı kefeye koyup değerlendirebilirsin? Düşmanla birlikte soykırım savaşı veren, gırtlağına kadar ihanete batmış bir oluşumu, bir gladioyu, bir yapıyı sen nasıl bir Kürt partisi olarak tanımlar ve çeşitli anlamlar yükleyebilirsin?
Herkes gördü; Türk ordusu yüzlerce zırhlı araçla, tankla sınır kapısını kullanarak Amediye yolunu kullanarak Başûrê Kurdistan'a girdi.
İşgalci adına lobi çalışması
Aynı gün, 3 Temmuz'da, Mesud Barzani, apar topar -şimdiye kadar ses seda yoktu-Bağdat'a gitti. Birçok Şii kesimle, Sünni kesimle görüşmeler yaptı. Neredeyse bütün Arap konsolosluklarıyla, büyükelçilerle görüştü. İran elçisiyle, Türk konsolosluğuyla, elçisiyle görüşmeler yaptı.
Niye o gün gitti? Daha önce işgal saldırıları olduğunda hatırlarsınız; Arap ülkeleri, Arap Birliği tutumlarını ortaya koymuşlardı. Şimdi de Bağdat’ta Türk devletinin işgal politikalarına, Osmanlı politikalarına karşı olan önemli çevreler var. Barzani gitti, bunların tepkisini dindirmeye çalıştı. Çok yoğun mesai harcadı. Ardından geldi, Hewlêr'de Türk konsolosuyla görüştü.
Türkiye adına lobi çalışması yürütüyor, siyaset yapıyor. Rojava'da işgal saldırılarında da aynı rolü oynadılar. Efrîn işgali olduğunda KDP çok aktif bir diplomasi içerisindeydi. İşgali meşrulaştırmak için çalıştı. Serekani işgalinde aynı rolü oynadı. Şimdi de çok aktif bir biçimde Türkiye'nin bu işgal, ilhak politikalarını meşrulaştırmak için, olası her türlü tepkinin önüne geçmek için Türkiye adına diplomasi yapıyor, lobi yapıyor. Doğrudan soykırım savaşının içerisinde yer alıyor.
Başûrê Kurdistan Türkiye’nin çöplüğü oldu
Başûrê Kurdistan'ı Türkiye’ye satmış durumdadır. Bir bütünen satmış durumda. Siyasi olarak, ekonomik olarak, askeri olarak, modernite olarak… Türk modernitesi şu anda Başûrê Kurdistan'da hakimdir. Dizileriyle, filmleriyle… Başûrê Kurdistan Türkiye'nin çöplüğüne dönüşmüş. Türkiye'de çöplüğe atılan bütün mallar Başûrê Kurdistan'da satılıyor. Her türlü hastalık türemiş, almış başını gidiyor. Ortada bir irade, bir Kürt iradesi, Kürt duruşu var mı? Tutumu var mı? Yoktur. İşte bu, işgal ve ilhaktır.
Irak’ın tutumu
Erdoğan soykırım savaşına destek toplamak için kıta kıta dolaşıyor. NATO'nun desteği de sürüyor. Irak'ın tutumu bile NATO ile ABD ile bağlantılıdır. Sudani, Erdoğan'la görüşmeden önce Amerika'ya gitti. Hükümet çeşitli siyasi ve ekonomik çıkarlar üzerinden Türk devletiyle anlaştı ve işgal saldırılarına onay verdi, saldırıların bir parçası haline geldi. Bu politikaların sonuçları ileride ortaya çıkacak ve Irak’a çok büyük zararlar verecek. Irak baltayı kendi ayağına vurdu.
Hareketimiz adına benim çağrım esas olarak Başûrê Kurdistan halkına ve Irak halkına, toplumunadır. Sudani hükümetinin işgali meşrulaştıran, işgale onay veren tutumuna karşı, halklarımız tutum almalıdır. Her yerde işgal çok güçlü bir biçimde protesto edilmelidir. Yine Arap aydınları, yazarları, duyarlı tüm demokratik kesimler buna karşı çok güçlü bir ses ortaya koymalıdır. Tepkiler hiç yok değil, fakat yetersizdir. Ortak, birleşik bir mücadele yürütülmeli. Bu güçlü tutum ortaya konulmazsa tehlikeler çok büyüktür. HABER MERKEZİ
* * *
Serhildan en güçlü öz savunmadır
“Gerilla direniyor. Çok görkemli direniyor. Fedai çizgide bir direniş var. Gerilla savaşı her yerde çok büyük kahramanlıklar geliştirilerek, bedeller verilerek devam ediyor. On binlerce şehit vermişiz, elli binden fazla şehidi var mücadelenin. Şimdi de arkadaşlar, en zor şartlarda, en zor koşullarda, aç kalarak, susuz kalarak, ayakkabısız kalarak, uykusuz kalarak, 14 Temmuz ruhuyla bu direnişi sürdürüyor. 4 yıldır Zap, Metina, Avaşin, Heftanîn, Xakurkê, her yerde, tüm Medya Savunma Alanlarında dorukta yaşanıyor bu direniş.
Ama sadece gerilla direnişiyle olamaz. Önemli olan halkımızın da aynı ruhla bu direnişin bir parçası olarak kendisini görüp seferber olması ve kesintisiz bu mücadeleyi sürdürmesidir. Halklar sadece destekçi olmamalı, bu direnişin içerisinde yer almalı, parçası olmalıdır. Her yerde ayağa kalkmalı, örgütlü bir irade ortaya koymalıdır. Her taraf insan seline dönmelidir.
Artık dönem halkın kendi kendisini savunma dönemidir. Devrimci halk savaşı öz savunmadır, kendini savunmadır. Her türlü saldırıya karşı ayağa kalkıp kendi öz savunmasını geliştirebilmektir. Zafer sadece gerillanın mücadelesiyle, gerillanın direnişiyle kazanılmaz. Artık bu halk da her yönüyle hücrelerine kadar kendisini bu mücadelenin sahibi görecek, içinde görecek, parçası görecek. Halkımız her yerde 7'den 70'e ayağa kalkmalı. Serhildana kalkmalı. Serhildan en güçlü öz savunma tarzıdır.”
* * *
Erdoğan’ın Esad’a görüşme çağrısı
“AKP-MHP faşist rejiminin yıllardır Suriye'ye karşı izlediği bir politika var. Ve şimdi geliştirdikleri bir tutum var. Suriye iç savaşının baş aktörü Türk devletidir, AKP iktidarıdır. Planlı biçimde Suriye'deki Arapları Türkiye'ye çekti, mültecilik adı altında milyonlarca insanı rehin aldı, onun üzerinden Avrupa’ya şantaj yapıyor. Aldığı paraları da Kürt soykırım savaşına akıtıyor. Çete devşiriyor, besliyor, eğitiyor; Kürtlere ve bölge halklarına karşı savaştırıyor. Avrupa’dan taviz koparmak için Avrupa’da çeteler yoluyla patlamalar yapıyor. Rusya'daki patlamanın arkasında Türkiye var, İran'daki patlamanın da, Dağıstan’daki patlamanın arkasında da…
Etkinliğini arttırmak için Nijerya'ya, Somali’ye, Libya'ya çete ihraç ediyor. Oralarda iç savaş var, devletlerin durumu zayıf, müdahale ediyor.
Bu çeteleri en fazla da Suriye devletine karşı kullanıyor.
Orada bir çete devleti kurmuş. İşte bu çete devletini pazarlık malzemesi yapıyor, tehdit aracı olarak kullanıyor. Bu politikayla Suriye’yi paramparça etti. Bu savaş başladığında bize şöyle bir bilgi gelmişti; doğru da çıktı. Erdoğan, Amerika'yla görüşüyor, “mutlaka Amerika Suriye'ye girmelidir” diyor. Yani Amerika'yı Suriye'ye koyan da AKP'dir, Erdoğan'dır.
Ama politikası iflas etti. İşgal ettiği bütün alanlarda çeteler ayağa kalktı. Gözdağı verdiler Erdoğan'a.
Yönünü Kürt soykırım politikasına verdi. Ne yaptıysa sonuç alamadı. Şimdi bu işi nasıl kotarabilirim hesabı içerisinde. “Ben nasıl yapıp ederim de Suriye'yi de yanıma alarak, Kuzey Doğu Suriye'de Kürtleri soykırıma uğratırım, Kuzey Doğu Suriye halkının kurduğu özel sistemi ortadan kaldırırım, devrimi tasfiye ederim, sonra da bütün bu çeteleri götürür, oralara yerleştiririm? Böylece kendi nüfuzumu, hakimiyetimi orada tahkim ederim” şeklinde bir politika yürütüyor.
Beşar Esad yönetimi de bunu görüyor, biliyor. Eğer Beşar Esad bütün bunları yok sayarak Türkiye ile birleşip Kürtlere karşı, Kuzey Doğu Suriye halklarına karşı bir soykırım savaşına, bir tasfiye savaşına girerse kendisini tamamen tasfiye etmiş olur. Bugün ayakta kalıyorsa Kuzey Doğu Suriye halklarının DAİŞ'e, Türk soykırım politikalarına, Osmanlı politikalarına, işgalci politikalarına karşı verdiği mücadelenin, savaşın bir sonucu olarak ayaktadır.
AKP-MHP rejimi şu anda o kadar büyük bir çıkmazdadır ki ne kadar güzel nutuklar atsa da öyle kamuoyuna yansıttığı biçimde artık Suriye'de bir düzeltme yapamaz. Birçok denklem var. Gerçekten bitmiş bir iktidardır.”